Bireysel emeklilik soygununa karşı mücadeleye

Türkiye sarsıntılı bir dönemden geçiyor. AKP hükümeti ve Erdoğan en zor günlerini yaşıyor. Kendi derdinden başka bir şeyi gözü görecek hâli yok. Ama bu durumda bile işçinin emekçinin haklarına yönelik saldırılara hız kesmeden devam ediyor. Hükümet 15 Temmuz darbe girişiminin ardından henüz yalnızca iki hafta geçmişken bireysel emeklilik soygunu yasa tasarısını meclis başkanlığına sundu.

Tasarı 45 yaşını doldurmamış tüm işçilerin otomatik olarak Bireysel Emeklilik Sistemi içinde bir emeklilik planına dahil edilmesini getiriyor. Haziran ayında gündeme geldiğinde katılım payının 100 lira olacağı ifade ediliyordu. Gelen tepkilerden olsa gerek, bu tutar tasarıda "prime esas kazancın %3'üne karşılık gelen tutar" olarak belirlenmiş. Ama Bakanlar Kurulu'na bu oranı iki katına kadar arttırma yetkisi de verilmiş. Eğer prime esas kazancı brüt asgari ücret olarak alırsanız katkı payı zaten 98,82 liraya kadar çıkabiliyor. Yani aslında yine 100 liraya çıkarma yetkisi Bakanlar Kurulu'nun elinde! İşçinin emeklilik planına dahil edilmeden önce izni alınmadığı gibi, iki ay boyunca işçiye emeklilik planından çıkma hakkı da tanınmıyor. İşçiye birçok zorunluluk getiren bu bireysel emeklilik soygununun patronlar için tek yaptırımı ise bu yasanın getirdiği yükümlülüklere ve düzenlemelere uymaması halinde her bir ihlâl için 100 lira para cezası.

Hükümet 1 Ocak 2017'de yürürlüğe girmesini planladıkları bu soygun yasası için tasarrufun teşvik edilmesi gerekçesini öne sürüyor. Tabii ya, zaten işçi de sırf siz bugüne kadar yeterince teşvik etmediğiniz için tasarruf yapmıyordu! İşçinin tasarruf yapmaması sizin hep kaşıkla verip kepçeyle almanızdan, yoksulluk sınırının altında açlık sınırında çalıştırmanızdan, en temel ihtiyaçlarını bile karşılayabilecek bir ücreti işçiye çok görmenizden olmasın? Hükümetin sözcüleri bu sistemle birlikte 10 yılda 100 milyar liralık ek tasarruf hedeflediklerini, bu tasarrufun ekonomiye kazandırılacağını da söylüyor. İşçinin tasarruf yapacak hali olmadığına göre siz bu ek tasarruf denen şeyi bireysel emeklilik şirketlerinin cebine girecek kâr olarak da okuyabilirsiniz.

AKP hükümeti bu hengâmenin içinde sadece bireysel emeklilik soygunu için bir adım daha atmakla yetinmedi. Üstüne bir de Başbakan Binali Yıldırım, ekonomik önlemler kapsamında "ulusal varlık fonu"nun kurulacağını açıkladı. Nedir bu ulusal varlık fonu diyenler için kısa bir özet yapalım. Bu fon petrol ya da doğalgaz zengini ülkelerde kurulur. Amaç dışarıdan ülkeye giren yabancı paranın bir havuzda biriktirilmesidir. Havuzda biriken para ulusal ekonominin istikrarı yani daha doğru bir ifadeyle sermaye sisteminin sürekliliği için kullanılır. Türkiye'nin Rusya, Norveç ya da Körfez ülkeleri gibi dünyaya ihraç ettiği kaynakları yok. Üstelik yapısal olarak ekonomi dış açık veriyor. Yani ithalat hep ihracattan fazla. Ama AKP iktidarı havuz işlerini iyi bilir. Ulusal varlık fonu adı altında oluşturulacak havuz, ihracatta doldurulamayacağına göre hükümet yine işsizlik fonuna göz dikecek. Koşulları yüzünden işsiz kalan işçilerin büyük çoğunluğunun yararlanamadığı fonda 100 milyar lira birikmiş durumda. Bu paranın ulusal varlık fonuna aktarılması demek, olası bir krizde emekçinin alınterinden kesilerek oluşturulan bu paraların 2008-2009 krizinde ABD'de olduğu gibi batan banka ve şirketlerin kurtarılması için harcanması demek.

AKP hükümeti OHAL'i de fırsat bilerek işçi sınıfının ve emekçilerinin haklarına yönelik saldırılarına hız kesmeden devam ediyor. Kiralık işçilik vurgunu, bireysel emeklilik soygunu, kıdem tazminatı gaspı işçilerin çalışma koşulları ve sosyal hakları bakımından sahip oldukları son kazanımların da ellerinden alınması girişiminin birbiriyle iç içe geçen adımlarıdır. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından esen sözde "demokrasi cephesi" ve "milli mutabakat" rüzgârları, sermayenin işçi sınıfına karşı eskisinden de daha hızlı bir şekilde birleşmesinin, OHAL'i de fırsat bilerek bu tür saldırı yasalarını bir bir meclisten geçirmesinin zeminini oluşturuyor. İşçi sınıfı, sendikalar buna karşı kendi sınıf cephesini kurmalı ve bu saldırıları püskürtecek mücadeleyi örmelidir. 


Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ağustos 2016 tarihli 82. sayısında yayınlanmıştır.