Belarus: İşçi sınıfının bağımsızlığı için mücadele

İşçi sınıfının bağımsızlığı için mücadele

Eski Sovyet cumhuriyetlerinden Belarus 9 Ağustos’tan bu yana kaynıyor. O gün yapılan seçimlerde 26 yıldır başta olan Alyaksandır Lukaşenka’nın oyların yüzde 80’ini kazandığı açıklandı. Rakibi Svyatlana Tsikhanuskaya seçimden önceki günlerde büyük kalabalıkların ilgisini çektiği halde resmi sonuçlara göre yüzde 10 civarında kaldı. O günden bu yana, her gece ve hafta sonları ülkenin başkenti Minsk kimi küçük, kimi (genellikle Pazar günleri) çok büyük (sayı 100 bine kadar çıkıyor, bu Belarus’un nüfusunun 10 milyondan az olduğu düşünülürse çok yüksek bir rakam) gösterilerle sarsılıyor. Kitleler Lukaşenka’nın “git”mesini talep ediyorlar.

Muhalefeti temsil etmek üzere bir Koordinasyon Konseyi kuruldu. 600 tanınmış ismin desteklediği bu konseyin içinde edebiyat alanında Nobel ödüllü Svyatlana Aleksiyeviç ve Lukaşenka’nın eski kültür bakanı gibi önemli isimler de var.

“Turuncu devrim” mi?                                   

Sovyetler Birliği çökeli beri, özellikle de Putin başa geldiğinden bu yana, emperyalist ülkeler Rusya’yı kuşatmak, yalnızlaştırmak ve dizleri üzerine çökertmek için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Birçok yöntem arasında “turuncu devrimler” veya “renkli devrimler” olarak anılan Batı yanlısı kitle ayaklanmalarının desteklenmesi de var. Bunların en önemlileri 2003’te Gürcistan’da, 2005’te Ukrayna’da ve 2013’te yine Ukrayna’da yaşandı. Bu sonuncusu başkent Kiev’in en büyük meydanı olan Maydan’ın adıyla bilinir.

Şimdi herkesin merak ettiği, Lukaşenka’nın 26 yıllık Rusya yanlısı politik tutumundan sonra Belarus’un da bir “turuncu devrim” yaşayıp yaşamadığı. Gerçekten de gerek muhalefetin adayı Svyatlana Tsikhanuskaya’ya, gerekse Koordinasyon Konseyi’ne bakıldığında tam bir “turuncu devrim” tablosu görülüyor. Zenginleşmiş küçük burjuva, hatta burjuva kadroların yönettiği bir hareket, üstelik emperyalizmle rahatça ilişkiler içine girebiliyorsa, başka nasıl görülebilir ki? Tsikhanuskaya son günlerde hem Avrupa Parlamentosu denen emperyalist organa yardım dilenmeye gitti, hem de ABD Dışişleri Bakanlığı’nın iki numaralı temsilcisi, bildiğiniz Michael Pompeo yine İsrail’i ziyaretle meşgul olduğu için, bakan yardımcısı Stephen Biegun ile çok dostane bir görüşme gerçekleştirdi.

Ukrayna’dan fark: İşçi sınıfının konumu

Ne var ki Belarus ile Ukrayna’nın çok önemli farkları var. Bunların hepsine girecek yerimiz yok. En önemlisi şu: Belarus’ta büyük sanayi kuruluşlarının işçileri grevlerle, yürüyüşlerle, gösterilerle Lukaşenka’nın karşısında yer aldı. 15 bin işçinin çalıştığı Minsk Traktör Fabrikası, otomotiv ve beyaz eşya, tekstil ve kimya sanayisi işçileri bir aşamada çok ciddi bir faktör olarak mücadelenin parçası oldu. Bu mesele Marksistlere Belarus konusunda olayın genel karakteri temelinde yapılan tespitlere dayalı olarak benimsenecek tutuma ilaveten işçi sınıfının bu isyanına karşı tavır belirleme görevini de yüklüyor.

Bugün görev, bir yandan Belarus’un emperyalizmin nüfuz alanına girmesini engellemek için mücadele ederken bir yandan da büyük sanayinin işçisini, emperyalizm yanlısı burjuvaziden koparmaktır. Bu ikinci görevi gerçekleştirebilmek için Belarus işçisine muhalefetin Koordinasyonu’ndan farklı bir programla gitmek gerekir. İşçi sınıfının muhalefetin peşine düşmesi ve Lukaşenka’nın bu emperyalizm yanlısı muhalefet tarafından devrilmesi halinde, bugüne kadar diğer eski Sovyet cumhuriyetlerinden farklı olarak sanayii büyük ölçüde kamu mülkiyetinde kalmış olan Belarus dev ölçekli bir özelleştirme saldırısına maruz kalacak ve bütün sınıf dokusu darmadağın edilecektir. Bu yüzden işçi sınıfı zemininde politika yapan sosyalistlerin görevi, işçi sınıfını sınıf çıkarlarından bir milim taviz vermeden toplumun yeniden hegemonik gücü hâline getirecek bir programı sınıf nezdinde savunmasıdır.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Eylül 2020 tarihli 132. sayısında yayınlanmıştır.