Türkiye işçi sınıfı mücadelesinin doruğu 15-16 Haziran ayaklanması 50 yaşında!

Türkiye işçi sınıfı mücadelesinin doruğu 15-16 Haziran ayaklanması 50 yaşında!

1960’lı yıllar Türkiye’de işçi sınıfının, eylemleri ile gücünü hissettirdiği, özgüven kazandığı yıllardı. 1961 Saraçhane mitingiyle başlayan, 1963’te grev ve toplu sözleşme hakkını fiili Kavel grevi ile yasalara yazdıran, sonrasında Paşabahçe ve birçok fabrikada grevler örgütleyen, 1968’de Derby’de başlayan ve Singer, Gamak, Sungurlar, Demirdöküm gibi fabrikalarda devam eden işgal dalgasına imza atan işçi sınıfı, siyasetin merkezine oturmaya başlamıştı. Türk-İş’in uzlaşmacı çizgisi karşısında bu mücadeleler içinde cisimleşen ve 1967 yılında kurulan DİSK, işçi sınıfı için bir mücadele odağı haline gelince, sermaye harekete geçmiş, Demirel’in Adalet Partisi hükümeti 1970 Haziran’ında “DİSK’in çanına ot tıkama” amacıyla meclise sendikalar yasasında değişiklik içeren bir yasa tasarısı getirmişti. 15-16 Haziran ayaklanmasının fitilini ateşleyen, işte bu yasa tasarısı ve tasarının CHP’nin de oyları ile meclisten geçmesi oldu.

14 Haziran’da DİSK, Genel Temsilciler Meclisi’ni topladı ve İstanbul’un çeşitli noktalarından merkeze doğru kısa yürüyüşler yapma kararı aldı. DİSK’in bu kararı sonucunda 15 Haziran’da başlayan eylemler Türk-İş’e üye işçilerin de yoğun katılımıyla bir anda iki güne yayılan büyük bir ayaklanmaya dönüştü. O ana kadar iş yerlerinde ayrı ayrı gerçekleşen eylemler artık sokaklarda birleşiyor, işçi sınıfı yasal sınırları aşarak iktidara sarsıcı kuvvetini gösteriyordu. Şehrin önemli bölgelerini kontrol altına alarak kent merkezine doğru akan on binlerce işçi, önüne konulan tüm barikatları yıktığında hükümet çareyi sıkıyönetim ilân etmekte buldu. DİSK yönetimi, artık Temsilciler Meclisi’nde aldığı kararların ötesine geçen eylemlerin şiddetinden, işçi sınıfının militanlığından ürkerek eylemleri kontrol altına almaya çalıştı. İşçileri, eylemlere son vermeye çağırdı. Bu çağrı, ilerici bir rol oynasa bile bürokrasinin sol kanadının da belirleyici anlarda mücadelenin önünde fren rolü oynayacağı gerçeğini bir kez daha gösteriyordu. Eylemler sıkıyönetim tedbirleri ile, baskı ve tutuklamalarla ve bürokrasinin de devreye girmesi ile kontrol altına alınsa da yarattığı korku, meclisten neredeyse oy birliği ile geçen bir yasanın Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesini sağladı. İşçi sınıfı, masaya yumruğunu vurmuş ve örgütlenme hakkına dokunan yasayı ayaklarının altında ezmişti.

İşçi sınıfı mutlaka yeni 15-16 Haziranlar yaratacaktır! Bugün işçi sınıfının önünde duran görev, sendikaları yeni 15-16 Haziranlar yaratacak güçte ve sınıf bilinciyle örgütlemektir. Tabandaki işçilerin mücadelesine dayanan bir örgütlülük, geçmişte ayaklanmayı kısa sürede sona erdiren bürokrasiye karşı işçi hareketinin sahip olması gereken bir panzehirdir. Ama daha da önemlisi 15-16 Haziran ayaklanması işçi sınıfının içinde devrimci bir önderlik olsaydı çok farklı bir seyir izleyebilirdi. İşte o yüzden asıl görev, yeni 15-16 Haziranları bu sefer zafere taşıyacak devrimci öncüyü yaratmak için mücadele etmek.

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Haziran 2020 tarihli 129. sayısında yayınlanmıştır.