Onların Gramsci’si, bizim Gramsci’miz

2012 ünlü İtalyan Marksisti Antonio Gramsci’nin 75. ölüm yıldönümü. 1926’da Mussolini’nin zindanına düşen Gramsci 1937’de hayata gözlerini yummuştur. Komünist hareketin ve solun tarihinde Gramsci kadar tartışmalı, onun kadar sağa sola çekiştirilen, onun kadar pespaye yorumlara tâbi kılınan birini bulmak mümkün değildir. Belki de Gramsci, tarihte düşüncesi en çok çarpıtılan düşünürdür. Yaratılmaya çalışılan bütün izlenimlerin aksine, Gramsci esas olarak Leninizmi İtalya ve Batı Avrupa koşullarına uyarlamaya çalışan bir komünistti. Önemli hataları vardı, ama komünistti. Yani kapitalistlerin devletini alaşağı etmek ve proletaryanın sınıf iktidarını kurmak için mücadele ediyordu.

Gramsci (okunuşu “Gramşi”), günümüzde her türden reformist, sivil toplumcu, sol liberal, post-modernist, post-Marksist, yani her eğilimden anti-Marksist düşünürün kullandığı bir düşünce adamı haline gelmiştir. Esas olarak söylenen şudur: Leninizm bütün dikkatini devleti ele geçirmeye odaklaştırmıştır. Oysa Gramsci, en azından Batı Avrupa’da, sivil toplumun çok güçlü olduğunu keşfetmiştir. Bu temelden hareketle şu sonuca ulaşmıştır: Batı’da devrim, burjuva devletinin yıkılması, proletaryanın iktidarı, bütün bunlar hayaldir. Sosyalizme geçiş “çok partili parlamenter hayat” içinde gerçekleşecektir. Bütün mesele toplum üzerinde kültürel hegemonya kurmaktır.

Bu, Gramsci’nin solda kullanımının sosyalizme en yakın duran biçiminin özetidir. Daha ileri gidenler ve sosyalizmi bir amaç olarak bütünüyle tasfiye edenler bugün çoğunluktadır. Gramsci artık sosyalistlerin değil, “kültürel araştırmalar” modasının temsilcisi akademisyenlerin bayrağı haline gelmiştir. Bütün işlevi de adını kullanana “ilerici” payesini vermesidir.

Gramsci’nin adının koşulduğu bir ikinci görev daha vardır: Marksizmden istifa etmiş ama dönekliğini bir türlü kabul edemeyen yorgun aydınların mazereti olmak. Marksizmden sol liberalizme hicret etmiş aydınların önemli bir bölümü kendini “Gramsci’ci Marksist” olarak anarak gençlerin kafasında bulanıklık yaratmak ve “onur”larını korumak peşindedirler.

Gramsci Leninisttir

Yukarıda yer darlığı dolayısıyla çok kısa ve şematik biçimde özetlenen görüşlerin Marksizmden ne kadar uzak olduğu açıktır. Oysa Gramsci sadece gerçek anlamıyla Marksist değildir, daha dar anlamda Leninisttir. Bir yandan siyasi pratiği, bir yandan da teorik çalışmaları bunu açıkça ortaya koyar.

İtalyan sosyalist hareketi içinde Gramsci’nin temsil ettiği akımın en önemli ifadesi, 1919-20 yıllarında yayınlanan Ordine Nuovo (Yeni Düzen) adlı haftalık gazete olmuştur. Bu gazetenin bütün amacı, Rusya’da iktidarı ele geçirmiş olan “sovyet”lerin İtalya’da bir karşılığı, bir ön biçimlenmesi olduğunu ortaya koymaktır. İtalyan işçi sınıfı 1919-1920 yıllarında Rus devriminin yarattığı heyecanın da etkisiyle devrimci bir ruh durumuna girmiştir. Bu, en ileri ifadesini Gramsci’nin de 1911’den beri bulunduğu, İtalyan sanayi proletaryasının en güçlü merkezi olan Torino’daki fabrika konseyleri deneyiminde, 1920 baharındaki genel grevde ve fabrika işgallerinde bulur. Ordine Nuovo, Rus devriminin deneyimini İtalya’ya uyarlama atılımıdır. Bu yüzden o dönemin İtalyan partisi içindeki çok sayıda eğilim ve hizip içinde Lenin, Gramsci’nin Ordine Nuovo’sunu Bolşevizmin İtalya’daki temsilcisi olarak nitelemiştir.

Leninizmin İtalya’ya uyarlanması

Gramsci’nin teorik çabasının özü de Lenin’in “hegemonya” kavramının İtalyan ortamına uyarlanması ve buradan İtalyan devrimi için bir strateji türetilmesidir. Gramsci, Lenin’in işçi sınıfı saflarında ortaya çıkan ve sınıfı kendi dar ekonomik çıkarları konusunda mücadeleye hapseden ekonomizme karşı mücadelesinin anlamını en iyi kavramış Marksistlerden biridir. Sol liberallerin bir “kültür” olgusu haline getirdikleri “hegemonya” kavramını tam da Lenin’in anlamında, yani proletaryanın öteki ezilen sınıf ve katmanlar üzerinde nüfuz kazanarak devrime destek haline getirmesi anlamında kullanır. Leninizmi “proleter hegemonyasının doktrini” olarak tanımlar. Ona göre, Lenin’in Rusya için yaptığı türden bir somut analiz öteki toplumlar için de yapılmalıdır. Kendisi, İtalya’da proletaryanın yoksul köylü kitlelerini kazanmak için iki soruna cevap getirmesi gerektiğini tespit eder: “Güney sorunu” (yani başta Sicilya olmak üzere, Sardunya ve Napoli) ve “Vatikan sorunu” (İtalyan burjuvazisinin Katoliklik yoluyla köylü kitlelerinin üzerinde kurduğu hegemonyanın sarsılması). Bu amaçla Roma İmparatorluğu’ndan İtalyan burjuva devrimi olarak nitelenebilecek Risorgimento’ya kadar İtalyan tarihini incelemeye girişir. Ayrıca, bu hegemonyanın taşıyıcısı olacak aydınlar üzerinde araştırmalar yapar. İşte reformist ve sivil toplumcuların kutsal kitabı Hapishane Defterleri, aslında Gramsci’nin bu Leninist çerçeve içinde yaptığı araştırmaların notlarından oluşur.

Faşizmin Trotskiy’den önceki en önemli teorisyeni

Faşizm işçi sınıfı düşmanı bir hareket olarak Almanya’dan önce İtalya’da ortaya çıkmış ve Mussolini’nin önderliğinde 1922’de iktidara gelmiştir. Ekim devriminin hemen ardından ortaya çıkması, büyük problemlerle boğuşan Bolşevik önderliğin faşizme gereken teorik dikkati göstermesine engel olmuştur. İtalyan hareketinde ise, ultra solcu Bordiga’nın adıyla özdeşleşmiş bir faşizm analizi (faşizmi sadece bir karşı devrimci burjuva hareketine indirgemek) ve ona karşı bütün öteki siyasi hareketlerle ittifakı dışlayan sekter bir mücadele anlayışı hâkimdi. Gramsci faşizmin hem nasıl bir tehlike olduğunu erkenden kavramış, hem küçük burjuva kitleleri işçi sınıfına karşı saldırtmaya dayandığını sezmiş, hem de bağımsız işçi sınıfı örgütlerini bütünüyle ezme yönelişini tespit etmişti. Bu bakımdan, 1930’lu yıllarda Trotskiy Almanya ve sonra İspanya bağlamında faşizmi ve faşizme karşı mücadele taktiklerini en gelişkin biçimde ele almadan önce, Marksist harekette en önemli faşizm teorisyeni olarak görülebilir.

Antonio Gramsci’nin hayatı (1891-1937)

İtalya’nın güneyindeki Sardunya (ya da Sardinya) adasında yoksul bir memur ailesinin çocuğu olarak hayata geldi. Çocukken geçirdiği bir kaza yüzünden bedensel olarak gelişemedi, kısacık, kambur, kırılgan bir insan olarak yaşadı. 13 yaşına kadar çalışmak zorunda kaldığı için okuyamadı, ama daha sonra arayı kapattı, burs kazanarak Torino’da üniversite okudu. 1913’te sosyalist oldu, 1917 sonrasında Bolşevik-Leninist. 1919-1920’de Bolşevizmi İtalya’ya taşıyan Ordine Nuovo haftalık gazetesini çıkarttı. 1921’de İtalya (İtalyan değil!) Komünist Partisi’nin (İKP) kurucuları arasında yer aldı. 1922’de partisini temsilen Komintern’in Dördüncü Kongresi’ne katıldı. Moskova’da tanıştığı keman sanatçısı Giulia Schucht ile evlendi, iki erkek çocuğu oldu. 1924’te İKP’nin başına geçti, milletvekili seçildi. 1922’de iktidara yükselmiş olan Mussolini, 1926’da milletvekili dokunulmazlığını da çiğneyerek Gramsci’yi tutuklattı. Açılan davanın savcısı “bu beynin yirmi yıl boyunca çalışmasını engellemeliyiz” dedi. Hapiste beyni hiç durmadı, sürekli yazdı. Ama yirmi yıl yaşayamadı. Zaten kırılgan olan sağlığı daha fazla yaşamasına izin vermedi, 1937’de, 46 yaşında öldü.

Gramsci’den düşünceler

Devrimci parti konusunda: “Parti inceden inceye düşünülmüş ve başka partilerden farklı bir biçimlenmeye gitmelidir: Küçük burjuva bir parlamenter partiden devrimci proletaryanın partisine dönüşmelidir (…) Homojen, iç tutarlılığı olan, kendine özgü bir öğretisi, taktiği, en ufak bir gevşemeye izin vermeyen, katı bir disiplini olan bir parti.”

Faşizm konusunda: “Sanayi ve tarım proletaryasını kölece bir çalışma düzenine tâbi kılmak için şiddetin hiçbir türünden kaçınılmayacaktır. İşçi sınıfının siyasi mücadelesini (parti) acımasızca ezmek ve ekonomik direniş organlarını (sendikalar ve kooperatifler) burjuva devletinin dişlileri arasında eritmek için her şey yapılacaktır.”

Proleter hegemonyası konusunda: “Kuzey’in burjuvazisi, İtalya’nın güneyini ve adaları köleleştirmiş, sömürülecek sömürgeler haline getirmiştir; Kuzey’in proletaryası, kendini kapitalizmin köleliğinden kurtarırken, Güney’in, Kuzey’in bankalarına ve parazit sanayicilerine esir kılınmış köylü kitlelerini de özgürleştirecektir.”

Gramsci ve Stalinizm

Gramsci’nin Leninizmi, Stalinist bürokratik yozlaşmaya destek vermesini olanaksız kılacak kadar sağlamdı. Ne var ki, cezaevi koşullarında Sovyetler Birliği’nde ve Komintern’de olan biteni ayrıntısıyla izlemesi olanaksızdı. Bu yüzden, Stalinizmin yükselişine ilişkin açık ve bütünsel bir tavrı olup olmadığı bilinmiyor. Bilinenleri bir araya getirirsek şu noktalar dikkat çeker:

  • 1926’da cezaevine girmeden önce, Bolşevik Partisi içindeki tartışmada Stalin-Buharin ekibinin görüşlerine hak vermiş, Trotskiy’in görüşlerini ise yanlış bulmuştur. (Gramsci’nin yanılgısının kaynağı, Rusya’daki tartışmanın gerçek içeriğini doğru kavrayamamasıdır.) Buna rağmen, tartışmayı komünistler arası bir tartışma olarak gördüğü için buna uygun bir yöntemle çözülmesini savunmuş, her iki tarafı da sağduyuya çağırmış, “Trotskiy, Zinovyev ve Kamenev bizim ustalarımızdır” diye yazmıştır. Bu yüzden, İtalya Komünist Partisi’nin (İKP) Moskova’daki temsilcisi (ve Gramsci hapse düşünce partinin başına geçecek olan) Togliatti, bu görüşlerin yer aldığı mektubu Bolşevik Partisi’ne vermemiştir.
  • 1930’da Stalinistleşmiş Komintern “Üçüncü Dönem” adı altında çılgın bir ultra sol politika benimsediğinde,  İKP’nin Politik Bürosu’nun sekiz üyesinin üçü, işçi hareketinin intiharı anlamına gelecek bu politikayı reddetmiştir. (Bu üçlü, yani Leonetti, Tresso ve Ravazzoli, daha sonra İtalyan Trotskist hareketinin kurucuları olacaktır.) Parti bu konuda Gramsci’nin kararını öğrenmek için kardeşini cezaevine yollamış, kardeşi Gramsci’nin Komintern çizgisini desteklediğini açıklamıştır. Ne var ki, çok yıllar sonra bu kardeş Gramsci’yi hapiste sahipsiz bırakmamak için yalan söylediğini, Gramsci’nin aslında Komintern çizgisine karşı çıkmış olduğunu ifade etmiştir!
  • İKP’nin Stalinistleşmesi ilerledikçe Gramsci cezaevinde parti mensuplarınca yalıtılmış, sonunda bütünüyle terk edilmiştir. Bunun partinin doğrultusuyla ilişkisi henüz kesinkes saptanmış değildir, ama devrimci Marksistler meselenin esas olarak burada düğümlendiği kanaatindedir.

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Aralık 2012 tarihli 38. sayısında yayınlanmıştır.