TL’nin serbest düşüşü (1): Piyasa dostu Berat Albayrak “faiz lobi”siyle savaşamaz!
Türkiye’nin emekçi halkı şaşkınlıkla ülkenin parasının pul olması sürecini izliyor. Cumhurbaşkanı danışmanı Yiğit Bulut, daha kısa süre önce doların 5 TL olacağını söyleyenlere neredeyse küfürler yağdırırken, bu satırların yazıldığı Cuma akşamüstü dolar ne 5 TL’si, ne 6 TL’si, 6,75’i bile zorlamıştı. Hem de nasıl bir gösteriler gününde! Tayyip Erdoğan Bayburt’ta konuşuyor, bütün televizyonlar canlı yayın yapıyor. Ardından damadı ve Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak büyük patronlara hitap ediyor, yine bütün televizyonlar canlı yayın yapıyor. Sonuç: Cuma akşamı piyasalar kapandığında dolar 6,5 TL seviyesinde!
“Yeni Türkiye”nin “Yeni Ekonomik Modeli”: “faiz lobisi”ne tam bağımlılık!
Berat Albayrak’ın konuşması önce “Yeni Ekonomik Model” diye sunulmuştu, sonradan “model” kelimesinin yerine “yaklaşım” konulmuş. Bizim tahminimiz “yeni model” büyük patronlara ve onların dış patronlarına ürkütücü görünebilir diye yapılmıştır bu.
Türkiye’nin son yarım yüzyıllık tarihinin gördüğü en tuhaf siyasi basın toplantısında, yeni bakan içinde yeni hiçbir şey olmayan bir yaklaşımı anlattı. “Yeni Türkiye”nin yeni ekonomik modelinin… Ecevit hükümeti döneminde Dünya Bankası Başkan Yardımcılığı’ndan Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin başbakan yardımcılığına paraşütle indirilen Kemal Derviş’in modeli olduğu anlaşıldı. Bakan sürekli olarak “paydaşlar” ile danışma, paylaşma, birlikte yürüme vaatleri yaptı durdu. “Paydaşlar” halk değildir, işçiler emekçiler köylüler değildir. “Paydaşlar”ın kim olduğunu keşfetmek için çok da zeki olmaya gerek yok: Paydaşlar orada, bakanın karşısında oturanlardır. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’dir, TÜSİAD’dır, MÜSİAD’dır. “Öyle değil mi, Güler Hanım” Sabancı’dır. “Tuncay Bey de burada” Özilhan’dır. Sadece “paydaşlar” değil “iç ve dış paydaşlar” söz konusudur. Yani New York Wall Street ve Londra City ve Frankfurt borsasıdır.
Berat Albayrak, bugüne kadar sürdürülen küreselci, neoliberal, “piyasalar”a teslimiyetçi politikanın izleyicisi olacağına dair güvence vermek için prensipleri arasında piyasayı sürekli yücelten ifadeler (“piyasayla iletişim”, “piyasa ve teori ile uzlaşmacı ve gerçekçi politikalar”) saymıştır. Buradaki “teori” ne derseniz, elbette Marksist, hatta Keynesçi teori değildir. “Piyasalar ne eylerse iyi eyler” diyen neoklasik teoridir, monetarist teoridir, rasyonel beklentiler teorisidir! Piyasalara övgünün dışındaki prensiplere bakın: “dengeli bütçe, sıkı para ve maliye politikası, yapısal reformlar”. Hep tekelci sermayenin ve finans sermayesinin dile getirdiği talepler. Ama en önemlisini sona sakladık. Berat Albayrak bir ara bir dil sürçmesiyle karşısında oturan kodamanlara soğuk terler döktürmedi değil: Yeni kurulmuş ve “Hazine ve Maliye Bakanlığı” adını almış olan bakanlığını anlatırken “para ve maliye politikalarının bir tek çatı altında birleşeceği bir bakanlık” dedi. Bunun para politikasının Merkez’den alınıp kendi bakanlığına verilmesi anlamına geldiği açık. Artık dil sürçmesi mi, Freudyen lapsus mu, dervişin fikri ve zikri meselesi mi bunu bilemeyiz. Ama piyasayla esas iletişimi prensiplerin içinde yatıyordu: “Para politikalarının tam bağımsızlığı”. Çıta yükseliyor. Bunun her dile karşılığı, “merkez bankasının bağımsızlığı”dır. Türkiye’de Kemalist gelenekten gelen “tam bağımsızlık” kavramının merkez bankası konusuna uygulandığını herkes ilk kez duyuyor! Eski Türkiye’nin yeni Türkiye’ye katkısıdır deyip geçelim.
A la guerre comme à la guerre!
Berat Albayrak’tan önce Tayyip Erdoğan Bayburt halkına hitap ederken “ekonomik savaşı kazanacağız” diye kaçıncı kezdir takrarlıyordu. Bu savaş kime karşı veriliyor? Bugünlerde papaz krizi dolayısıyla ABD ima ediliyor, ama cumhurbaşkanı “sayın Trump’ın aldatıldığı” kanaatinde olduğuna göre aslında ABD yönetimi değil söz konusu olan. Her halükârda döviz spekülasyonunu yapan Amerikan yönetimi olamaz. Peki kim? “Faiz lobisi”.
Bu “faiz lobisi” nerede gizleniyor da biz göremiyoruz onu? Kimse eliyle tutup şudur falan demedi bu lobi için. Bir istisnası var, bize ipucu verebilir. Tayyip Erdoğan zaman zaman Macar asıllı döviz spekülatorü George Soros’tan söz ediyor. Bu ve benzeri spekülatörler, faizden geçinenler nerede iş tutar? Piyasada! Bunlar George Soros’tan ibaret değildir. Wall Street bankaları, Goldman Sachs’lar, Morgan Stanley’ler, Merrill Lynch’ler ve diğerleri, Londra’nın, Frankfurt’un, Tokyo’nun ve diğer borsaların bankaları, aracı şirketleri, sigorta şirketleri, yatırım fonları, emeklilik fonları, özel sermaye şirketleri. Bunların derdi nedir? Bunlar paradan para kazandıkları için paranın değerinde milim düşüş istemezler. Enflasyon bunların en büyük kâbusudur. Ne isterler? “Sıkı para ve maliye politikası”. Bakanımızın prensiplerinden biri nedir? Kelimesi kelimesine “sıkı para ve maliye politikası”. (Danışmanlar bu prensipi anlaşılan bir Amerikan metninden aldılar. Çünkü slaytta “sıkı para ve mali politikası” yazıyordu. Türkçe konuşan kimse “mali politika” demez. Ama İngilizce’den çeviriyorsanız, malum, İngilizce'de maliye politikası “fiscal policy” olduğuna göre, kötü çevirmenseniz “mali politika” demeniz normaldir!)
Başka ne ister “faiz lobisi”? “Piyasa dostu” bakanlar. Bakanımızın prensipleri arasında neler vardı? “Piyasayla iletişim”, “piyasa ve teori ile uzlaşmacı ve gerçekçi politikalar”. Daha devam edelim mi? Mesele şu: Cumhurbaşkanı ekonomik savaş var diyor, Hazine ve Maliye Bakanı onun savaş var dediğinin suyuna gideceğim diyor. Bu nasıl iştir? Bakan “iç ve dış paydaşlar” diyor. “Dış paydaşlar” Soros değilse, Wall Street değilse Londra City değilse, bütün dünyanın tefecileri değilse kimdir?
Fransızların güzel bir sözü vardır: “A la guerre comme à la guerre!” Yani savaştaysan savaştaymış gibi, ona uygun davranacaksın. Bu nasıl savaştır ki, yönetimin sözcüleri devamlı düşmana biat ilan ediyor? Seçimden önce bir muharebe yaşandı, TL ciddi değer kaybına uğradı, bunun üzerine Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya Londra’ya gidip “piyasalara bağlılık” ilan ettiler. Şimdi bir kez daha TL serbest düşüşte. Bu sefer Hazine ve Maliye Bakanı piyasalara bağlılık ilan ediyor. Düşmanınız mı dostunuz mu?
Soruyu sormak yeter, cevabı bellidir. Bugünkü hükümet emperyalist kapitalizme teslim olmuş durumdadır. Oysa çözüm için bu teslimiyet sona ermelidir. Buna da bu yazının ikinci bölümünde gireceğiz.