Vive la Commune!

“Yaşasın Komün!” Devrimci Paris işçilerinin ve zanaatkârlarının 1871’deki bu sloganı, onlarca yıl boyunca sadece Fransa’da değil, kapitalizmin gelişmiş olduğu bütün ülkelerde işçi sınıfının dudaklarında bir mücadele çağrısı oldu. 18 Mart-28 Mayıs 1871 arasında, topu topu 72 gün süren Paris Komünü, modern işçi sınıfının iktidarının, Marx’ın deyimiyle proletarya diktatörlüğünün ilk örneği olarak tarihe geçti. Bugün, 20. yüzyılın işçi devletleri birer birer yıkılmışken sosyalist devrimler çağının sona erdiğinin sağda ve solda ileri sürülmekte olduğu, ama Arap ülkelerindeki gelişmelerin devrim heyecanını yeniden körüklediği bir dönemde, bütün işçi devrimlerinin olduğu gibi, Paris Komünü’nün de derslerini öğrenmek işçi sınıfı ve sosyalistler için büyük bir önem taşıyor.

Paris Komünü, modern tarihte dünyanın en çok devrime sahne olan ülkesi Fransa’nın devrimler tarihinde şanlı bir halkadır. Fransa tarihteki en büyük burjuva devrimini 1789’dan itibaren yaşamıştı. Bu devrim sırasında bile Paris’in yoksul emekçi halkı, ünlü adlarıyla “baldırı çıplaklar”, devrimi ileri taşırken bir yandan da onun burjuva sınırlarını zorluyorlardı.

Tohumları bu büyük devrim içinde atılan isyankârlık, 19. yüzyılda bu ülkede bir dizi devrimle sonuçlanacaktı. Bunların ilki Temmuz 1830 devrimi idi. İşçilerin ayaklanması başarısız olacak ve “Temmuz Monarşisi” diye bilinen yeni bir burjuva rejimi ile sonuçlanacaktı. Daha trajik olan, Şubat 1848 devriminin ardından patlak veren Haziran devriminin kanlı biçimde ezilmesi idi. Bu mücadeleden, “Bonapartizm” kavramına adını veren III. Napolyon’un gerici “İkinci İmparatorluk”u doğacaktı.

Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar. Paris Komünü bir bakıma Fransa işçi sınıfının bu iki yenilgiden sonra burjuvazinin bir üçüncü kez sıçramasına izin vermeyerek iktidarı almasının ürünüdür.

Savaş ve devrim

Burjuva devletinin prestijini yerle bir eden savaş yenilgileri, koşullar uygun olduğu takdirde, işçi devrimleri için verimli birer yatak olmuştur. 1905 Rus, 1917 Rus ve 1918 Alman devrimlerinde bu çarpıcı biçimde kanıtlanmıştır. Paris Komünü de ilk muzaffer işçi devrimi olarak bir savaşın ürünü idi. Fransa devletinin, ulusal birliğini yeni sağlamış Almanya karşısında 1870 yılındaki savaşta yenilgiye uğraması ve topraklarının bir bölümünü yitirmesi, Alman ordusunun Paris’in kapısına dayanması, başkentte devrimci bir ruhun doğmasına yol açacaktı.

Devrim 4 Eylül 1870’te ilk atağını yapıyor, İkinci İmparatorluğu çökertiyordu. Kurulan İkinci Cumhuriyet (ilki Fransız devrimi esnasında kurulmuş, ama I. Napolyon tarafından ortadan kaldırılmıştı), iktidarın yine burjuvazinin elinde kaldığı anlamına geliyordu. İşçiler 31 Ekim’de bir kez daha ayaklanacak, hükümetin bazı üyelerini tutsak edecek, ama daha öteye gitmeyeceklerdi.

İktidarı getiren ayaklanma, 18 Mart 1871’de halkın parasıyla silahlanmış olan ve büyük ölçüde işçilerden oluşan Garde Nationale’in, yani Ulusal Muhafız Birliği’nin burjuva hükümetince silahsızlandırılması girişimine tepki olarak doğdu. Girişim yenilgiye uğrayınca, hükümet, burjuvalar ve devlet bürokrasisi, yaklaşık 100 bin kişi, hep imparatorluk merkezi olmuş olan Versay’a çekildi ve Paris’i emekçi sınıflara terk etmiş oldu. Paris’te iktidarı önce Ulusal Muhafız Gücü’nün Merkez Komitesi, 26 Mart’ta yapılan seçimlerden sonra ise Komün Konseyi (bir tür belediye meclisi) üstlendi.

Komün Konseyi’ne burjuva mahallelerinden seçilen üyeler göreve bile başlamadılar. Böylece, Konsey esas olarak işçilerden, zanaatkârlardan, küçük esnaftan, alt kademe memurlardan ve sosyalist eğilimli aydınlardan oluşan bir işçi sınıfı hükümeti olarak görev yaptı. İçinde ayaklanma yoluyla sosyalizmi kurmak isteyen, ama küçük burjuva sosyalizminin temsilcisi olan Proudhoncu’lar ile sosyalizm için ayaklanma stratejisini benimseyen, ama bunu gizli yöntemlerle çalışan küçük bir azınlığın eseri gibi gören Blankistler’in yanı sıra, Fransız burjuvazisinin iki cumhuriyetçi kanadı Jakobenler ve Radikallerden de bazı temsilciler bulunuyordu.

Komünün yükselişi ve düşüşü

Paris Komünü, politik ve toplumsal alanlarda birçok önlem aldı, özellikle devlet yapısı bakımından geleceğin sosyalist iktidarı konusunda Marksizme esin kaynağı oldu. Komün’ün en önemli adımı, burjuvazinin daimi ordusunu lağvederek yerine bütün yurttaşları (Ulusal Muhafız Gücü bünyesinde) silahlandırmasıdır. Salt bu adımı bile, Marx’ın, işçi sınıfının iktidara yükseldikten sonra varolan devleti olduğu gibi kullanamayacağı, yeni tipte bir devlet kurmak zorunda olduğu öngörüsünü doğrulamış olmaktadır.

Paris Komünü, çeşitli nedenlerle ayakta kalamamış, Almanya devletinin de desteklediği Fransız burjuvazisinin ordusu karşısında yenilgiye uğramıştır. Bu yenilginin nedenlerini doğru analiz etmek, bir bakıma Komün’den edinilecek dersleri daha iyi öğrenmek demektir. Gerçek’in gelecek sayısında Komün’ün yenilgisini ayrıntılı olarak inceleyeceğiz.

Paris Komünü’nün politikaları

Paris Komünü, ayakta kalabildiği kısacık sürede (iki aydan biraz daha uzun) sosyalizmin tarihinde büyük izler bırakacak birçok önlem almış, devleti ve toplumu radikal biçimde değiştirme yoluna girmiştir. Kısaca bakalım:

  • Burjuva devletinin çekirdeği olan daimi orduyu lağvederek eli silah tutabilecek bütün yurttaşları Ulusal Muhafız Gücü bünyesinde silahlandırmıştır.
  • Seçilmiş devlet yöneticilerinin (Komün Konseyi üyelerinin) alabileceği en yüksek maaşı işçi ücretlerinin düzeyiyle sınırlandırmıştır.
  • Seçilmiş yöneticilerden hesap sorulması ve bunların geri çağrılabilir olması kuralını getirmiştir.
  • “Evrensel Cumhuriyet” ilkesi temelinde yabancılara yurttaşlık vermenin de ötesinde, Komün’e seçilmelerini bile olanaklı kılmıştır.
  • Sivil bürokrasiyi seçim ilkesine bağlamış, idareciler, yargıçlar ve öğretmenlerin ilgili kitle tarafından seçilmesini kural haline getirmiştir.
  • Din ile devleti kesin olarak ayırmış, Katolik Kilisesi’nin mallarını millileştirmiş, eğitimi dini sembollerden ve içerikten bütünüyle arındırmıştır.
  • Yoksulların borçlarını ve ödenememiş kiralarını, esnaf ve zanaatkârın kredi ödemelerini ertelemiş, yakınları savaşta ölenlere geçinebilecekleri kadar maaş bağlamış, savaş dolayısıyla evlerini yitirenleri, Versay’a kaçanların boş evlerine yerleştirmiş, ucuz gıda satışı düzenlemiş, aşevleri ve yetimhaneler kurmuştur.
  • İş bulma alanında çalışan özel şirketleri kapatarak kamu iş bulma kurumu kurmuş, on saatlik iş günü temelinde asgari ücret belirlemesine geçmiş, gece çalışmasını yasaklamış, işçilerden kesilen para cezalarını kaldırmış, patronların terk ettiği atölyeleri işçi kooperatiflerine devretmiş, bütün atölyeleri tek bir Birlik içinde bir araya getirmiştir.
  • Komünde Louise Michel gibi kadınların büyük rolünün yanı sıra, kadınların kurtuluşu için kurulmuş olan Kadın Birliği’nin çalışmaları öne çıkmıştır. Gönüllü birliktelik ve evlilik dışı çocukların hakları tanınmıştır.

Enternasyonal: Paris Komünü’nün marşı

Bugün bütün ülkelerde işçi sınıfının ve devrimcilerin kendi dilinde söylediği ve uluslararası işçi sınıfının ortak mücadelesini simgeleyen Enternasyonal marşı, bize Paris Komünü’nün mirasıdır. Sözlerini 1871’de Komünar Eugène Pottier yazmıştır. Müziği ise Pierre Degeyter tarafından 1888’de bestelenmiştir. Enternasyonal marşı, İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Enternasyonallerin resmi marşı olmanın yanı sıra, 1918 ile 1944 arasında Sovyetler Birliği’nin “ulusal” marşı idi. Komün’ün uluslararası işçi hareketi için ne derecede kalıcı bir önemi olduğunun daha çarpıcı bir kanıtını bulmak zordur. Marşın Fransızcasının ilk kıtası şöyledir:

Ayağa kalkın, dünyanın lanetlileri!

Ayağa kalkın, açlığın köleleri!

Akıl yanardağında gürlüyor,

Yaklaşan sonun patlaması bu.

Geçmişi yerle bir edelim,

Esir dünya, kalk ayağa!

Dünya temelinden değişecek

Hiçbir şey değilken her şey olalım!

Bu en son kavgamızdır

Birleşelim, yarın

Enternasyonal

Olacaktır soyu insanın.

 

Marksistler Komün hakkında ne dedi?

[Komün] esas olarak bir işçi sınıfı hükümeti idi; üreten sınıfın mülkedinen sınıfa karşı mücadelesinin ürünüydü; emeğin ekonomik kurtuluşunun içinde gerçekleştirileceği, nihayet keşfedilmiş politik biçimdi.

Karl Marx, 1870

Son zamanlarda Sosyal Demokrat sığkafalılar Proletarya Diktatörlüğü sözcüklerini duyduklarında yeniden müthiş bir dehşete düşer oldular. Bakın, beyefendiler, bu diktatörlüğün neye benzediğini merak mı ediyorsunuz? Paris Komünü’ne bakın. İşte Proletarya Diktatörlüğü.

Friedrich Engels, 1891

Komün kendiliğinden ortaya çıkıverdi. Kimse onu örgütlü bir tarzda bilinçli olarak planlamadı. (...) Bütün bunlar ve başka faktörler, bir araya gelerek Paris halkını 18 Mart’ta devrime yöneltti. Bu da iktidarı beklenmedik biçimde Ulusal Muhafız Gücü’nün eline, işçi sınıfının ve onunla saflarını birleştiren küçük burjuvazinin eline verdi.

V. İ. Lenin, 1911

Yani Komün’ün bütün tarihinin üstünden sayfa sayfa geçebiliriz, ama orada tek bir ders bulacağızdır: ihtiyacı duyulan, güçlü bir parti önderliğidir.

Lev Trotskiy, 1921