İkinci turda istibdada, faşizme, ırkçılığa, İMF’ciliğe ve Kürt düşmanlığına oy yok! Düzen siyasetine, sermayeye ve emperyalizme sırtımızı dönelim, tek yumruk olalım!
Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turuna günler kala, burjuva siyasetinin yaldızı kazınmaktadır. Altından çıkan pisliğin tarifi olanaksızdır! Bu pislikle mücadele etmek için donanmış, pozisyon almış olması gereken sosyalistlerin ve Kürt hareketinin durumu ise içler acısıdır! Kökleri daha eskilere dayanmakla birlikte, 2013’te Gezi ile başlayan halk isyanının ihanete uğramasını takiben şimdiki halini almaya başlayan, Ekmeleddin’e verilen oylarla, "tatava yapma, bas geç"lerle ilerleyen, sokağa çıkan halkı Kılıçdaroğlu marifetiyle evine döndüren ve tüm mücadeleyi seçimlerde CHP adaylarına verilecek oylara endeksleyen yaklaşımın bizi getirdiği yer, Kılıçdaroğlu’nun faşist olduğu söylenen AKP’ye karşı galip gelmesi için, bir faşisti İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturtması ihtimalinin dahi mazur görüldüğü bir durumdur! “Memleket nasıl rahat nefes alır” gerekçesiyle hareket edenler sonunda siyasetin "acaba faşistler nasıl yeniden kümelenirse memleket rahat nefes alır" düzeyine geldiğini görmeli, derhal artık seçim için değil, yaklaşan muazzam fırtınaya hazırlık için burjuvaziden bağımsız bir hattı örmek amacıyla bir araya gelmelidir! Devrimci İşçi Partisi, bahsedilen siyasi yapıların bu yönde bir manevra yapmalarının artık ne yazık ki çok zor olduğunun, burjuvazi ile işbirliğinin Türkiye solu ve Kürt hareketinde stratejik bir yöneliş halini aldığının farkında olsa da, daha önce defalarca yaptığı bu çağrıyı bugün yinelemenin tarihsel bir görev olduğunun bilincindedir. İşçi sınıfımıza, bu toplumun zenginliğini her gün üreten emekçi halkımıza, bütün ezilenlere, erkek egemen kapitalizme karşı mücadele eden kadınlara, gençliğe çağrımız da, sermayeden, emperyalizmden ve Siyonizm’den kitlesel olarak koparak, istibdadı da, onun Amerikan kökenli muhalefetini de, virüs gibi yayılan faşizmi de alaşağı etmek üzere kavgaya atılmalarıdır!
Burjuva siyasetinden damlayan cerahât!
İstibdad cephesi 14 Mayıs tarihindeki seçimlere Erdoğan’ı Anayasa’ya aykırı olarak üçüncü defa aday gösterip, devletin tüm olanaklarını arkasına alarak girmişti. Seçim gecesi sonuçların manipülasyonunda devletin Anadolu Ajansı, yine istibdadın hizmetindeydi. Cumhur İttifakı zaten işçi sınıfı düşmanlarından, Kürt ve Alevilerin katili, NATO projesi faşistlerden ve yalnız yaşayan kadınları "sahiplendirmeyi" savunan, o olmazsa yüzlerine kezzap atmaya niyetlenenlerden oluşuyordu. Bunlara ikinci tur öncesinde, ilk turu %5’lik bir oyla kapatan Sinan Oğan eklenmiştir. Oğan, işçi ve emekçilerin, Alevilerin, Kürt halkının katili Türk faşizminin önemli isimlerindendir. Sinan Oğan, ana omurgası mülteci ve göçmen düşmanlığına dayanan, yoğun bir şovenist söylem içeren ilk tur kampanyasının ardından, Muharrem İnce’nin de çekilmesi sonucunda belirtilen oy oranına ulaşmış ve bir anda ikinci tur denklemi için önemli bir isim halini almıştır. Erdoğan ve müttefiklerince kendisine yapılan vaatler daha tatmin edici gelmiş olmalı ki, Kılıçdaroğlu’nun kendisine yaranmak için reklam panolarını mülteci düşmanlığı ile kaplayan ikinci tur afişlerine aldırmadan, daha önce önemli eleştirilerde bulunduğu Erdoğan’a iltihak edivermiştir.
Oğan’ı adaylığa taşıyan faşist yapılanmanın başındaki isim olan Ümit Özdağ ise, partisinin Oğan’dan ayrı davranacağını belirtip Millet İttifakı’na yönelmiştir. Medyada bu andan itibaren Özdağ’ın Millet İttifakı’ndan neler istemekte olduğuna dair haberler dolaşmaya başlamıştır. Kendi ifadesine göre Özdağ içişleri bakanlığını istemiştir. Sonunda, Millet İttifakı ile Zafer Partisi arasında bakanlığı içermese de, mültecilerin geri yollanması ve HDP’li belediyelere kayyım atamalarının devam ettirilmesi gibi maddeleri de olan bir mutabakat imzalanmıştır. Protokolde kayyım uygulamasının mahkeme kararına dayandırılması bir güvence olarak görülemez. HDP’nin eş genel başkanları dahil yüzlerce kadrosunun mahkeme kararlarıyla hapiste tutulması bir yana İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı CHP’li İmamoğlu’na dahi mahkeme eliyle siyasi yasak getirilmesi gündemdeyken bu maddenin halk iradesi için değil, yarı askeri rejime ve faşist harekete sunulmuş bir güvence olduğu açıktır. Davutoğlu’nun, Karamollaoğlu’nun, Babacan’ın NATO’cu İMF’ci siyasal İslamcılığını barındıran Millet İttifakı’nda Ümit Özdağ ve partisi, İyi Parti’nin temsil ettiği faşist geleneğe taze kan olarak eklenmektedir.
İşçi sınıfının programı değil, faşistlerin talepleri konuşuluyor
Devrimci İşçi Partisi, bir sosyalist odağın inşası olarak formüle ettiği ve bir süredir ileri sürmekte olduğu ittifak politikasını 2023 seçimleri ufukta göründüğünde de ısrarla savunmayı sürdürmüştür. Seçim gündemi ile birlikte, bu tür bir odağın mutlaka, ama mutlaka bir sosyalist cumhurbaşkanı adayını çıkarmasını da önermiş, bu konuda çağrılar yapmıştır. Bu çağrıları yanıtsız kalmış, Kürt hareketi ve sosyalist solun ezici çoğunluğu burjuva kamplardan birinin adayını, hem de onu neredeyse siyasi olarak sahiplenerek desteklemeye yönelmiştir.
Millet İttifakı’nın programı, parlamenter sisteme geçiş için bile umut vermeyen, krize karşı işçi ve emekçilere saldıracağı gün gibi açık olan, NATO’cu, emperyalizm yanlısı bir program olmuştur. Milyonlarca işçi ve emekçiyi sınıfsal bir politikayla etkileme potansiyeline sahip olan sosyalistler, Kılıçdaroğlu’na açık çek sunarak bu gerici programa da güvenoyu vermiştir. Emekçi halkın yaşadığı sorunların tam da sosyalist hareketin radikal sermaye ve emperyalizm karşıtı çözümlerini dayattığı bir ortamda, Kılıçdaroğlu’na açık çek veren sosyalistler, kendilerini siyaseten sıfırlamış ve tamamen pasif bir konuma geçmiştir. Bu koşullarda Sinan Oğan ve Ümit Özdağ, halk düşmanı ve faşist yönelişli politikalarını memleketin gündemine getirmeyi başarmışlardır. Meydan faşistlere kalmış, faşizmin talepleri konuşulur, tartışılır, en kötüsü de yaygınlık kazanır olmuştur. Oysa bu seçim dönemi, emekçi halkın muazzam bir hayat pahalılığının pençesinde kıvrandığı bir dönemdir. İnşa edilecek ve kendi adayını gösterecek bir sosyalist odağın, bir kartopu etkisi yaratıp yükselmesi ve sandık siyasetini aşan dinamikler yaratması olanağı bir yana, en kötü senaryoda bile ikinci tur öncesinde kendi taleplerini, örneğin grev yasaklarına son verilmesini, sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılmasını, işten atmaların yasaklanmasını, kamu emekçileri için toplu sözleşme hakkını tartıştırması, toplumda önemli dinamikleri harekete geçirebilirdi.
Açık çek politikasına son verin! Kılıçdaroğlu’na güvenoyunu çekin! Düzen siyasetinden kopun!
Tüm bu gelişmeler, Millet İttifakı’na destek veren sosyalistlerin bir an önce aklını başına almasını gerektirmektedir. İzlenen politika, şu an farklı ittifaklarda kümelenmiş faşist ve İslamcı geleneğe mensup milletvekillerinin meclisteki sayısının Anayasa’yı bir referanduma götürmeksizin değiştirmeye yeterli olan 400 sayısına ulaşmasına fiilen destek olmuştur. Sinan Oğan’ın manevrası, Gelecek ve DEVA partilerinin aslında ait oldukları ideolojinin tam karşısındaki CHP’nin yanındaki emanet duruşları, İyi Parti faşizminin tabanının daha ilk tur seçimlerinde bile Kılıçdaroğlu’na oy vermemiş olduğu gerçeği, Abdüllatif Şener gibi isimlerin seçim sonrası savruluşları ve daha başka pek çok etken, bu 400 sayısının tek bir ittifakta pekâlâ bir araya gelebileceğini bize anlatmalıdır. Tek başına düşünüldüğünde sınıf temelli taleplerin ve bir cumhurbaşkanı adayı etrafında kümelenmemiş bir sol siyasetin yokluğunda, faşist kökenli hareketlerin meclis seçimlerinde yüzde 25’e yaklaşan bir oya sahip olması da önemli bir tehlikedir. Bu tehlikelerin bertaraf edilmesi, CHP’nin kuyruğuna daha sıkı yapışmakla olanaklı değildir.
Zira CHP’nin Ümit Özdağ ile yaptığı yeni protokol, faşizme karşı kurulacak bir cephede CHP’nin pozisyonunun da ne kadar güvenilmez olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. NATO mahsulü kontrgerillanın her daim eleman kaynağı olanlar, Maraş’ın, Çorum’un, Kemal Türkler’in, binlerce sosyalist militanın katilleri, sosyalistlerin açık çek verdikleri Kılıçdaroğlu’ndan siyaseten kendisini bağlayacak önemli ödünler almışlardır. Bunu göre göre halen Kılıçdaroğlu’nun arkasına takılmak artık siyasi bir intihar olacaktır. Kürt hareketi ve sosyalistler derhal bu trenden inmeli, ikinci turda istibdada, faşizme, seçimden sonra faturayı emekçi halka ödetmek için uygulanacak kemer sıkma politikalarına, NATO’culuğa, Kürt düşmanlığına, mülteci ve göçmen karşıtlığına, ırkçılığa sırtlarını dönmeli, ne Erdoğan’a ne de Kılıçdaroğlu’na oy vermemeli, seçim sonrasında işçi sınıfı mevzilerini, demokratik hakları ve ezilen halkları korumak için derhal birleşmelidirler. Burjuvazinin seçim tiyatrosunda başrol oynayan faşizm, sınıf mücadelesinin belirleyici olduğu bir siyaset sahnesinde figüran bile olamayacaktır. Memlekete hürriyet de bahar da ancak ve ancak işçilerin ve emekçilerin mücadelesi ile gelecektir!
Devrimci İşçi Partisi Merkez Komitesi
25 Mayıs 2023