Mezhep savaşı hortluyor!

Suriye ve Irak’ta süren savaşlar Türkiye’nin geleceği açısından son derecede büyük önem taşıyor. İstibdadın adım adım inşasının arka planında yatan temel faktör, “Reis”in Sünni dünyanın tamamı üzerinde hâkimiyet kurmasını hedefleyen siyasi proje, yani Rabiacılık. Öte yandan, Türkiye burjuvazisinin çeşitli kanatlarının, aralarındaki onca farka rağmen mesele Kürt sorunu ve Ortadoğu savaşları olduğunda kenetlenmesine yol açan da başta Irak Kürdistan Yönetimi bölgesininki olmak üzere petrol. Bu yüzden bu savaşlar konusunda işçi sınıfının öncülerinin kafasının berrak olması çok önemli.

Suriye: Esad düşmanlığı yeniden yükseliyor

Suriye savaşını içinden geçtiğimiz anda iki düzeyde ele almak gerekir. Bunlardan biri kısa dönemde Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile Suriye ordusu arasında bir savaş çıkması tehlikesidir. “Fırat Kalkanı” adı verilen operasyonun “Fırat kapanı”na dönüşmüş olduğu gazetemizde aylardır işleniyordu. El Bab’ın TSK ve ÖSO’nun eline geçmesi bu durumu değiştirmedi, çünkü TSK’yı, kendisi de güneyden El Bab’ın sınırına ulaşan Suriye ordusu ile karşı karşıya getirdi. Resmi yetkililer, merkezinde Suriye Kürtlerinin askeri gücü YPG olan Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) Fırat’ın doğusuna sürmek için Mınbiç’ten çıkaracaklarını açıklarken, SDG Rusya’nın arabuluculuğu ile bu kenti Suriye ordusuna devretti. Böylece TSK’nın Rakka yolu da kapatılmış oldu! TSK ile Suriye ordusunun karşı karşıya gelmesi tehlikesi ortadan kalktı denemez, ama şimdilik Mınbiç yakıcı bir sorun olmaktan çıktı. TSK’nın Rakka’ya başka bir yoldan da olsa gidip gitmeyeceği ise başka bir düzeyde belirlenecek: Trump yönetiminin Suriye ve Ortadoğu politikası. Bu politika bu satırlar yazılırken belirlenmemişti ama her an açıklanabilir ya da basına sızdırılabilir.

Trump’la birlikte mezhep savaşı yeniden başını kaldırıyor

Trump’ın Ortadoğu politikasının ana ekseni belli oluyor: İsrail’e sınırsız bir destek, İran’ı yeniden düşman bellemek, Suud başta olmak üzere Körfez’in gerici şeyhlikleriyle İran’a karşı ittifak, DAİŞ’i yenilgiye uğratmak için büyük basınç, nihayet Türkiye ile Obama dönemine göre daha yakın, hatta belki de çok yakın ilişkiler. Bunun sonucu olarak tam bir yıl önce, Şubat 2016’da bir dünya harbi tehdidini doğuran Sünni-Şii savaşı olasılığı yeniden yükselişe geçti. Geçen yıl bu dönemlerde Suud-Katar-AKP Türkiyesi üçlüsü az kaldı Suriye’ye askeri birlikleriyle girecekti. Bunun ABD ile Rusya’yı bir savaşa sürükleyecek dinamikleri olurdu. Obama yönetimi bu aşamada bu riski almak istemedi. Savaşın dehşet verici bir boyut kazanması Rusya-ABD anlaşmasıyla engellendi. Şimdi Trump Suud ve diğer Körfez ülkelerini İran’a karşı destekleyeceğini ortaya koyarak mezhep savaşı tehlikesini azdırıyor. Tayyip Erdoğan’ın Şubat ayında Körfez ülkeleri turunda Bahreyn’de “Pers milliyetçiliği”ne söz söylemesi, AKP’nin de bu konuda Trump’la el ele yürümeye istekli olduğunu gösteriyor.

Bunun Suriye’deki anlamı, ABD’nin Esad yönetimini devirme gibi bir yönelişe de yeniden girmesi olabilir. Bilindiği gibi, Eylül 2015’te Rusya “Esad’lı geçiş, Esad’sız çözüm” formülüyle Suriye’ye gireli ve ABD ile Cenevre barış görüşmeleri zemininde anlaşalı beri, Obama ABD’si Esad’ı devirmeyi bir öncelik olmaktan çıkartmıştı. Şimdi Trump bu politikayı da tersine çevirebilir. Burada DAİŞ’in yenilgiye uğratılması için yapılacak plan ABD açısından bir taşla iki kuş vurmak anlamına gelebilir: DAİŞ’in elinden alınacak topraklar Suriye’de merkezi hükümete rakip bir devlet birimine zemin oluşturabilir.

Müttefik Türkiye mi, Suriye Kürtleri mi?

Trump yönetiminin henüz karar vermemiş olduğu konu Rakka’ya nasıl girileceğidir. Bilindiği gibi, Obama yönetiminin, yönetim içinde de özellikle ordunun tercihi Suriye Kürtleri, yani PYD-YPG olmuş gibi görünüyordu. Aslında Obama yönetimi vaktiyle Türkiye’yi Barzani ile barıştırdığı gibi PYD-YPG ile de barıştırmak istiyordu. Ne var ki, arada dağlar kadar büyük bir fark vardı. Barzani’ye karşıt olarak PYD-YPG, PKK’ye yakındı. Bu yüzden ABD, Barzani ve Suriye Kürtleri arasında ona yakın güçleri de harekete geçirerek PYD-YPG’yi PKK’den kopartmak üzere defalarca girişimde bulundu. Bugün Trump yönetiminin DAİŞ’e taarruzu Türkiye ile birlikte yapmayı düşündüğüne dair çeşitli belirtiler ortaya çıkmış bulunuyor. Bir ay içinde CIA Başkanı, ABD Genelkurmay Başkanı ve ABD Senatosu Silahlı Kuvvetler Komisyonu Başkanı John McCain Türkiye’ye geldiler. Öyle görünüyor ki ABD, YPG ile ilişkisini kesmeden Rakka’ya Türkiye ile yürümeyi gündemine alabilir. Bu da ancak ABD askerinin de (Obama politikasının tersine) “postalının yere değmesi” durumunda olanaklı olabilir.

Türkiye ile PYD-YPG’yi barıştırma çabasının öne çıkmakta olduğuna dair bir belirti de Barzani’nin Türkiye’yi ziyareti oldu. Bu ziyaretin ardında referandumda Kürtlerin “hayır” oyunu azaltma çabasında Barzani’ye bir rol verilmesi de var. Nitekim Barzani ülkeden ayrılır ayrılmaz, ona yakın üç Kürt partisi radikal görünümlü bir tavırla sağcı bir karar altına imza atarak referandumu “boykot” edeceklerini açıkladılar. Ama işin diğer yönü de Barzani’nin Türkiye hükümeti ile PYD-YPG arasında arabuluculuk yapması olabilir.

Irak’taki mücadele

Irak’ta son derecede karmaşık bir durumdan bizim burada öne çıkarmamız gereken iki nokta var. Bunlardan birincisi, Şengal (Sincar) bölgesinde yaşayan Ezidilerle ilgili. DAİŞ’e karşı Ezidileri savunmuş olan PKK’nin bölgede örgütlenmesi, Türkiye devletinin tepkisini çekiyor. Barzani’nin Türkiye’den dönmesiyle birlikte peşmerge Şengal’e askeri saldırı düzenledi. Bu da gösteriyor ki, Barzani’nin bu mücadelede üstlendiği rol çok boyutlu.

İkincisi, TSK’nın Başika’daki üssü. Irak merkezi hükümetinin ısrarlı çabalarına ve en son iki ay önce Irak Başbakanı İbadi ile Binali Yıldırım arasındaki görüşmeye rağmen Türkiye Musul’un yanı başında Başika bölgesinde Barzani’nin izniyle kurduğu üssü muhafaza ediyor. Şubat ayı içinde Suud kralının Bağdat’a yaptığı ziyaret esnasında İbadi krala Türkiye’nin Başika tutumundan şikâyet etti. Şii ağırlıklı, İran etkisindeki Irak yönetimiyle Türkiye arasındaki bu gerginlik, mezhep savaşının değirmenine su taşıyan bir başka faktör.

Her yer mezhep gerilimi

Suriye, Irak, Yemen mezhep savaşının açık ya da örtülü olarak devam ettiği ülkeler. Lübnan ve Bahreyn başta olmak üzere bir dizi coğrafya da bu potansiyeli taşıyor. Ama en önemlisi, bütün bunların gerisinde yatan faktör, İran ile Suud arasındaki düşmanlık. Bunun da esası Şii-Sünni mezhep anlaşmazlığı değil, iki ülkenin petrol ve doğal gaz kaynakları üzerindeki mücadelesi. Türkiye Suud hanedanı ve hempalarının petrol rantı için bir mezhep savaşına sürükleniyor. Dur demek gerekir.

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Mart 2017 tarihli 89. sayısında yayınlanmıştır.