İran’da muhalif burjuva akımlar pusuda
Türkiye’de, İran’da yaşanan olayların nihayetinde halkın ve işçi sınıfının çıkarlarına uygun bir çözümle değil, emperyalizmin lehine bir düzenin kurulmasıyla sonuçlanacağı kaygısını taşıyan çok insan var. Bu yüzden İran’ın burjuva muhalefetini yakından tanımamız gerekli.
İran’ın dini istibdad devleti, 1979 devrimi sonrası güçlenir güçlenmez kendisine muhalif olanları birer birer ortadan kaldırdı. İslam Cumhuriyeti’yle en ufak bir çelişkisi olan herkes, ülkenin siyasi ortamından çekilmek zorunda bırakıldı. İlk başta büyük örgütler ve partiler ortadan kaldırıldı, sonrasında devlet en küçük örgütlenmeleri bile sultası altına aldı ve kendi örgütlerini toplumun tüm hücrelerine yaydı. Daha sonra oluşan yeni küçük muhalif örgütler daha çok kimlikçi politikalar temeline oturdu. Örnek olarak en başta İran Azerbaycan bölgesi örgütleri gösterilebilir.
Bugün burjuva muhalefeti esas olarak yurtdışında örgütlüdür. Geçmişte yurtdışında İslam Cumhuriyeti’ni aklamaya çalışırken, İslam Cumhuriyeti’nin reformcu kanadından kopan bir grup insan, bugün “radikal” birer muhalif haline gelmiştir. Bunlardan biri de kendisini Batı’da “hareketin önderi” olarak tanıtan Mesih Alinejad’dır. Bugünlerde eski CIA direktörü ve Trump dönemi Dışişleri Bakanı Pompeo’dan Fransa’nın sevilmeyen başkanı Macron’a, ne kadar sağcı siyasetçi varsa ziyaret edip icazet almaktadır. Artık açık açık ortaya koyduğu stratejisine göre Batılı emperyalist devletler İran’a silahlı müdahalede bulunmalıdır.
Devrim sonrasında Şah Muhammed Rıza Pehlevi ile birlikte büyük bir burjuva muhalif kitle ülkeyi terk edip Amerika, Avrupa ve Kanada’ya yerleşmişti. Şah taraftarı kitlenin devamlılığı için en başta gelen araç Batı emperyalizminin örgütlediği BBC ve Amerika’nın Sesi gibi radyo kanalları oldu. Bu kitle, “ne idik ne olduk” gibi sloganlarla, Şah döneminin adeta bir altın çağ olduğunun propagandasını yapıyordu. “Değerli (eski) İran pasaportu” (çok az kişi pasaport sahibi olduysa da), “İran petrolünün tarihte en pahalı olduğu dönem”, “laik bir devlet” (sadece görünürde var olmuştu) gibi propaganda unsurları, bir yandan işsizliğin ve sınıf farklarının büyüdüğü, diğer yandan dinî istibdadın her geçen gün sertleştiği bir ortamda, devrim öncesini yaşamamış nesiller arasında etkili oldu. Saltanatçılar, bugün yaşanan ayaklanmanın bazı önde gelen siyasi isimlerini de kendi yanlarına çekmeyi başarmışlardır. Buna yakın zamandaki çarpıcı bir örnek, yukarıda sözü edilen Mesih Alinejad’ın yanı sıra, İran’ın yanlışlıkla vurduğu bir sivil uçakta ölenler için adalet arayan uluslararası kampanyanın örgütleyicisi bir İranlı Kanada vatandaşı olan Hamed Esmaeilion, İngiltere vatandaşı İranlı oyuncu Nazenin Boniadi ve halkın üzerinde etkisi olan eski futbolcu Ali Kerimi’nin, Rıza Pehlevi ile harfi harfine aynı yeni yıl kutlama mesajını aynı anda sosyal medyada paylaşmalarıdır.
İran rejiminin en örgütlü sözde “sol” muhalifi Halkın Mücahitleri ise, İran’da İslam dininin devlet işlerinde etkili olmadığı herhangi bir sistemin mümkün olmayacağına inanır. Yıllarca varlığını Irak’ta Saddam’ın himayesi altında sürdürmüştür. Amerika’nın Irak’ı işgal etmesi üzerine, anti-emperyalizm çizgisinden çıkarak, Amerikan devletinin himayesi altında Arnavutluk’ta yeni üssünü kurmuştur. O, çoğunluğun gözünde bir terör örgütü olsa da gençler arasındaki mevcudiyeti devam etmektedir ve İslam cumhuriyetinin muhalifleri arasında hiç de küçümsenecek bir alternatif değildir.
Bu oluşumların ortak yönü, halka değil, emperyalizme ve onun yarattığı suni “önderlere” dayanıyor oluşlarıdır. O yüzden Birleşmiş Milletler toplantılarından emperyalist ülkelerin parlamentolarına sürünüp duranların, tüm etkinliği emperyalistlerden müdahale dilenmek olanların, halk nezdinde bir değeri olmaması gerekir.