Kürt halkının yolu mücadele mi, ittifak mı?

Koskoca bir salon dolusu öğrenci. Türkler de var, ama ezici çoğunluk Kürt. Diyarbakır’da Eğitimde Ortak Çözüm Derneği ile DİSA’nın düzenlediği bir toplantıya katılıyorlar. Sabah bir panel var. İsmail Beşikçi, Büşra Ersanlı ve başkaları. Öğleden sonra ise IRA’nın sonradan milletvekili seçilmiş bir mensubu, İrlanda’da barış ve silah bırakma deneyimini anlatıyor.Sabah panelinde konuşmacılardan sonra sorular başlıyor. Birkaç zararsız soru. Sonra birden “süreç” sorgulanmaya başlıyor. Süreci eleştiren ilk öğrenci için biraz cesaret gerekli, ama bu konuşma öylesine alkışla karşılanıyor ki, ondan sonra söz almak, düşüncelerini açık açık ifade etmek daha kolay. Sorular soruları, eleştiriler eleştirileri izliyor. PKK gerillaları neden şartsız çekiliyor? Öcalan neden hâlâ tutsak? Neden tek bir muhatap var? Neden anadilinde eğitim ya da demokratik özerklik gibi temel amaçlardan vazgeçiliyor? Kürt gençliği “süreç”i sorguluyor.

BDP’nin Mayıs başından itibaren büyük mitingler düzenlemeye başlamasını, eşbaşkanların ve önde gelen yöneticilerin kent kent dolaşmasını barış yolunda bir seferberlik gibi okumak yanlış olur. Bu büyük kitle toplantıları, Kürt halkını süreç yönünde ikna etmek için yapılıyor. Kürt halkı içinde huzursuzluk var. Bu, hep söylüyoruz, 21 Mart Diyarbakır (Amed) Newroz’una bile yansımıştı. Öcalan’ın mesajı okunurken meydanda o kadar durgunluk var ki, mesajı okumakta olan Sırrı Süreyya Önder, halkı tezahürata çağırmak zorunda kalıyor.

Halkın ve gençliğin içindeki bu huzursuzluk yukarı doğru katman katman yansıyor. Kandil, Öcalan ile örtüşmekten uzak. 21 Mart’tan sonra Öcalan ile Kandil arasında mektuplaşma ciddi tartışmaları içeriyordu, bu bütünüyle belli. Öcalan çekilme kararının uygulanması konusunda ilk mektubunu yolladığında, önce Yeni Şafak, ardından Star gazeteleri çekilmenin silahsız olacağını yazdı. Tayyip Erdoğan bunu daha da önce bir kez söylemişti. Ama mektuplar geldi gitti ve sonunda PKK silahlarıyla birlikte çekileceğini açıkladı. Cumhuriyet gazetesi, Karayılan’ın Kandil’deki basın toplantısından sonra manşetini “PKK silahı bırakmıyor” olarak attı. Yani işin içyüzünü bir ölçüde bilenler, kendi kendilerine “silahlı mı, silahsız mı?” diye soruyorlardı. Sonunda bu konuda Öcalan’ın değil Kandil’in söylediği oldu.

Karayılan’ın açıklamalarını biraz dikkatle izleyenler, KCK liderinin Öcalan’ın yol haritası konusunda hareketin başka kademelerinin ikna edilmesi gerektiğini sürekli olarak vurguladığını görebilirler. Kısacası, Kürt hareketi ve Kürt halkı barış ve siyasi çözüm konusunda henüz uygun adım yürümüyor. Halkın, gençliğin, örgütün orta kademelerinin ikna edilmesi gerekiyor.

Peki, devrimci Marksistler Kürt halkı ve hareketi içindeki bu huzursuzluğu nasıl görmeli? Aman hareket birlik olsun diye farklılıkların üstünün kapanmasını mı dilemeliler, yoksa eleştirilere kulak verilmesini mi savunmalılar? Bu sorunun cevabını vermek için Öcalan’ın yürüttüğü çizginin iç çelişkisine işaret etmek gerekir. Öcalan, silahlı mücadele bitiyor, demokratik, barışçı mücadele başlıyor diyor. Diyarbakır Newroz’una yolladığı mesajın bir boyutu bu. Ama Öcalan aynı zamanda İslam kardeşliği temelinde Türk ile Kürt’ün bölgesel güç uğruna ittifak etmesi gerektiğini söylüyor. İttifak mı, mücadele mi? Bu soru Ortadoğu işçi sınıfı ve emekçilerinin aleyhine bir yol olan ittifak perspektifi terk edilene kadar varlığını sürdürecektir. Kürt halkı, bu çelişkiyi ve ondan türeyen nice başka çelişkiyi çözmeden tartışma bitmeyecektir.

Kürt gençliği soracaktır, sorgulayacaktır. Burada tartışılmakta olan, Kürt halkının, bölge proletaryasının ve Ortadoğu’nun tamamının geleceğidir.

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Mayıs 2013 tarihli 43. sayısında yayınlanmıştır.