İşçinin ekonomisi: Döviz krizinin işçi sınıfına etkisi ne olur? Kesin olan tek şey aynı gemide olmadığımız!
Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları Koronavirüs salgını ile birlikte çok daha derinleşmiş durumda. Kronik cari açık sorunu geçtiğimiz yıl yaşadığımız ekonomik krizin yan etkisiyle giderilmiş gözüktü. Üretim ithalat bağımlısı olduğundan Türkiye ne zaman üretmeye başlasa, ihracat da yapsa, ithalatı daha çok artıyor dış açığı büyüyordu. Geçen yıl üretim de azaldı ithalat da. Cari fazla verildi. Bu yıla ise bambaşka bir tabloyla girdik. Ocak-Mart arasındaki dış ticaret rakamları ihracatın azaldığı halde ithalatın arttığını gösteriyor. Koronavirüs salgını başlamadan önce yani Şubat ayı itibariyle 5 milyar doları geçen dış ticaret açığı salgınla birlikte Mart ayında 12 milyar dolara ulaştı.
Geçtiğimiz yıl hiç değilse dış ticarette ekonomiyi rahatlatan manzara tersine dönmüş durumda. Hâl böyle olunca Türkiye ciddi bir döviz kanaması yaşıyor. Merkez Bankası döviz rezervleri ciddi şekilde erimeye devam ediyor. Kamu bankaları aracılığıyla piyasaya sürülen dövizlere rağmen doların 7 lirayı geçmesine mani olunamadı. Türkiye’nin bu koşullar altında gelecek yıl Şubat ayına kadar vadesi dolacak olan 168,5 milyar dolarlık dış borcu nasıl karşılayacağı meçhul.
Tüm bu gelişmeler işçi sınıfını doğrudan ilgilendiriyor. Çünkü bir sermaye iktidarı tarafından yönetiliyoruz. AKP iktidarının sınıfsal karakteri burjuvadır. Dolayısıyla daha önce hep yaptıkları gibi bu krizde de faturayı işçi sınıfına ödeterek çözüm bulmaya çalışıyorlar. İşçi sınıfı şimdiden faturayı ödemeye başladı. Döviz için ihracat yapan fabrikalara sokağa çıkma yasağında bile özel çalışma izni verildi. İşçiler faturayı bugün sağlıklarını tehlikeye atarak ödüyor. Önümüzdeki günlerde ise sermayenin ve onun işlerini yürüten AKP iktidarının sınıf saldırısı yoğunlaşacak:
*Türk lirasındaki değer kaybı işçinin alım gücünün düşmesine neden olacak.
*Ne pahasına olursa olsun turizm sezonunda turist çekmeye çalışacaklar. Yabancı turisti çekmek için yapacakları indirimin acısını işçiden çıkartacaklar. Turizm işçisi örgütlü davranmaz ise otellerde kölelik koşulları hüküm sürecek.
*Kamu bankalarının zararı ve bütçe açığı işçiden emekçiden alınan vergilerle kapatılacak.
*Döviz krizi derinleştikçe faizler artacak, işçinin emekçinin alınteri yabancı sermayeye ve modern tefecilere peşkeş çekilecek.
AKP iktidarı altında, kapitalizmin kurallarına ve sermayenin çıkarlarına sadık kalarak başka bir alternatif olamaz. AKP’nin karşısındaki Amerikan muhalefeti de sermayeye bağlı. Onların tek farkı aynı politikaların İMF gözetiminde uygulanmasını savunmaları.
Başka bir çözüm yok mu? İşçi sınıfı iktidarında elbette ki var:
Dış borç reddedilsin! Borsa kapatılsın! Döviz yasaklansın! Bankalar kamulaştırılsın! Krizin bedelini bu krizi yaratan sermaye ödesin!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Mayıs 2020 tarihli 128. sayısında yayınlanmıştır.