Yangın Alarmı
Ünlü Alman düşünürü Walter Benjamin, kapitalizmin 30’ların sonunda içinden geçmekte olduğu, çöküşe yakın olağanüstü hâl dönemini “yangın alarmı” kavramıyla niteler. Söz konusu nitelemenin günümüz kapitalizmine de denk düştüğüne delalet eden önemli vakalara her gün bir yenisi ekleniyor. Geçenlerde Almanya’nın ünlü uçak şirketi Lufthansa’nın taşeron firması Germanwings’e ait bir uçağın ruhsal sorunları olan pilotu, çeşitli psikolojik denetimlerden kaçarak kullandığı uçağı bir dağa sürmek yoluyla intihar etmiş, peşinden de yüzlerce yolcuyu ölüme sürüklemişti. Şimdi ise Almanların dünyaca ünlü otomobil firması Volkswagen (VW) büyük bir yolsuzluk skandalıyla gündeme oturdu. Der Spiegel dergisi bu haftaki kapağında VW arabasının cenaze törenini resmetmiş ve üstüne de “intihar” başlığını koymuş. Ne tesadüf? Aslında hiç de değil.
Focus isimli derginin Alman iktisadi tarihinin en büyük ölçekli sahtekârlığı olarak nitelendirdiği bu olay, güya ABD Çevre Dairesi tarafından yapılan bir soruşturma sonucunda, söz konusu şirketin çevreye zararlı gaz yayan egzozların üretimlerinde kullandıkları ve bu sahtekârlığın ortaya çıkmaması için de testlerde kullanılan yazılım programlarında hile yaptığını duyurmasıyla ortaya çıktı. Güya diyoruz, zira sonradan anlıyoruz ki, ismi “halk arabası” anlamına gelen şirketin bu hilesinden halk dışında hemen herkesin haberi varmış. Çeşitli Alman çevre örgütleri ve “sivil toplum kuruluşları” yıllardan beri düzenli olarak Federal Hükümet’ini, Alman otomobil tekellerinin (sadece VW’nin değil!) belirlenen zehirli gaz salımı kurallarına uymadığı konusunda uyarmışlar. Bütün bu uyarılara rağmen VW dünya ölçeğinde 11 milyon otomobil üretmeye devam etmiş, hatta Alman hükümetinin temsilcileri daha da ileri giderek AB’nin merkezi Brüksel’de, yapılan sahtekârlıkların ortaya çıkmaması için kapsamlı denetimler yapılmasını ertelemek üzere lobi faaliyetleri yürütmüşler; ta ki Amerikan devleti kendi otomotiv tekellerini kızışan uluslararası rekabette avantajlı kılacak bu müdahalede bulunana kadar.
Gelgelelim, bu tür skandallar hiç de VW ile sınırlı değil. Geçmiş yıllarda General Motors’dan Toyota’ya, Siemens’e varıncaya kadar birçok dünya çapında şirketin benzer skandallara karıştığını biliyoruz. Dolayısıyla cevaplanması gereken asıl soru şu: Hangi koşullar VW yönetimini yıllardır bilinçli olarak bu hileye sevk etti? Asıl neden, şirket yönetiminin başta ABD pazarı olmak üzere, dünya çapında daha fazla araba satma, böylece toplam artı-değer pastasından daha fazla pay alma hedefi, yani daha fazla kâr arayışı ve sırtlarında hissettikleri yoğun rekabet baskısıdır. Daha fazla araba satmak için ABD’nin sözde çevreci yasalarını kandırma çabası madalyonun bir yüzü ise, bizzat üretim sürecinde, üretim maliyetlerini daha da düşürmek, işçiyi daha fazla sömürmek için yapılanlar da diğer yüzüdür. Yıllar önceki bir gazete haberinden (Referans, 17.10.2004) biliyoruz ki, insanın biyolojik uyku ritminin gece vardiyalarında verimi düşürdüğünü fark eden aynı şirket, fabrikalarında denediği yeni aydınlatma yöntemiyle, güneş ışığına yakın lambalar sayesinde işçilerin biyolojik saatlerini “kandırarak” geceleri de “verimli” çalışmalarını sağlamaya çalışmış. Demek ki bu tür hilelerin arkasında yatan asıl amaç, üretimi yapan işçiyi daha fazla sömürerek, daha fazla kâr elde etmek.
İşte bu tespitlerden hareketle diyoruz ki, AB’nin “demokrat” ülkesi Almanya’nın en büyük şirketlerinin son bir yıl içinde başına gelen bu skandallar arasındaki “intihar” benzerliği hiç de tesadüf değildir: VW’nin “kokpitinde” oturan ve kararlarında -işbirlikçi sendika bürokratlarından başka kimseye- söz hakkı tanımayan patronların bu “intihar” girişimleri, günümüz kapitalizminin derinleşen krizi karşısında çoktan iflasın eşiğine gelmiş ruh hâllerinin bir yansımasıdır. Kaptan köşkünde işler kontrolden çıkmış durumda.
Tam da bu nedenle çözümün fabrikalarda işçi denetimi, devlette işçi iktidarı olduğunu ısrarla vurgulamalıyız. Kaptan köşkünde işçi sınıfının temsilcileri oturmadıkça durumun iflah olması zor.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ekim 2015 tarihli 72. sayısının başyazısı olarak yayınlanmıştır.