Brezilya: faşizme karşı birleşik işçi cephesi
Yarın, 28 Ekim 2018 günü, Brezilya halkı başkanlık seçiminin ikinci turu için sandığa gidiyor. Gerçek gazetesi ve sitesi daha ilk turun öncesinde Latin Amerika’nın bu en büyük ve ekonomik bakımdan en güçlü ülkesinde durumun ne kadar vahim olduğunu ortaya koymuştu (https://www.gercekgazetesi.net/uluslararasi/her-ulkeye-bir-trump-lazim). İkinci turda iki aday yarışacak. Bunlardan biri Jair Bolsonaro adlı bir güney Amerika Trump’ı. Her alanda gerici, son derecede neoliberal, kadın düşmanı, demokrasi karşıtı bir söylemi var. Aynen Trump gibi, ülkenin siyasi hayatında neredeyse hiç sözü geçmezken (partisi Sosyal Liberal Parti (PSL) ülkenin küçük partilerinden biri) birdenbire meteor hızıyla yükselerek ilk turda 50 milyon oy (yüzde 46) aldı. Yani bir bakıma o da Trump gibi “serseri mayın faşisti”. Arkasında ciddi bir faşist parti olmayan bir faşist ya da ön-faşist.
Ne var ki, Bolsonaro’yu Trump’tan daha tehlikeli kılan bir şey var. O da ordunun rolü. Bu seçimlerde yüze yakın general meclise (Latin Amerika jargonunda Kongre’ye) aday. Yüz kadar generalin kafasına teker teker saksı düşmüş olamayacağına göre, burada ordunun politikaya planlı biçimde el atmasının bir biçimini görüyoruz. Bunu doğrulayan başka gelişmeler de var. Ordu geçtiğimiz iki yıl boyunca Brezilya’yı 2003-2016 arasında yöneten ve sol bir kökenden gelen PT’nin (Partido dos Trabalhadores-İşçi Partisi) önderlerine karşı ağır saldırılar düzenlemiş durumda. Önce 2016’da PT’nin son cumhurbaşkanı olan Dilma Rousseff’in epeyce abartılmış bir “yolsuzluk” dosyası temelinde Kongre’de azledilmesi sürecinde perde arkasından önemli bir rol oynadı. Ardından çok daha ağır bir suç işledi: PT’nin tarihi lideri, 2003-2010 arasında ülkenin başkanı, 2018 seçimlerinde de adayı olan Lula hakkında açılmış bir başka kanıtsız, belgesiz yolsuzluk davasının geçtiğimiz Nisan ayının başında Yüksek Mahkeme’de oylanacağı gün, Genelkurmay Başkanı “bu cezasızlık bitmelidir” açıklamasıyla mahkeme üyelerini Lula aleyhine oy kullanmaya çağırdı (https://gercekgazetesi.net/karsi-manset/brezilyada-askeri-muhtira-yoluyla-baskan-adayina-tutuklama). Bu açıkça bir askeri muhtıra olarak kabul edilmelidir. Olayın Hulusi Akar’ın Abdullah Gül’ün evinin bahçesine helikopterle inmesinden farkı yoktur!
Brezilya ordusunun muhtırası amacına da ulaştı. Lula lehine oy kullanacağı az çok bilinen bir yargıç oyunu değiştirdi. Yüksek Mahkeme 6’ya 5 oyla Lula’nın hapis cezasını onayladı. O da birkaç gün sonra hapse girdi. Şimdi sekiz yıl boyunca hapiste kalacak gibi görünüyor. 72 yaşında olduğuna göre, siyasi dengeler değişmezse, ordu Lula’nın siyasi hayatını bitirmiş olacak.
Bolsonaro’nun politikasının en vahim yanı, Brezilya’nın 1964-1985 arası yaşadığı askeri diktatörlük döneminin büyük özlemle propagandasını yapması. Bolsonaro’nun başkan yardımcısı adayı olarak yanına almış olduğu emekli general Antônio Hamilton Mourão ise, Brezilya kargaşaya düşerse, ordunun Kongre’yi kapatıp düzeni sağlaması gerektiğini söylemiş biri. Ordunun siyasete müdahale eğilimiyle bu birleştiğinde, Trump Amerikası’ndan çok daha ciddi bir tablo, çok daha dolaysız bir tehlike doğuyor. (Elbette bu, ülke çapında böyle. Dünya işçi sınıfı açısından baktığımızda Trump şimdilik iktidarda bulunan her politikacıdan daha büyük bir tehdit.) Ordu-Bolsonaro ikilisine Brezilya’nın tarım burjuvazisinin gerici temsilcilerini, Brezilya’da (Katolik kilisesinden farklı olarak) bütünüyle gerici bir rol oynayan Evanjelik kilisenin adaylarını, şiddet dozu yüksek kentler bakımından dünya şampiyonu olan ülkenin “kanun ve nizam” taraftarı gruplarını eklerseniz, yarınki seçimden çok gerici bir sonuç çıkması olasılığı basbayağı yüksektir.
Bolsonaro’nun alternatifi
Bolsonaro’nun karşısındaki aday PT’nin sağ kanadından Fernando Haddad. Haddad’ın neredeyse Lula’nın vekili gibi yarıştığı gün gibi açık. Lula hapiste olduğu için ve cezası kesinleşmiş olduğu için seçime giremedi. Seçime girseydi, Haddad’ın ilk turda aldığı 31 milyon oydan (yüzde 29) çok daha fazlasını alacağı kesindi. Bu gösteriyor ki, ordu, önce Dilma’nın azline perde arkasından destek vererek, sonra Lula’nın başkanlık seçimlerine girmesini engelleyen muhtırayı vererek PT’ye iktidar yolunu kapatmayı amaçlamıştır (ve muhtemelen de ikinci turda amacına kavuşacaktır).
PT’nin Brezilya’nın buraya gelmesinde çok büyük sorumluluğu vardır. Bu parti, geçmişte çok defalar anlatmış olduğumuz gibi, Brezilya’da 1977-78 yıllarında yaşanan büyük bir grev dalgasından doğan, sosyalizmi kendine program yapmış bir partiyken, iktidarda (hatta daha iktidarın eğişindeyken) Brezilya burjuvazisiyle uzlaşmış ve emperyalizmle barışmış bir siyasi güçtür. 2003-2016 arasında iktidardayken, aynen bugün AKP’nin yaptığı gibi, bir yandan işçi ve emekçilerin haklarını ve örgütlülüklerini tırpanlarken bir yandan da Fome Zero (Sıfır Açlık) ve Bolsa familia (Aile Çantası) programlarıyla yoksula yardım politikasıyla popülaritesini korumayı bilmiştir. 2013 yılında Gezi sonrası halk isyanı sürerken Brezilya’nın 600 kentinde insanlar otobüs bilet fiyatlarındaki artışın tetiklediği ekonomik sorunlar temelinde ayağa kalkınca PT iktidarı sinsi ve kurnaz bir politikayla bunun altını oymuştur. O günden bu yana Brezilya baş aşağı gitmektedir. Son yıllar Brezilya’da 20. yüzyıl başından bu yana en büyük ekonomik krizin yaşandığı yıllar olmuştur. Bunun etkisi altında yoksul mahallerinde (favela’larda) uyuşturucu, çeteler, şiddet görülmedik düzeylere yükselmiştir. Siyaset alanı ise halka tam bir hırsızlar geçidi gibi görünmektedir. PT yöneticileri iktidar yılları boyunca defalarca yolsuzluk konusunda suçüstü yakalanmışlar, partinin iki numarasının bile hırsız olduğu belgeleriyle kanıtlanmıştır. Zaten Dilma ile Lula’nın haksız yere cezalandırılmalarını toplumun gözünde meşrulaştıran da bu batak ortamdır.
Biz şimdi bu hırsızlar partisine oy çağrısı yapıyoruz!
Faşizme karşı birleşik işçi cephesi
PT sadece bir hırsızlar yuvası değildir. Aynı zamanda, en başta tarihi önderi Lula olmak üzere, yönetimi işçi sınıfına ve sosyalizme ihanet etmiştir. Dünyada ve Türkiye’de tatlı su sosyalistleri, sol liberaller, post-Leninistler PT’yi iktidardayken de desteklemeyi sürdürürken biz bunu kanıtlarıyla ortaya koymuş bulunuyoruz. Bu konuda gazete yazıları dışında iki kapsamlı çalışmamız var. Biri kapaklı döneminde İşçi Mücadelesi dergisinin 10. sayısında (2004) yayınlanmış “Brezilya’da Lula Hükümetinin Bir Yılı. Post-Leninizmin İflası” başlıklı yazımız. Öteki ise Praksis dergisinin 14. sayısında yayınlanmış olan “Brezilya’da Lula Faciası” başlıklı yazı (http://www.praksis.org/wp-content/uploads/2013/04/014-Savran.pdf).
Şimdi ise ikinci turda uluslararası akımımızla birlikte PT’nin adayı Fernando Haddad’a oy çağrısı yapıyoruz. Neden? Çünkü faşizmin iktidarına engel olmak için çok çeşitli düzeylerde mücadele gerekir. Ama bu mücadelenin doğrultusunu belirleyen birleşik işçi cephesi yönelişi olmalıdır. Şu nokta çok önemlidir: PT, yönetiminin ihanetine rağmen hâlâ güçlü bir işçi partisidir. Reformisttir, burjuvaziyle el ele çalışmaktadır, emperyalist sistemle bütünleşmiştir, ama bir işçi partisidir. Dolayısıyla, komünistler açısından PT’nin tabanındaki işçi ile birlik esastır, ama birleşik işçi cephesi taktiği, tam da işçi sınıfının faşizme karşı birliği için yer yer o işçilerin partileriyle, bunlar yozlaşmış yönetimler altında bulunsa da, işbirliğini gerektirir. Burada amaç sadece belirli bir an tabandaki yüz binlerce, hatta milyonlarca işçiyle omuz omuza yürümek değildir. Aynı zamanda, birlikte iş yaparken reformizmin, ihanet etmiş önderliğin sınırlarını o işçilere göstermek, onların o önderlikten kopmasını kolaylaştırmaktır.
Bu, Lenin ve Trotskiy önderliğindeki Komintern’in, 3. ve 4. Kongreleri’nde (1921-1922) Avrupa devriminin gerilemesi karşısında geliştirdiği bir taktik hattır. Sonra Trotskiy tarafından Nazi iktidarına ön gelen yıllarda Almanya’da savunduğu politikanın ekseni haline getirilmiştir. Trotskiy bu politikayı hem Stalinist kontrol altında olan Almanya Komünist Partisi’ne, hem de Sosyal Demokrat Parti’ye öneriyordu. Önerisine kulakların kapatılması, işçi sınıfının tarihinde yaşadığı en büyük hezimetlerden biriyle sonuçlanmıştır.
Buna karşılık, bu tarihi örnekten hareketle Türkiye’de CHP ile cephe kurmayı (hem de Trotskiy’in Almanya hakkında yazdığı yazıların derlenmiş olduğu Faşizme Karşı Mücadele kitabına referans da vererek!) savunan Troçkistler, devrimci literatürün kendileri için sadece eski bir hatıra olduğunu kanıtlamaktan başka hiçbir şey yapmamış oluyorlar. Aklı başında tek bir solcu, bugün (ya da dün) CHP’nin bir işçi partisi olduğunu savunamaz. Dolayısıyla, kurulan paralel bütünüyle içi boş bir savunma hamlesidir ve en devrimci kitapların ve taktiklerin bile yanlış amaçlar için suiistimal edilebileceğini kanıtlar en fazla!
Faşizm, fabrikada, okulda, sokakta yenilir!
Ama hiç kimse Brezilya’da bu seçimde Haddad kazansa bile faşizm tehlikesinin ortadan kalkacağını sanmamalıdır. Haddad kazanırsa, sorun ertelenmiş, işçi sınıfı ve müttefikleri avantajlı bir konum elde etmiş olacaktır. Ama Haddad kazanamayacaktır.
Birileri, “peki o zaman neden PT’ye oy çağırıp sınıfın kafasını bulandırıyorsunuz? Değer mi?” diye sorabilirler. Bu farazi itiraz, sol görünümlü sağ politikanın mükemmel bir örneği olurdu. Çünkü faşizme karşı mücadeleyi seçim sandığına indirgemek demektir bu soruyu sormak. Biz faşizmi sandıkta yenilgiye uğratmak için oy çağrısı yapmıyoruz ki PT’ye! İşçilerle dirsek teması içinde olmak için yapıyoruz. Haddad kazansa da, kaybetse de!
Esas mücadele fabrikada, okulda, sokakta verilecektir. Daha şimdiden, iki tur arasında Bolsonaro taraftarları Bolsonaro karşıtlarına saldırmaya, onları dövmeye, bıçaklamaya başladılar. Son saldırı bir anti-faşistin ölümüyle sonuçlandı. Yarın Bolsonaro yanlıları zorba sürüleri, çeteler, milisler halinde örgütlü işçilere, gençlere, mücadeleci kadınlara, sosyalistlere saldırmak üzere örgütlenecektir. Ancak onlara o alanda yenilmezsek savaşın bütününü kazanabiliriz. Ya ordu darbe yapmaya kalkışırsa, ona karşı nerede oy kullanacaksınız? Ancak grevlerle, işgallerle, yürüyüşlerle işçi sınıfını birleştirebiliriz. Ancak büyük miting ve gösterilerle işçi sınıfı ile diğer toplumsal katmanlardan anti-faşistleri bir büyük cephede bir araya getirebiliriz. Faşizme karşı bir oy vermek değil derdimiz, faşizme karşı işçi sınıfı önderliğinde, onun hegemonyası altında birleşik bir cephe kurmak!