Af istemiyoruz! Affetmiyoruz!

Af istemiyoruz! Affetmiyoruz!

KHK ile kamu görevinden haksız ve hukuksuz şekilde ihraç edilenlerin mağduriyeti kamuoyunda yoğun biçimde tartışılmaya başlandı. Ancak bu tartışma çok yanlış biçimde “KHK’lılara af” başlığı altında gündeme geldi. “KHK’lılara af” demek hukuki olarak zaten anlamsız. Hakkında mahkemelerin hüküm verdiği kişiler için af söz konusu olabilir. KHK’lıların büyük çoğunluğu için ise böyle bir hüküm söz konusu değil. Ama daha önemlisi, keyfi idarenin en somut örneklerinden biri olan ve büyük mağduriyetler yaratan, geçen üç yıl içerisinde haksızlığı herkesçe kabul edilen KHK’ları yeniden meşrulaştırma çabası söz konusu. KHK’lılara af demek zeytinyağı gibi üste çıkmaktır!

Barış imzacıları hakkında Anayasa Mahkemesi kararı ortada, mahkemeler birbiri ardına beraat kararı veriyor. Şimdi suçsuzluğu tescil olan bu insanlar başta olmak üzere, mahkemelerden beraat, takipsizlik vb. alanlar için neyin affından bahsediyorsunuz? Biz imzacı olmadık, metnin siyasi yaklaşımına katılmıyorduk; biz sendikal faaliyetlerimiz, sosyalist görüşlerimiz ve mücadelemiz, en önemlisi de cemaatle birlikte üniversiteye operasyona yapanların ayağına bastığımız için atıldık. Hakkımızda soruşturma ya da dava da açılmadı. Neyin affı?

Sağduyu sahibi insanlar, esas iktidarın KHK’lılardan af dilemesi lazım diyor. Doğrudur. Yine bir başka yaklaşım ise “15 Temmuz koşullarında” ve “FETÖ her yere sızmış olduğu için” bazı hataların yapılmış olabileceğini söylüyor. Aslında bu yaklaşımı da yabana atmamak lazım.

Toplumun çıkarları karşısında bireylerin mağduriyetlerini öne çıkarmak bizden uzak olsun! Peki 15 Temmuz’un kaybeden cuntasında olmasa da bu işin boylu boyunca içinde olduğu açık olan ve hiçbir zaman mahkeme karşısında sözlü ifade vermeyenler halen istihbaratın ve ordunun başında ise; darbeci F-16’ların bombaladığı meclis, mühürsüz referandumla zincire vurulmuşsa; meclisin bombalanmasında benzin ikmali yapan uçakların kalktığı İncirlik üssü o gün bugün dokunulmazlığından hiçbir şey kaybetmediyse; NATO’cuların darbe girişimi başarısız olmuş ama hâlâ ordu NATO’da devlet NATO’cuysa; vatandaş aile fertleri yüzünden fişlenirken darbeci generalin kardeşi Lahey’e büyükelçi yapılmışsa, “vatan, millet, memleket” için haksızlıkları nasıl sineye çekelim?

Makam masasına kartvizit gibi Zaman gazetesi koyanlar, cemaatin suçladığı akademisyenlere Zaman gazetesinin kupürlerini dosyaya koyup soruşturma açanlar, cemaatin 50d operasyonunun mücahitliğini yapanlar tarafından ihraç edildik ve o gün bugündür bu tiplerin “bulunmaz hint kumaşı” muamelesi gördüğüne tanıklık ettik. “FETÖ ile mücadele”nin bir palavra olduğunu görmemiz için “FETÖ borsası” iddialarına, Bank Asya yöneticisinin SPK’ya başkan yapılmasına ya da Tamince rezaletine bakmamıza gerek yok. Cemaat tasfiye oluyor, Amerikan ajanları temizleniyor diye içimiz rahat mı etsin?     

Biz kendi adımıza KHK ile ihraç edildiğimizde, bize yapılanlar, memlekete yapılanlar karşısında teferruattır demiştik. Aynı noktadayız. Bize savunma hakkı dahi verilmedi, biz de savunmamızı meydanlarda yaptık. Bizim atılmamız ülkede bir istibdad rejimi inşasının küçük bir parçasıydı sadece. ABD’den Avrupa’dan medet umanlardan olmadık. Nitekim ABD, istibdad rejimi ile el ele Suriye’de NATO koridorunu kurdu. Avrupa Birliği, göçmen akını olmasın da ne olursa olsun dedi. OHAL komisyonu denen garabeti bile onlar icat etti. İlk günden Beyazıt Meydanı’nda lanet olsun Amerikasına da Avrupasına da dedik! Himayeyi reddettik! İstibdada karşı ekmek ve hürriyet mücadelesinin asıl sahiplerine yani emekçi halkımıza gittik. İfademizi fabrikalarda, emekçi mahallelerinde, grevlerde, direniş çadırlarında verdik!

Bu yüzden af falan istemiyoruz! Bize yapılan haksızlıklar bu ülkede hürriyet mücadelesinde ödenen bedeller yanında bir şey değildir. Halkımıza helali hoş olsun.

Ama esas biz sizi affetmiyoruz! İktidarınızı koruma uğruna kardeş kavgasını körüklediğiniz için; inşa ettiğiniz istibdad rejimi ile emekçinin elinden işini, sofrasından ekmeğini aldığınız için; grevleri yasaklayıp, sendikaları baskı altına alıp ülkeyi sermaye için dikensiz gül bahçesine dönüştürdüğünüz için; memleketin boynundaki emperyalist zincirleri daha da sıkılaştırdığınız için… Affetmiyoruz! Affetmeyeceğiz de!

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ekim 2019 tarihli 121. sayısında yayınlanmıştır.