Kuzey Kıbrıs’ta Sınıf Taarruzu: Eğitimde özelleştirme!
Kıbrıs'ta KTHY'nin iflasından sonra Doğu Akdeniz Üniversitesi'nin bazı varlıklarının özelleştirilmesi dolayısıyla bir başka mücadele alanı açılmış durumda. Aşağıda bu konuda Kıbrıslı devrimci Marksist yoldaşlardan aldığımız bir yazıyı yayınlıyoruz.
Dün (21 Haziran), Kıbrıs’ın işgal rejiminin yine tarihi günlerinden biri yaşandı. Kıbrıslı Türklere karşı, Türk Devleti ve onun sınıf işbirlikçileri tarafından dayatılan yıkım politikalarına dün yine büyük bir karşı duruş geldi. DAÜ (Doğu Akdeniz Üniversitesi)’nün okul öncesi kurumlarının, Türk burjuvazisine mensup Doğa Grubu’na peşkeş çekilmesine karşı, dün DAÜ önünde arbedenin ve yarananların da olduğu bir eylem gerçekleştirildi. Eylemde polisin orantısız güç kullanması ve provokatif tavırları daha önceki ekonomik paket eylemlerini aratmadı ve olaylara sebep oldu.
Öncelikle, saat 09:30 gibi üniversitenin rektörlüğünde toplanan kitle, pankartlarını açıp sloganlar attı. Daha sonra DAÜ-SEN’in başkan ve genel sekreteri, halka, bugün bir sürpriz yaşanacağının haberini verdiler. Dayanışma için orda bulunan sendika başkanları da kitleye hitap ettikten sonra, beklenmedik haber kitleye duyuruldu; peşkeş çekilmesi planlanan DAK’a (Doğu Akdeniz Kolejine), halk tarafından el konulacaktı! Önceden kararlaştırılmış bir “işgal”in komitesiz, tabandan örgütlenmeden pratiğe geçirilmesi zordu. İşgal şov için değil sınıf mücadelesini yükseltmek için, kitlede oluşmaya başlayan militan ruhu ilerletmek için yapılmalıydı.
İşgal haberinin meydanda duyulması ile beraber, üzerinde ‘’Bu okula halk tarafından el konulmuştur’’ yazan pankartın ardından, kitle DAK’a doğru harekete geçti. Kitlenin hemen arkasından ise yaklaşık 100-150 polis otobüslerle kitlenin gideceği alana doğru yola koyuldu. Polis otobüsü yolda ilerlerken bir grup eylemci otobüsün önüne geçerek polisi yavaşlattı. Bunu fırsat bilen diğer eylemciler ise, koşarak DAK’ın bahçesine girip kapılara dayandılar. Kolaylıkla işgal edilebilecek olan bina, içerdeki sayısı 10’u aşmayan polisin direnişiyle karşılaşınca, eyleme önderlik eden DAÜ-SEN üyeleri insanları sakinleştirmeye başladı. Bu da aslında tabandan örgütlenmeyen siyasetin vehametiydi! DAÜ-SEN’in müdahalesiyle “el koyma” işlemi sendikal bürokrasinin ‘olmazlarından’ biri oluverdi.
DAÜ-SEN’in bu yaptığı, bir hataydı. Sayıları yüzlerce olan eylemciler binayı işgal edebilir ve taleplerini daha kesin ve güçlü bir şekilde yetkililere dayatabilirlerdi. Sendikanın tansiyonu düşürmesiyle kitle hantallaştı. İlk yaşanan arbede sırasında, bir gencin kafası, polis copu ile darbe alarak yarılmıştı. Kitlenin sakinleştiği anda, DAÜ-SEN’den içeride bulunan iki kişi, üzerinde ‘halk tarafından’ el konulmuştur yazılı pankartı, binanın damına astılar. İnsanlar, bu yaşanan gelişmeyi büyük bir coşkuyla karşıladı. Sembolik de olsa bina işgal edilmişti! Pankart bir süre orda kaldıktan sonra, yukarı çıkan ve sayıları eylemcilerden fazla olan polis, pankartı yırtarak eylemcilere müdahale etti. Polisin bu hamlesi karşısında, patlamaya hazır bir bomba halinde olan kitlenin sabrı artık taşmıştı. Eylemcilerin yarısı, bir anda öfkeyle koşturarak binanın inişinin olduğu arka tarafa gittiler ve gözaltına alınmak üzere aşağı indirilen eylemcilerin ineceği kapıyı tutmaya başladılar. Hiçbir suçları olmayan ve sırf sadece pankart astıkları için gözaltına alınacak arkadaşlarının polis tarafından götürülmesini engellemekte kararlıydılar. Kapılar tutulduktan sonra polis eylemcileri binanın içinde bekletmeye başladı. Bir gözdağı için bu gözaltının yapılması gerekiyordu. Sendika yetkililerinin polise uyarıları başladı; eğer arkadaşlarımız serbest bırakılmazsa, olacaklardan tamamen polis sorumlu olacaktır. Belirli bir süre geçip, içerden haber gelmedikten sonra, kitle, önde kadınlar olmak üzere polis barikatına karşı yüklenmeye başladı. Polisin olağanüstü sert mücadelesi de aynı zamanda başladı. Sadece üzerilerine doğru gelen insanlara kadın, yaşı küçük öğrenci demeden coplar ve kalkanlarla vurmaya başladılar. Malum, TC sömürgesi olan Kıbrıs’ta polis askere bağlıdır, karar bağlı oldukları GKK’dan ve onların işbirlikçilerinden gelmişti; cop aslında sömürge bilincine vurulmaktaydı!
Polis copu ile kafasına darbe alan 16 yaşındaki bir kız travma geçirdi, bir sendika yetkilisi ise bayıldı. Arbede sırasında sadece cop değil, işi provokasyon yapmak olan sivil polisler su şişelerini kitle üzerine atmaya başladı. Bu olay, eylemcileri daha da kızdırdı. Yaşanan arbedede özellikle copu sallayan polisler de kitle içine çekildi ve halk tarafından kalkan, cop ve şapkaları alındı. Yaşanan kısa süreli ama şiddetli arbededen sonra ortalık biraz durulmuştu ki bir polis tarafından bir başka provokatif hamle daha yapıldı. İçeriye fazladan cop sokulmaya karar verildi. Copları taşıyan araç içeriye girmeye çalıştı ancak kitle giriş kapılarını kapatmıştı. O sırada copları almak isteyen bir genç, polisler tarafından yere atıldı ve yerde tekmelendi. Kitlenin bir yöne doğru sürüklenmesini fırsat bilen polisler ise, içeride tutulan eylemcileri, sürükleyerek polis aracına götürdü. O sırada eylemcilerden birinin annesi, eylem alanında fenalık geçirdi. Yaşanan bu gelişmeden sonra, tekrar kitle şeklinde toplanılıp polis barikatına yüklenmek gerekirken, kitlenin yetersizliği ve eyleme liderlik edebilecek grup yoksunluğundan tansiyon yine düştü. Tam o sıralarda, özelleştirmenin kararını veren VYK (Vakıf Yöneticiler Kurulu) üyesi bir zat, eylem alanına gelerek provokasyon ve fişleme girişiminde bulundu ve sendika yetkilileri tarafından tartaklandı. Daha sonra ise DAÜ-SEN ‘den eylemin bittiğine dair bir açıklama geldi. Artık çadır ve nöbet eylemi başlayacağı duyuruldu.
Sonuca baktığımızda, Türk Devleti’nin işgal rejiminde polis terörünün ve kitle reaksiyonunun yüksek dozda olduğu bir gün geçirdi Kıbrıs. Aslında bunlar kitle açısından iyi gelişmeler. Burjuvazinin sınıf taarruzu ise genişleyerek ve derinleşerek sürüyor. Ulaşım sektöründen sonra eğitim ve sırada da bankalar sigorta sistemi ve kooperatif yapıları var… DAÜ-DAK eyleminde ‘komitesiz’ işgal kalkışmasının başarısızlığından ders alarak, önümüzdeki dönemde işçi komitelerinin olmadığı “işgal hâli”nin başarılı bir hâl olmayacağı aşikâr: Çünkü işyeri işgalleri sendikal bürokrasiye teslim edilemeyecek kadar önemlidir. Kıbrıslı Türklerin bu tarzda militan eylemliliklere alışmaları yararlı olacaktır. Velâkin siyasetin tabana yayılmadığı, işçi komiteleri olmaksızın sürdüreceğimiz direnişler, ‘umut besleyen zayıflığımızı’ kıracaktır! Sömürgeci Türk Devleti’nin ve burjuvazisinin Kıbrıs’a karşı sürdürdükleri sınıf taarruzuna karşı durulacak yegâne yol bu siyasal hattır. Dün Kıbrıslı Türklerin yedikleri cop sömürge bilincine vuruldu: Bunu henüz burjuvazi ve sömürgeci bürokrasi bilmiyor. Bundan sonrası için yükselen sınıf mücadelesi umut vaat etti, Mağrip’te, Akdeniz’de, Orta Doğu’da olduğu gibi kazanılacak bir dünya olduğunu hatırlattı Kıbrıslı’ya!