Ermenistan’da halk oligarşiye başkaldırdı!
Komşumuz Ermenistan bir aya yakın süredir kaynıyor. Ermeni halkı, başkent Erivan’ın Cumhuriyet meydanında Gezi Parkı’nın işgaline çok benzeyen bir atmosferde, neredeyse bir karnavaldaymışçasına neşeyle, şarkıyla, dansla düzene meydan okuyor. Gençlik büyük bir ağırlık taşısa da her yaştan, sınıftan ve hayat tarzından insan birlikte hareket ediyor. Amaçları zaman içinde değişti, genişledi, derinleşti.
Olayları tetikleyen, iktidar partisi Cumhuriyetçi Parti’nin Türkiye’deki sürecin neredeyse aynadaki yansıması kadar benzeri ama tam karşıtı manevrası oldu. İki dönem ve on yıl boyunca yarı-başkanlık sistemi çerçevesinde cumhurbaşkanı olan Serj Sarkisyan, iki dönem sınırını aşmak amacıyla sistemi parlamenter sisteme çeviren bir anayasa değişikliğini Aralık 2015’te oylattı. Halk tarafından seçilen, yürütme yetkileriyle donatılmış cumhurbaşkanı temsili bir role büründü ve artık parlamento tarafından seçiliyor. Kısa süre önce yapılan cumhurbaşkanı seçimini Cumhuriyetçi Parti ile Daşnaksutyun’un ittifakı sayesinde bu sefer ilk adı Armen olan bir başka Sarkisyan kazandı. Önemli bir nokta olarak, bu Sarkisyan 1991’de Ermenistan bağımsızlığını kazanalı beri Londra’da yaşıyor, emperyalist sermaye ile iç içe çalışıyor. Sonra birkaç hafta önce meclis, eski cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ı başbakan olarak seçti. (Yeni anayasa başbakanı cumhurbaşkanınca bağımlı hale getirmemek için yetkiyi meclise veriyor.) Böylece Ermeni halkının alaylı nitelemesiyle “Sarkisyan-Sarkisyan” rejimi başladı.
Halk tarih sahnesine çıkıyor
Ne var ki bu mutlu tablo sadece altı gün sürecekti! Halk Partisi adını taşıyan bir partinin lideri ve Yelk (Çıkış Yolu) adlı ittifakın mensubu olan Nikol Paşinyan adlı bir milletvekili, Ermenistan’ın ikinci büyük kenti olan Gümrü’den başkent Erivan’a bir yürüyüş başlattı. Başkente ulaştığında kafile binlerce insanı toplamıştı. Önce on binler, sonra yüz binler her gün sabahtan gece yarısına kadar gösteriler yapmaya ve Serj Sarkisyan’ı istifaya çağırmaya başladılar. Polisin şiddet kullanmasına rağmen barışçı itaatsizlik çizgilerini bozmadılar. Sonunda 22 Nisan’da Sarkisyan Paşinyan’a görüşme teklif etti, ama basın önünde yapılmakta olan görüşmeyi üç dakika içinde terk etti, ardından da Paşinyan ve 300 göstericiyi gözaltına aldırttı. Ama ertesi gün gösteriler aynı güçle devam edince, gösterilere papazlar da katılınca, askerler kitlelerin yanında yer alarak taleplere destek olunca, Paşinyan ve ötekiler salıverildi, kısa süre sonra da Sarkisyan teslim bayrağını çekerek istifa etti. Sarkisyan’ın başı verilerek rejim kurtarılacaktı.
Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. 23 Nisan’daki coşkulu kutlamalardan sonra 24 Nisan’da eylem yapılmadı, ama halk 25 Nisan’da yeniden sokağa çıktı. Paşinyan’ın talebi kendisinin “ulusun adayı” olarak meclis tarafından geçici başbakan seçilmesi ve bir süre sonra yeni seçimlerin düzenlenmesi idi. Burada diyalektik bir çelişki vardır: Bir yandan, hareketin şu anda tartışılmaz lideri olan burjuva politikacısı Paşinyan düzenin sınırları içinde kendi iktidarını sağlama almak istiyordu; ama öte yandan halk sadece Paşinyan’a destek vermekle kalmış olmuyor, aynı zamanda sorunun Serj Sarkisyan’dan ibaret olmadığını, bütün bir rejimden kurtulmak olduğunu kavradığını göstermiş oluyordu. “Serj defol!” sloganının yerini “Cumhuriyetçiler defolun!” almıştı.
Rejim yalpalıyor
Cumhuriyetçi Parti, önce Paşinyan’a teslim olur gibi oldu. 1 Mayıs günü düzenlenecek başbakanlık seçimine aday göstermeyeceğini açıkladı. Ama seçimde Paşinyan tek bir Cumhuriyetçi Parti milletvekilinin (58 oy) oyunu alabildi. Çarıkyan ittifakı (30), Çıkış Yolu ittifakı (9) ve (artık Cumhuriyetçilerden kopmuş olan) Daşnak oylarının (7) toplamı ise yarıdan bir fazla oy almaya yetmiyordu. Bunun üzerine Paşinyan, halkı yeniden sokaklara çağırdı. 2 ve 3 Mayıs’ta gösteriler o kadar güçlü oldu ki, bu satırların yazıldığı 4 Mayıs’ta Paşinyan için mecliste bir oylama daha yapılacağı açıklanmıştı. Tabii tipik bir burjuva politikacısı olarak Paşinyan halkın basıncını sürdürmek yerine gösterileri durdurdu!
Depreme yol açan ne?
Bu büyük başkaldırıyı başlatanın, 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Ermenistan’da kurulan baskıcı rejim zemininde Serj Sarkisyan’ın bir tek adam yönetimini sürdürmeye kalkışması, bu baskıcı rejimin ise bir kutupta kamu mülkiyetindeki üretim araçlarını yağmalayarak zengin olan oligarklar yaratırken öteki kutupta ise muazzam bir yoksulluk ve sosyal eşitsizlik yaratması olduğu tartışmasız biçimde ortada. Halkın yüzde 30’u yoksulluk sınırının altında yaşıyor, sosyal doku paramparça. Sarkisyan’ın halkın gözünün içine bakarak sırf iki dönem kuralını aşmak için ülkenin bütün anayasal yapısını hallaç pamuğu gibi atmış olduğunun başbakan seçilmesiyle kanıtlanması, yay gibi gerilmiş kitleleri harekete geçirmiş bulunuyor.
Tabii, eski Sovyet cumhuriyetlerinde görülen bütün halk başkaldırıları, ABD ve AB’nin, küçük veya zayıf cumhuriyetleri Rusya Federasyonu’na karşı kışkırtması olasılığını da içeriyor. 2000’li yılların “renkli devrimler”inden (Gürcistan ve Ukrayna) bu son ülkede 2014 Maydan başkaldırısına kadar emperyalizm bu tür hareketleri kışkırttı ve destekledi. Böyle halk başkaldırılarında hâkim güçlerin ve halkın içindeki ideolojik eğilimleri dikkatle izlemek gerekir. Paşinyan ısrarla kendi yönetiminde Rusya’nın Ermenistan’ın “stratejik ortağı” olmayı sürdüreceğini vurguluyor. Halk ise (Ukrayna’dan farklı olarak) Batı tipi yaşama ve kapitalist zengin olma biçimlerine aşırı bir düşkünlük yerine yoksulluğa tepki içinde olduğunu gösteriyor. Yine de emperyalizmin Ermenistan’daki olaylara ne kadar etki yaptığını ancak yeni gelişmeler zemininde tam olarak anlayabileceğiz. Burada güçlü Ermeni diyasporası emperyalizmin aktarma kayışı rolünü oynayabilir.
Ama her şey bir yana, Ermenistan başkaldırısı, Arap devriminin 2011’de tetiklediği halk isyanları ve devrimlerin etkisinin bölgemizde hâlâ sürmekte olduğunu bir kez daha göstermiştir. Sadece 2018 başından bu yana geçen dört ayda, sırasıyla İran, Tunus, Slovakya, Romanya ve şimdi de Ermenistan bu tür başkaldırılara tanık olmuştur.
Komşuya karşı görev
Ermeni halkının ve gençliğinin önündeki en zorlu görev Paşinyan denen kariyerist burjuva politikacısının nüfuzundan bir an önce kurtulmasıdır. Paşinyan, hareketi bir durdurup bir başlatmasında açıkça görüldüğü gibi, kitleleri rejime karşı pazarlığında şantaj unsuru olarak kullanıyor. Amacı eski rejimin “yasallığı” çerçevesinde başa geçmektir. Ondan sonra Serj Sarkisyan’dan pek az farklılığı olduğunu gösterecektir muhtemelen. Halk hareketinin Paşinyan’a rağmen seferberliği durdurmaması gerekiyor. Kitle içinden sivrilmeye başlayan yeni önderler burada inisiyatifi ele alabilir. Paşinyan’ın etkisinin kırılması açısından en yararlı yöntem halkın kendi temsilcilerini seçmesi ve eylemlerin yönetimini onlar aracılığıyla kendisinin üstlenmesidir. Bu örgütlenmeler, aynı zamanda rejimin baskıcı bir yöneliş benimsemesi, hareketi ezmeye girişmesi ihtimali karşısında kendisini koruyacak yöntemleri de geliştirecektir.
Türkiye işçi sınıfının görevi ise, komşumuz ve eskiden yüzyıllar boyu bir arada yaşamış olduğumuz Ermeni halkıyla dayanışma içinde olmak, rejimin yeni bir baskıcı yönelişe girmesine engel olmalarına ve buradan hareketle kapitalist sınıflara ve daha genel olarak kapitalizme karşı mücadeleye atılmalarına destek olmaktır.
Unutmamak gerekir, isyanlar ve devrimler bulaşıcıdır. Azerbaycan’da İlham Aliyev, halka düşman olarak bellettiği Ermeni oligarklarının siyasi rejiminin ve sosyal yağmasının karbon kopyasını uyguluyor. Kafkasların ve Ortadoğu’nun halklarının mücadelesi bir gün mutlaka birleşecek, bütün kapitalistler ve oligarkları süpürecektir.