Bari İstiklâl Mahkemeleri kurun, idam cezasını geri getirin!
BDP’lilere dokunmayın! Onları tutuklasanız da, yeni İstiklâl Mahkemeleri kurup yargılasanız da, hatta idam cezasını geri getirip assanız da Kürtlerin, bu coğrafyanın işçilerinin ve ezilen halklarının gerçek özlemi olan barışı engelleyemeyeceksiniz. Sadece Kürtler değil, çıkarı barıştan yana olan işçiler, sosyalistler, devrimciler, inkâr etmeye devam ettiğiniz Aleviler, bütün ezilenler gün gelir kendi temsilcilerinin dokunulmazlıklarına dokunanlara fena dokunur!
2011 seçimlerindeki başarıdan sonra iyice gözü dönmüş olan Erdoğan, 4 Eylül’de partisinin il başkanları toplantısında, yollarını kesen PKK'lilerle “kucaklaşma” görüntüleri bulunan dokuz BDP milletvekili için “Yargıya zaten gerekenleri söyledik. Yargı da gereğini yapıyor. Biz de parlamentoda gereği neyse onu yapacağız” ifadesiyle açık bir şekilde BDP’lilerin dokunulmazlığını kaldırma sürecini başlattı. Bu sözler, sağlı-sollu liberallerin üstünü örtmeye çalıştığı iki gerçeğin itirafıdır. Birincisi, Erdoğan’ın ve AKP’nin artık ırkçılık-milliyetçilik ipinde oynadığının, ikincisi ise Türkiye’de “demokrasi” budalalarının pek bayıldığı “kuvvetler ayrılığı” efsanesinin koca bir yalandan ibaret olduğunun. Utanç verici olan önemli bir olgu da, demokrat olmakla övünen basından ve resmen “emir verilen uşak” muamelesi gören hukuk çevrelerinden bir tek farklı sesin dahi çıkmamış olması.
18 yıl önce de dönemin başbakanı Tansu Çiller, -ne tesadüf ki- partisinin grup toplantısında, 2 Mart 1994 tarihinde süreci şöyle başlatacaktı: “Meclis’te PKK’nın barındığı bir gölge vardır, bunu Meclis’in üzerinden kaldırmakla yükümlüyüz.” Aynı gün TBMM’de yapılan oylamada DEP milletvekilleri Orhan Doğan, Hatip Dicle, Leyla Zana, Ahmet Türk, Sırrı Sakık ve bağımsız milletvekili Mahmut Alınak’ın dokunulmazlıkları kaldırılmıştı. O gün, DEP milletvekilleri Orhan Doğan ve Hatip Dicle, Meclis’ten çıkışta sivil polisler tarafından yaka paça gözaltına alınmıştı. Bütün bunların yaşanması üzerine, bölgede savaşın ivmesi giderek artmış, her iki taraftan da verilen kayıplar korkunç rakamlarla ifade edilir olmuş, binlerce insanın faili meçhule kurban gitmesine, Kürt illerindeki kırsal bölgelerin insansızlaştırılması ile başlayan göç harekâtı neticesinde milyonlarca insanın yerinden yurdundan edilmesine neden olmuştu.
Erdoğan’ın ve AKP’nin yapmaya çalıştığı, tam da bu yıkım sürecinin yeniden işletilmesidir. Zira Erdoğan nicedir başkanlık dâhil bütün hesaplarını milliyetçilik, ırkçılık politikaları ile MHP’den ve diğer faşist çevrelerden koparacağı oy hesabına dayanarak yapmaktadır. O yüzden, Oslo görüşmeleri ortada bırakılmış, başından beri Kürt hareketini tasfiye amacı taşıyan göstermelik “açılım” politikaları bir çırpıda bitirilmiştir. Bütün bu işaretler bu sürecin devamında, tıpkı geçmişte olduğu gibi faili meçhulleri, gözaltında kayıpları, sınır ötesi operasyonları da içeren çok daha ağır kirli savaş oyunlarının geleceğini gösteriyor. Üstelik işin içine Erdoğan’ın ve Türk burjuvazisinin ağzını sulandıran Suriye işgali girdiğinde bütün bölgenin çok daha kanlı bir döneme girmesi an meselesi.
Erdoğan, aslında süreci 14 Nisan 2009’da başlayan “KCK” operasyonlarıyla başlatmıştı. Yapılan bu operasyonlar sonucu, BDP’nin 6 milletvekili, 32 belediye başkanı, yüzlerce il genel ve belediye meclis üyesi, binlerce il ve ilçe örgütü yöneticisi cezaevinde. Aynı anlayış, 36 gazeteci ile 33 avukatı aynı gün içinde gözaltına alınıp tutuklayarak çoktan hukuk tarihine geçmiş durumda. Halkın iradesi ile seçilmiş BDP’li vekiller, bugün sadece siyasi söz ve eylemlerinden dolayı gündemdeler. Erdoğan’a, Bahçeli’ye ve bu bahiste tek söz etmeyen “sosyal demokrat milliyetçi” Kılıçdaroğlu’na sormak lazım: Türkiye’nin her yerini ihale, taşeron, iş bitirme faaliyeti alanına çevirmiş ve bakanlıklardan belediyelere ihale oyunlarında, iş takibinde rekor kıran, mafyanın-sermayenin tetikçisi olmuş AKP’li, MHP’li, CHP’li vekillerin dokunulmazlığının kaldırılması konusunda ne düşünüyorsunuz? Kaldırın da, o zaman milliyetçi duyguları ile oynamaya bayıldığınız halklar görsün kendisini kimlerin soyduğunu. Kimlerin işçi sınıfının sırtından ne servetler kazanıp, ne işler çevirdiğini.
Ama BDP’lilere dokunmayın! Onları tutuklasanız da, yeni İstiklâl Mahkemeleri kurup yargılasanız da, hatta idam cezasını geri getirip assanız da Kürtlerin, bu coğrafyanın işçilerinin ve ezilen halklarının gerçek özlemi olan barışı engelleyemeyeceksiniz. Sadece Kürtler değil, çıkarı barıştan yana olan işçiler, sosyalistler, devrimciler, inkâr etmeye devam ettiğiniz Aleviler, bütün ezilenler gün gelir kendi temsilcilerinin dokunulmazlıklarına dokunanlara fena dokunur!
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ekim 2012 tarihli 36. sayısında yayınlanmıştır.