Dolar neden yükseliyor? ya da Türk lirasının baş aşağı düşüşü (2): Burjuva iktisatçıları arasında büyük kavga

“Dolar neden yükseliyor?” sorusu her şeyden önce işçinin emekçinin yarın karşı karşıya kalması muhtemel ağır krizle nasıl başa çıkacağını belirlemek için önemli. Ama aynı zamanda burjuva iktisatçıları krizin nedenleri konusunda kendi aralarında büyük bir kavgaya tutuşmuşken bu sorunun cevabı daha da büyük önem taşıyor.

Sermaye sahiplerinin düzenine şu ya da bu şekilde, şu ya da bu partinin, şu ya da bu sermaye örgütünün hizmetkârı olarak hizmet etme yarışı içindeki iktisatçılar (genç kuşak bazen karıştırıyor, aynı anlama gelmek üzere ekonomistler) çok ciddi bir anlaşmazlık içinde.

AKP’nin iktisatçıları, cumhurbaşkanı danışmanlarından köşe yazarlarına kadar, bu krizin birtakım “yabancı” güçlerin saldırısının sonucu olduğunu ileri sürüyorlar. Buna seçim döneminde bu saldırının Tayyip Erdoğan’ı yıpratma savaşı amacını içerdiği iddiasını ekliyorlar. Yiğit Bulut’tan Kerem Alkin’e, hatta iktisatçı olmayan Mehmet Barlas’a, AKP yanlısı kalemler bu yabancı güçlerin amacının Türkiye’yi zayıflatmak olduğunu ileri sürüyorlar. Tayyip Erdoğan’ın yıpratılması çabası da, Erdoğan’ın Türkiye’yi bir dünya gücü haline getirmekte oluşuna bağlı. “Yabancı”lar bunu çekemiyor, onun için Erdoğan’a yükleniyorlar. Hikâye bu. İnanırsanız.

Bunlara hükümet de katkıda bulunuyor. Binali Yıldırım, aynen Yiğit Bulut gibi, yaşanan sarsıntının nedenini “seçim ortamında piyasaları bozmaya yönelik iç ve dış kaynaklı teşebbüsler” olarak niteliyor. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, dolardaki yükselişi “kabul etmiyorum” diyerek idealist felsefenin tarihine geçmenin dışında, “Türk Lirası’nın değer kaybını bir reel makroekonomik nedene bağlamak mümkün değil” diyor. Hükümet sözcüsü Bekir Bozdağ her zamanki gibi çoğundan daha saldırgan: “Dolarla oynayarak milletin cebine, millete zarar verecek sonuçlar ortaya koyarak, bu seçimin sonuçlarını değiştireceğini düşünenler varsa aldanıyorlar. Millet oyunu gördü, oyuncuyu da gördü.”

Buna karşılık, AKP karşısında konumlanan iktisatçılar, sarsıntıyı yabancıların bir komplosuna, bir oyununa değil ekonominin işleyişindeki zaaflarına ve ekonomi yönetiminin ortaya çıkan sorunları katbekat arttıracak tutumuna bağlıyor. Ekonominin zaafları arasında son derecede yüksek cari açık (yani ekonominin döviz cinsinden giderinin gelirinden çok daha yüksek olması), iç ve dış borçluluğun ciddi düzeye yükselmesi, devlet bütçesinin yüksek düzeyde açık vermesi, yapısal reformların yıllardır ihmal edilmesi (TÜSİAD katkısı) vb. gösteriliyor. Mahfi Eğilmez’den Ege Cansen’e liberal iktisatçılar işin bu yanını vurguluyor. Hükümet sözcülerinden ve onun iktisatçılarından gelen “temel makroekonomik göstergelerde sorun yok” iddiası burada bir ilk sarsıntı yaşıyor elbet. Ama tartışma daha da sıcak biçimde hükümetin son dönemde izlediği politikanın kriz yaratıcı bir faktör olarak rolü üzerinde yoğunlaşıyor.

Burada AKP’ye muhalif burjuva iktisatçılarınca öne sürülen çok çeşitli iddialar var. En önemlilerini sayarsak iddialar şöyle: OHAL yabancı sermayenin Türkiye’den kaçmasına neden oluyor (TÜSİAD yine bu konuda çok aktif); faiz politikası, özel olarak da Erdoğan’ın Merkez Bankası’nın bağımsızlığına müdahale ederek gösterge faizin yükselmesini engellemesi, doların yükselişinde çok ciddi rol oynuyor; AKP, seçimleri kazanırsa liberal ekonomi politikasını toptan terk etmeyi planlıyor. Bu konuda en keskin temsilcilerin, cumhurbaşkanı danışmanı Yiğit Bulut ile onun hedef aldığı Merkez Bankası’nın eski başkanı, şimdi ise İyi Parti milletvekili adayı Durmuş Yılmaz olduğu söylenebilir. Ama hükümet üyelerinin “iç ve dış kaynaklı” komplo ve doların spekülasyon yoluyla değerlenmesi iddialarının doğrultusu da Yiğit Bulut ile aynı. Buna karşılık, Meral Akşener’den CHP’li Selin Sayek Böke’ye kadar düzen muhalefetinin sözcüleri, hatta Muharrem İnce, meselenin bir “güven meselesi”, “OHAL’in kaldırılması” meselesi olduğunu söyleyerek aslında aynı kulvarda konuşmuş oluyorlar.

Şöyle özetleyelim: Hükümete muhalif liberal iktisatçılar ekonominin sorunlarını vurgulamakla bu sorunları halı altına süpürmeye çalışan AKP yanlısı iktisatçılardan ayrılıyorlar. Ama iş hükümetin ekonomi politikalarına gelince, her iki taraf da karşılıklı suçlamalara rağmen aynı bakış açısında buluşuyor. Liberal muhalifler “bu iktisat politikaları dünyada kabul görmez” diyor, AKP’liler “dünya hükümete komplo kurmuş durumda” diyor. Yani AKP ile dünya ekonomisine hâkim güçler arasında bir çelişki var, ama biri birini, diğeri ötekini suçluyor.

Faiz politikası meselesinde ise en faal olan isim cumhurbaşkanının bir başka ekonomi danışmanı olan Cemil Ertem. Ertem Erdoğan’ın Londra’daki ünlü Bloomberg görüşmesinde üzerinde durduğu “reel faizin önemi” eksenli “faiz nedendir, enflasyon sonuç” önermesini savunan yaklaşıma, geçmişin burjuva iktisadının önemli bir para teorisyeni olan Irving Fisher’dan teorik gerekçeler yaratarak tartışmaya katılmış bulunuyor.

Tartışmayı anladık. Okuyucu soracaktır: Kim haklı? Yalın cevap verelim: İkisi de haksız! Bir sonraki yazımızda bunu anlatacağız.