Bu kavga hürriyet kavgası!
Asgari ücret çoktan açlık sınırının altına düşmüş durumda. 10 milyondan fazla asgari ücretli insan, Ağustos ayında vergi dilimine giren milyonlarca insanla birlikte açlık sınırının altındaki ücretlerle evini geçindirmeye çalışıyor. Ekmek aslanın ağzında diyebilsek keşke. Milletçe katlanmakta olduğumuz ekonomik sıkıntılardan bahsetmiyoruz. 500 sanayi şirketi kârlarını yüzde 55 arttırmakla övünürken, Erdoğan çıkıp yüzde 21 büyüme masalları anlatırken yaşanıyor işçinin emekçinin sefaleti. Ekmek aslanın ağzında falan değil. Milyonların ekmeği düpedüz kapitalist haydutlar tarafından gasbediliyor!
Bu ortamda aslanlar gibi ekmek kavgası veren işçiler var. Grevlerle, direnişlerle yeri geldiğinde fabrika işgalleriyle, patronların kârı için üreten ellerini yumruk yapıyorlar ve bu böyle gitmez diyorlar! Karşılarında sadece sermaye yok, patronlar tek başlarına işçinin karşısına çıkmıyorlar. Arkalarına keyfi ve baskıcı yönetimi, istibdad rejimini alıyorlar. Mahkemeler haklıyı biliyor ve görüyor ama haklıya hakkını vermeyip yıllarca davaları süründürüyor. Kendine “kanun ordusu” diyen Jandarma kanunu değil patronun çıkarını koruyor. Polis, patronların özel güvenlik şirketi gibi davranıyor. Yani sermaye düzeni bir olmuş işçi sınıfının karşısına dikiliyor. El birliği ile Türkiye’yi emekçi halk için sömürü cehennemi, emperyalist ve yerli sermayeye ucuz işgücü cenneti haline getiriyorlar. Hâl böyle olunca işçilerin ekmek için giriştiği her kavga istibdada karşı bir hürriyet kavgasına dönüşüyor.
Sermaye saldırırken ayrım yapmıyor, sendika hükümete mi yakınmış, muhalif miymiş fark etmiyor. Şu anda Türkiye’de ekmek kavgası veren hangi sendika olursa olsun karşısında istibdadın baskısıyla karşılaşıyor. Hakkını arayan işçiden korkuyorlar. Korktukça saldırıyorlar. Çünkü mücadele kıvılcımının hürriyete susamış bozkırları nasıl tutuşturabileceğini biliyorlar.
İşçi sınıfı tüm toplumu cendere içine alan istibdad rejimine karşı hürriyet mücadelesinin öncü gücü olarak kendini gösteriyor. Öncü işçiler mücadeleyi yükseltiyor! Ardından hakkı asla ödenmeyen sağlık emekçileri, eğitim emekçileri, tefecinin eline düşmüş çiftçiler, küçük esnaf, beyaz yakalı işçiler gelecek! Gençlik hürriyet ateşini harlayacak! Emekçi kadınlar ise her zaman olduğu gibi mücadelenin en önündeler ve en önde olmaya devam edecekler!
Emperyalizmin, sermayenin ve istibdadın korktukları başlarına gelecek. Ama bunun mutlak bir şartı var. Onlar nasıl ayrım yapmadan saldırıyorsa biz de ayrı gayrı yok diyerek birleşik işçi cephesini kuracağız. Sendika fark etmeden, sendikalı-sendikasız demeden, kadroluymuş taşeronmuş bakmadan, yerli-göçmen, Türk-Kürt, Alevi-Sünni ayırmadan birleşeceğiz! İşçi sınıfı grev ve direniş alanlarında bu birliğin güzel örneklerini gösteriyor. Sahiplenmeliyiz, çoğaltmalıyız, büyütmeliyiz… En önemlisi de hem sendikal hem siyasal olarak örgütlenmeliyiz! Örgütlenmeliyiz! Örgütlenmeliyiz! Ekmek ve hürriyet kavgası böyle zafere ulaşacak! Biz çocuklarımıza onurlu ve hür bir geleceği böyle bırakacağız!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Eylül 2021 tarihli 144. sayısında yayınlanmıştır.