ABD’de ırkçılığa karşı “Nefes almak istiyoruz!” isyanı
ABD’nin Minneapolis şehrinde 25 Mayıs’ta bir polisin, etraftakiler izlerken soğukkanlı bir şekilde 47 yaşındaki George Floyd’un boğularak ölmesine yol açmasının ardından halkın öfkesi sokaklara taştı. Floyd’un ters kelepçeli olmasına ve kaçma girişiminde bulunmamasına rağmen kendisini gözaltına alan polislerden biri diziyle boynuna basarken “Nefes alamıyorum” sözleri, ırkçılığa ve polis şiddetine karşı halkın öfkesinin sloganı oldu. “Nefes almak istiyoruz!” diyen on binlerce insan sokaklara çıktı. Floyd’un öldürüldüğü bölgede bulunan bir polis karakoluyla birlikte pek çok binayı ateşe verdi. Siyahilerin ve diğer azınlıkların her gün karşı karşıya kaldığı ırkçılığın sembolü olan ABD bayrağı ve McDonald’s şubesi ile beraber… Eylemlerde polis saldırısı sonucunda bir kişi daha hayatını kaybetti. Sokaktaki insanlara biber gazı ve plastik mermilerle saldıran polise halk polis arabalarını yakarak karşılık verince asker de devreye girdi.
Minneapolis’te başlayan eylemler hızla büyüyerek New York’a, Los Angeles’a, Denver’a, San Francisco körfezine ve başka büyük şehirlere yayıldı. Ve nihayet Trump’ın kapısına dayandı. Barikatları aşarak Beyaz Sarayı kuşatınca Trump, orduyu göreve çağırdı. 25 şehirde sokağa çıkma yasağı ilân edildi. Ulusal Muhafızlar zırhlı araçlarla, gaz bombası ve plastik mermilerle sokağı çıkma yasağını uygulamaya çalışsa da eylemler devam ediyor.
Sokaklarda polis şiddetine direnenler yalnızca siyahilerden oluşmuyor; kitlenin içinde Müslümanlar, Yahudiler, Latin asıllılar, Asyalılar, beyazlar var! İsyana grevle katılan ve ulaşımı durduran metro işçileri var! Polisin gözaltına aldığı göstericileri karakola götürmeyi reddeden otobüs şoförleri var! Trump pek çok dükkânın yağmalanmasını örnek vererek sokaktaki insanlara yağmacı, eşkıya diyordu. Ama sokaklarda “Siyahilerin hayatları dükkânlardan önemli!” diyerek sahip çıkan Target (ABD çapında bir süpermarket zinciri) işçileri de var!
Siyahi halk büyük mücadeleler sonucunda ABD tarihinde çok önemli haklar kazanmış olmakla birlikte, ırkçılık ülkenin hukuk sisteminden ekonomik koşullarına, sağlıktan eğitime her alanda varlığını sürdürüyor. ABD’de, Koronavirüsten ölenlerin büyük bölümünü etnik azınlıklar, en çok da siyahi halk oluşturuyor. Virüs ırk ayrımı yapmıyor ancak ırkçı kapitalist sistemin siyahi halkı mahkûm ettiği ekonomik ve sosyal koşullar onları virüse karşı daha savunmasız hâle getiriyor. George Floyd’un, ABD’de siyahilerin hayatlarının olağan bir parçası haline gelmiş polis şiddeti sonucu yaşamını yitirmesi, buna karşı isyan eden halkın eylemlerine yönelik saldırılar, Trump’ın bu saldırılara sahip çıkarak daha büyük tehditler savurması ABD’yi gitgide bir yangın yerine dönüştürüyor.
Sokaktaki on binlerce insan hem George Floyd’la birlikte polis tarafından savunmasızken katledilen bütün siyahiler için adalet, hem de hayatın her alanında ırkçı ayrımcılığın son bulmasını talep ediyor. Floyd’u öldüren katil polis tutuklandı. Ancak kitlelerin hedef tahtasında bundan daha fazlası var! Koronavirüs döneminde Trump’ın ve büyük sermayenin izlediği politika işçi sınıfını da ayağa kaldırmış durumda. ABD şu anda neredeyse dünyada sınıf mücadelesinin en keskin olduğu ülke konumunda. Siyahilerin ayağa kalktığı bu isyanlar işçi sınıfının kapitalizme karşı yürütüğü mücadele ile birleşirse hedef tahtasına bugün ateşe verdikleri polis merkezinin, polis arabalarının, yaktıkları bayrağın sembolize ettiği ırkçı Amerikan kapitalist sisteminin kendisi bir bütün olarak oturmaya başlayabilir!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Haziran 2020 tarihli 129. sayısında yayınlanmıştır.