Tunus devriminin anlamı (2)
Eski Stalinist, yeni liberal solun devrime erken ihaneti
Bir ülkenin işçileri, emekçileri, yoksulları, içinde yaşadıkları koşullara karşı sokaklarda, mahallelerde, işyerlerinde, okullarda aralıksız, ısrarlı, baskıya korkusuzca göğüs geren bir kitlesel mücadeleye girdiklerinde, buna isyan denir. Ama bu ısrarlı mücadele sadece yaşam koşullarını değil, bunları sürdürmeyi mümkün kılan politik iktidarı ve rejimi hedef almaya başladığında, isyan da devrime dönüşmeye başlamış demektir. Ne zaman ki kitle hareketi siyasi iktidar saflarında ve rejimin duvarlarında gedikler açmaya başlar, işte o zaman devrimin zaferi ufukta görünmeye başladı demektir.
Tunus’ta büyük devrim şehidi Muhammed Buazizi’nin kendini yakma eylemini gerçekleştirdiği 17 Aralık’tan başlayarak bir isyan yaşanmaktaydı. Olaylar başlangıçta Buazizi’nin memleketi Sidi Buzid, Recep gibi ülkenin içlerinde, başkent Tunus şehrinden yaklaşık 250-300 kilometre uzakta bir bölge ile sınırlı kaldı. Sonra 17 Aralık’tan beri hastanede can çekişmekte olan Buazizi’nin Ocak başında ölmesini izleyen 8-9 Ocak hafta sonu gösteriler büyüdü, polisin aldığı can sayısı da 50’nin üzerine yükseldi. Ayın 11-12’sinde isyan nihayet başkenti de sardı. Bu aşamaya gelindiğinde, kitle hareketi artık bin Ali’yi ve rejimi hedefine yerleştirmişti: Gösterilerde başlıca slogan “Dégage Ben Ali!”, yani “Bin Ali, defol!”du. İsyan devrime dönüşmüştü. 14 Ocak Cuma günü bin Ali ülkeyi terkettiğinde devrim ilk büyük zaferini kazanmış oldu.
Ama elbette bir devrimin gerçek zaferi, her şeyden önce, hareketin önüne koyduğu hedeflerin, kitlelerin uğruna can verdiği amaçların gerçekleşmesi ile ölçülür. Burjuva basını dünyada ve Türkiye’de hem kitlelerin magazin merakına cevap verme, hem de devrimin gerçek karakterini saptırma amacıyla ne kadar devrimin hedefinin bin Ali ailesi ve özellikle de eşi Leyla Trabelsi olduğunu tekrarlarsa tekrarlasın, kitlelerin kendilerinin iki temel hedefi var. Biri politik: bin Ali’nin kurduğu polis devletinin yıkılması, yani rejimin baştan aşağıya değişmesi. Kitleler bir aydır kahramanca verdikleri mücadelenin kendilerini politik olarak nasıl da olgunlaştırdığını, neredeyse Hürriyet gazetesi benzeri paçavraların “Leyla isyanı” tipi başlıklarına cevap verir gibi, “Bin Ali, defol!” sloganının yerine, bu sonuncusu ülkeden kaçar kaçmaz “RCD, defol!” sloganını yerleştirerek kanıtladılar. (RCD, yani Rassemblement constitutionnel démocratique-Anayasal Demokrat Parti, bin Ali rejiminin dayanağı olan siyasi örgütlenme idi.) 14 Ocak’tan bu yana geçen sürede ülkenin politik hayatının anahtarı bu sloganda yatıyor. Çünkü rejim, bin Ali’nin gidişinden bu yana, kendini eski kadroların kurduğu bir sözde geçici hükümet ile ayakta tutmaya çalışıyor. Adı “Milli Birlik Hükümeti” olarak konulan yeni hükümette, birtakım muhalefet partilerine, bu arada eski Komünist Partisi Et-tecdid’e (“Yenilenme”) bakanlık biçiminde verilen rüşvete karşılık, esas büyük yetkiye sahip bakanlıklar (başbakanlığın yanı sıra dışişleri, içişleri, savunma, maliye vb.) bin Ali’nin hükümetindeki aynı isimlerce üstlenilmiş durumda. Devrim RCD’ye karşı bastırdıkça, önce yeni cumhurbaşkanı (eski meclis başkanı) ve başbakan RCD’den istifa etti; ardından bakanlar da partiden istifa ettiler; sonra RCD kendi merkez organlarını feshetti (ama parti varlığını devam ettiriyor). Hükümet ilk toplantısında bir genel politik af kabul etti, ayrıca illegal konumdaki bütün siyasi partilere yasal statü tanıdı. Ama eski rejim siyasi iktidarın iplerini bir türlü elinden bırakmadığı için devrim saflarında bütün bunlara rağmen hükümetin düşürülmesi bugünkü ana hedef olmaya devam ediyor.
Bugün Tunus devriminin güncel evresi, işte bu yüzden hükümet sorunu çevresinde kilitlenmiştir. Kitle hareketi, başta hükümette kendisine üç bakanlık verilen, ama daha ilk gün, kabine henüz ilk toplantısını bile yapmadan önce temsilcileri bakanlıktan istifa eden sendikal konfederasyon UGTT olmak üzere, bütün eylemlerinde hükümeti karşısına alıyor, RCD’siz bir rejimi kurmayı en yakın, en dolaysız hedef olarak benimsiyor. UGTT’nin sloganı “hükümeti tanımamak.” Demek ki, Tunus devrimi henüz dolaysız politik hedefi açısından zafere ulaşmamıştır. Devrim yarı yoldadır ve devam etmektedir. Başkent ve başka kentlerde her gün yapılan yürüyüşlerin de, 22-23 Ocak hafta sonu, devrimin ilk patlak verdiği bölgeden yola çıkan ve Pazar günü başkente ulaşan “Özgürlük Kervanı” adlı kitlesel yürüyüşün de, 24 Ocak Pazartesi günü için UGTT’nin ilan ettiği öğretmenlerin süresiz genel grevinin de hedefi hükümetin düşürülmesidir.
Bu berrak tablo karşısında, Tunus’un klasik “komünist” etiketli Stalinist partisinin devamı olan, ama bugün liberalleşmiş olan Et-tecdid adlı partinin politikasına değinmek öğretici olacaktır. Bu parti, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra aynen tarihi TKP gibi komünizmden vazgeçmiş ve bunun yerine “Yenilenme” anlamına gelen Et-tecdid hareketini kurmuştur. 2007’deki ikinci kongresinde Tunus solunun başka birtakım unsurlarıyla birleşen parti, siyasi yönelişi bakımından, bizde ÖDP-EDP bölünmesinden önceki ÖDP’ye karşılık veren bir güç olarak düşünülmelidir. Parti, Tunus’taki diktatörlüğün koşulları ve dünya solunun bugün genellikle zayıf olduğu göz önüne alınırsa önemli bir güce sahip bir odak olarak görülebilir. Örneğin, son genel seçim olan 2009 seçiminde % 1,57 oy almış ve iki milletvekili seçtirmiştir.
Et-tecdid, yukarıda da belirtildiği gibi, “Milli Birlik Hükümeti”ne bir bakan vermiştir. Parti bu katılıma ilişkin en önemli koşul olarak 18 Ocak günü yayınladığı bildiriyle bütün bakanların RCD’den ayrılmasını ileri sürmüştü. Yukarıda belirttiğimiz gibi, bu koşul bütün RCD’li bakanlar tarafından yerine getirilmiş olduğu için Et-tecdid bugün hükümette görev yapmaktadır. Oysa, sürmekte olan Tunus devriminin anahtar sorunu hükümetin düşürülmesidir. Yani eski “komünist”, yeni liberal solcu Et-tecdid, devrimin karşısında yer almaktadır. Biz devrimci Marksistler solda yer alan partilerin “karşı devrimci” olabileceğini söylediğimizde, muhataplarımız bunu genellikle ya yanlış anlamakta, ya da bizim sivri dilimizin bir işareti saymaktadır. Oysa Tunus’ta yaşanmakta olan devrimde Et-tecdid’in oynamakta olduğu rol, bizim “karşı devrimci” derken tam da kast ettiğimiz özelliği bütün nesnelliğiyle ortaya koyuyor. Et-tecdid, kitlelerin, işçilerin, emekçilerin, yoksul halkın gerisinde, sadece gerisinde değil karşısında yer alıyor.
Tabii bu durumun karikatürvari sonuçları da olacak. Et-tecdid’in yayın organı olan haftalık At-tarik El-cedid (“Yeni Yol”), 215 numaralı son sayısını 22 Ocak Cumartesi günü yayınlıyor. Hatırlatalım: Bin Ali 14 Ocak’ta kaçmış, yeni hükümet 18 Ocak’ta kurulmuş, kitleler o günden bu yana “RCD defol!” ve “Hükümet istifa!” talepleriyle gösteri üstüne gösteri yapıyor. Et-tecdid “solcu” ve devrimden yana görünmek zorunda. Kapağına mücadele eden kitlelerin resmini koymak istiyor, ama kendisinin içinde yer aldığı hükümete karşı gösterilerin fotoğraflarını nasıl koysun? Bu yüzden derginin bu sayısının kapağında kitleler var, ama ellerindeki pankartlarda hâlâ “Dégage Ben Ali!”, yani “Bin Ali, defol!” yazıyor!
Devrim ancak bu hükümeti devirirse zafere kavuşabilir. Tunus’un en büyük “sol” partisi bu hükümetin içinde yer almaktadır! Türkiye solunun bu olaydan öğrenecek çok şeyi var.