Depresyon bulaşıcı hastalıktır!
Geçtiğimiz Mayıs ayında İstanbul Üniversitesi bünyesinde “ekonomi politik” alanında bir uluslararası konferans düzenlendi. Türkiyeli düzenleyicilerin çabasına saygımızı belirtelim. Ama konferansta feci bir hakikat çıktı ortaya. En azından Avrupa’da, Marksist iktisat bitmiş, Marksist iktisatçıların çoğunluğu Keynesçi olmuştu. Ama kendileri bunun farkında değildiler.
Bu “Marksist iktisatçılar” konferansta kendi aralarında “son krizi ne güzel bildik, değil mi?” oyunu oynadılar. Onlara göre, bu son krizi öngörebilmek bakımından burjuva iktisadından daha iyi bir konumda idiler. Şimdi de hepsi bir kriz yaşamakta olduğumuz saptamasında buluşmuşlardı. Ne kadar mutlu olmalıydık!
O konferans sırasında, kendisi de Marksist olan genç bir akademisyen arkadaşım bana konferansı nasıl bulduğumu sordu. Şöyle cevap verdim: “Eğer bu bir Marksist konferans ise, ben kendimi yersiz yurtsuz hissediyorum.”
2008 yılında ABD’den dünyaya yayılan kriz 2009’un ikinci yarısında ve 2010’un büyük bölümünde soluklandıktan sonra, yeniden faaliyete geçen bir yanardağ gibi lavlarını tekrar dünyanın üzerine boşaltmaya başladı. Burjuva iktisatçılarının çoğunluğu, 2008’de kriz başlayınca önce kendilerini fazlasıyla mahcup eden bir teşhis yapacaklardı: “geçici bir piyasa düzeltmesi”. Biz bazı Marksistler, daha ilk günden bunun kapitalizmin tarihinde ancak seyrek olarak görülen türden bir Büyük Depresyon (bazen kullanılan eski terimle bir “buhran”) olduğunu ileri sürdük. Bir süre sonra, şimdilerde artık tecavüz girişimi davası dolayısıyla istifa etmiş olan, ama o zaman İMF’nin başında olan Dominique Strauss-Kahn, “Büyük Depresyon” demeden olan bitenin ciddiyetine işaret etmek için “Büyük Resesyon” dedi. Bu tuttu.
Sonra, devletlerin (neoliberal dönemin bütün söylemiyle taban tabana zıt biçimde) kurtarma operasyonlarına ve canlandırma politikalarına başvurmaları sayesinde, 2009-2010 toparlanması yaşandı. Ama daha 2010 Mayıs’ında Yunanistan’ın iflasın eşiğine gelmesiyle, özel finans krizinin kamu maliyesi krizi haline geldiği ortaya çıktı. Bugün dünyanın en büyük ekonomisi ABD’nin notu düşürülüyor. İspanya ve İtalya gibi, iflas ederlerse bütün dünyayı peşlerinde sürükleyecek ülkeler Yunanistan, Portekiz ve İrlanda benzeri sarsıntılar içine düşüyor. Japonya yirmi yıllık depresyonunun keyfini sürüyor.
Krizin kendisi burjuva iktisadının ilk yenilgisi olmuştu. Kriz patlak verince, “geçici bir piyasa düzeltmesi” dediler, ikinci defa bozguna uğradılar. Şimdi “Büyük Resesyon” da, müellifinin ardından tarihin çöplüğüne gidecek gibi görünüyor.
Ya Marksistler? O konferansta tek bir defa depresyon sözcüğünü duymadık. Oysa Büyük Depresyonlar, kapitalizmin tarihe hesap vermesidir. Hırçınlaşması ama aynı zamanda kırılganlaşmasıdır. En gelişmiş ülkede bile insanları aç açıkta bırakmak, faşizmi kışkırtmak, dünya savaşları çıkartmak zorunda kaldığı dönemlerdir. İşte bu yüzden de işçi sınıfının ve büyük halk kitlelerinin devrimci patlamalarla kapitalizmi devirmeye yöneldiği dönemlerdir. Siz bütün bunların farkında bile olmayacaksınız, sonra da “krizi önceden bildik” diye çocuklar gibi sevineceksiniz. Marksizm bir spor toto oyunu mu? At yarışı bahisleri tekniği mi? Marksizm öngörü yapıyorsa işçiler ve ezilenler yeni bir dünyayı kazanabilmek için hazırlanabilsin diyedir. Sözde Marksistlerimiz ise Büyük Depresyon başladıktan sonra bile ne yaşamakta olduğumuzu anlayamamışlar. Öncesinde bilseniz ne olur, bilmeseniz ne olur?
Son sözümüz de dünyanın nereye gittiğini anlamamakta ısrar eden Tayyip Erdoğan’a ve fikir arkadaşlarına. “Yunanistan’da kriz, biz ise büyümekteyiz” edebiyatını yapanlar, komşumuzda ne yaşandığını anlayamıyorlar. 2011 Yunanistan’ı 2001 Türkiye’si değildir. Çünkü bu sefer kriz ulusal bir kriz değildir. Yunan krizi bir Büyük Depresyon’un yerel bir ifadesi, tekil ülkedeki tezahürüdür. Büyük Depresyon bir hastalık gibidir, Hem de bulaşıcı bir hastalık! Domuz gribi pandemi halini almadı. Esas pandemi şimdi geliyor.