Kıbrıs Kongresi’ne başlarken

Kıbrıs Kongresi’nin arka planında “NATO Kürdistan’dan ve Kıbrıs’tan defol!” başlıklı bir bildiri yatmaktadır. Bu bildirinin ve Kongre’nin başat ve ilk kurucu tezi: “Türkiye’nin iki sömürgesi vardır. Bunlar Kürdistan ve Kıbrıs’tır”. Hal böyleyken Kongre’nin fikri planlamasını yaparken Kürdistan’ın ve Kıbrıs’ın sömürgeleştirilmesini birlikte ele almak zorunlu hale gelmiştir. Ayrıca bu iki sömürgenin yanında, gayri-Müslümler’e karşı uygulanan politikalar Türkiye’nin kuruluşu aşamasında iç içe geçmiş sistematik bir süreçtir.

Sermayenin Müslümanlaşması-Türkleşmesi süreçleri, kapitalizmin gelişimde ve Kıbrıs Sorunu’nun Türkiye için yeniden inşasında, yani Kıbrıs Sorunu’nun Türkiye’nin “milli davası” haline getirilişinde kullanılmış başat araçlardır. Gayri-Müslümler, Kürtler ve Kıbrıslılar iç içe geçmiş bir süreçle ortak tarihi paylaşmışlardır. Örneğin Kürdistan’daki Şark Islahat Planı gibi Türk sömürgeciliğinin uygulamaları, adada karşımıza, Kıbrıs’ı İstirdat Projesi (geri alma) olarak çıkmaktadır.

Bu noktadan yola çıkarak, Kongre’mizin tezlerinden bir diğeri, Kıbrıs’taki mücadele, Kürt siyasal hareketi ve Türkiye işçi sınıfı ile birlikte hareket etmediği sürece kaybetmeye mahkumdur. Bu Kongre, bu yüzden Kürdistan’ı ve Kıbrıs’ı tarihsel olarak birlikte alacak, ortak noktaları-farklılıkları ve mücadeleleri birleştirme olanaklarını tartışacaktır. Kürdistan’da ve Kıbrıs’ta ciddi bir “devlet sorunu” mevcuttur. Kürdistan ve Kıbrıs yeniden ve yeniden sömürgeleştirilirken böl-yönet politikasına maruz kalmışlardır. Bunları, imha, inkar ve asimilasyon izlemiştir. Kürdistan devletlerarası bir sömürge haline getirilerek, dört parçaya pay edilmiştir. Başta Ortadoğu olmak üzere bütün sömürge dünyasında devletler kurulurken, Kürdistan paylaşılmıştır. Kıbrıs’ta ise önce İngiliz sömürgeciliğinin kendisini garantiye almak için kurdurduğu Kıbrıs Cumhuriyeti, Türk işgal ve istilasından sonra ise TC’nin Kuzey Kıbrıs’ta kurdurduğu sahte devletler ve yönetimler Kıbrıs’ın sömürgeleştirilmesinde başat rolü oynadı. Bugün TC Burjuvazisi’nin içindeki islamcı ve batıcı laik blok arasındaki iç-savaşın Kıbrıs’ta etkin olması da başlı başına bir sömürge olma durumu göstergesidir.

Kongre’nin üçüncü kurucu tezi ise, Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan işçi sınıflarının birliği için bir köprüdür. Bu olanağı görünür ve mümkün kılmak Kongre’nin görevlerinden bir tanesidir. Bu yüzdendir ki Kongre’nin hem Yunanlı hem Türkiyeli hem de Kıbrıslı konuşmacıları vardır. Ortak bir perspektif üretmek, Akdeniz devrimci havzasındaki Kıbrıs’ın yerini, Avrupa’daki durumla ve özellikle Yunanistan’la Kıbrıs’ı bir siyasal perspektifte birleştirmek Kongre’nin görevlerindendir.

Tam da Kürdistan ve Yunanistan hattından dolayıdır Kıbrıs’taki kurumlara yaptığımız ısrarlı  davetler. Ama ne yazık ki sadece KTÖS bir temsilci gönderebilmiştir. Enternasyonalist bir perspektifi kurmak bir yanıyla teori, diğer yanıyla pratiktir. Kıbrıslı Kurumlar olmadığı sürece ve bir ihtiyaç olarak ortaya çıkan Kongre, sadece “aydınlar girişimi” olarak görüldüğü ve sosyalistlerin ve Kürt siyasal hareketi temsilcilerinin, Sırrı Süreyya Önder ve Demir Çelik’in yeri görmezden gelindiği taktirde bu birleşme olanakları oluşturulamayacaktır. Bugünkü BDP deneyimi geçmişte TİP deneyiminde olduğu gibi Kıbrıs gibi gündemlerin TBMM’ye taşınması için büyük bir olanaktır. Bu noktada önemli olan TİP’te çeşitli başkanlar döneminde yaşanan savrulmaların, özellikle Kıbrıs sorunundaki şovenist eğilimlerin aksine Kürdistan için talep edilen gündemlerin (örneğin Hakikat Komisyonları’nın) Kıbrıs için de talep edilmesidir.

Kürdistan’ın sömürgeleşmesi de demokratikleşmesi de Türkiye’nin batısına doğrudan etki etmektedir. Ayni şey Kıbrıs için de söylenebilir. Kıbrıs’ın “milli mesele” haline getirilişi Türkiye’nin gayri müslümlerinin kovulmasına, Kürdistan’ın sömürgeleştirilmesi de batıda milliyetçi-şovenist bir hattın sürdürülmesine sebeptir. Türk solu bugün Kürt sorununu, Kürt siyasal hareketinin sosyalist soldan güçlü olduğu için kabullenmek durumunda kaldı ve Kürt siyasal hareketinin hegemonyası altına girdi. Bizim Kongre ile anlatmak istediğimiz, Kürt siyasal hareketinin kendi gücünün gölgesinde kalmaması, TC burjuvazisinin iç-savaşının birer mevzisi haline gelmiş Kıbrıs’ın ve Kürdistan’ın maruz kaldığı sınıf taaruzunun ve şovenizmin bir karşı-öznesi olacaksa bu Kıbrıslılar ve Kürtlerdir.

KIBRIS KONGRESİ 2012

1. Oturum: Türkiye’nin çifte sömürgeciliği: Kürt Coğrafyası ve Kıbrıs

1. Oturum Başkanı: Temel Demirer
- Kürt Coğrafyası ve Kıbrıs – İsmail Beşikçi
- Sırrı Süreyya Önder – Kıbrıs’ın üzerine görüşler
- TC’nin Kıbrıs’taki sureti veya “özel bir sömürgeleştirme öyküsü” – Fikret Başkaya
- Kürt Ulusal Sorunu ve Sömürgecilik – Mahmut Konuk
- Ulus devlet ve halklar sorunu- İbrahim Akyol
- Resmi ideolojide Kürtler- Şaban İba
- Kıbrıs’ta sendikal mücadele – Güven Varoğlu

2. Oturum: Kıbrıs’ın Ekonomi Politiği – Talan Ekonomisi
2. Oturum Başkanı: Şiar Rişvanoğlu
- Kıbrıs’ın ekonomi politiği üzerine kenar notları Temel Demirer
- 6-7 Eylül ve 1964 Kovulmaları ile Sermayenin Türkleştirilmesi – Sait Çetinoğlu
- 6/7 eylül 1955, 1964 kovulmaları ve etnik temizlik – Giorgos Katsanos
- Kıbrıs’ta neoliberal politikalar – Celal Özkızan
- Kürt Sorununun Kıbrıs’ın kuzeyine etkisi ve emek – Ceren Göynüklü

3. Oturum: Devlet, Kıbrıs, Kürtler
3. Oturum Başkanı: Sungur Savran
- Büyük Oyun’dan TC burjuvazisinin iç savaşına Kıbrıs – Aziz Şah
- TC burjuvazisinin iç savaşının Kürt Coğrafyası üzerindeki etkileri – Levent Dölek
- Kıbrıs ve Kürt Coğrafyası’nda derin devlet faaliyetleri – Şiar Rişvanoğlu
- Demokratik Özerklik ve Sömürge İlişkisi – Demir Çelik
- Akdeniz’in Afrodit’i, batmayan uçak gemisi: Türk klişeleriyle Kıbrıs – Serkan Seymen

4. Oturum: Uluslararası Durum: Akdeniz Devrimci Havzası ve Kıbrıs
4. Oturum Başkanı: Sait Çetinoğlu
- Bir dış politika konusu olarak Kıbrıs: Türkiye, Yunanistan, AB – Nikos Çiris
- Akdeniz Devrimci Havzası içinde batmayan uçak gemisi Kıbrıs’ın konumu – Sungur Savran
- Kürt Coğrafyası-Kıbrıs tezleri – Suphi Toprak