Bakû Birinci Doğu Hakları Kurultayı’nın 100. Yıldönümü (4): Bakû Kurultayı’nda kadınlar

Naciye Hanım (Naciye Suman)

Komünizmin Doğu ülkeleriyle ilişkiye geçmesinde en hassas meselelerden biri elbette o dönemde Müslüman ülkelerde kadınların siyasi hayatta açıkça yer almamalarıdır, siyasetin bir erkek alanı olarak kabul edilmesidir. Oysa Ekim devrimi kadınların ezilmesinin bütün biçimlerine karşı mücadeleye girişmiş, bunun sonucunda Sovyet sisteminin kurulduğu ilk ülke olan Rusya’da kadınların hakları Batı Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde henüz söz konusu dahi olmayan birçok hakkın kadınlara tanınmasıyla son derece ileri bir düzeye taşınmıştı.[1] Komünist Enternasyonal ile Müslüman halkların bir araya geldiği bir kongrede kadınların yeri ne olacaktı?

Bu dönemde İslam ülkeleri arasında kadınların en ileri konumda olduğu ülke olan Türkiye’de bile kadınların durumu çok geriydi. Örneğin Milli Mücadele’de (hatta daha öncesinde) çok faal olan Halide Edip bile, İzmir’in işgalinin protesto edildiği ünlü Sultanahmet Meydanı mitinginde konuşma yaptığında çarşaflara bürünmüştü. Oysa o sırada toplumun daha üst sınıfları ve aydınları arasında çarşaf artık çoktan geride kalmış durumdaydı. Ankara’da durum daha iyi değildi: Cumhuriyet Türkiyesi’nin kurucu meclisi karakteri taşıyan Büyük Millet Meclisi’nde tek bir kadın milletvekili yoktu! Daha kadınların seçme ve seçilme hakları yoktu çünkü.

Bu genel durum Türkiye’nin genç komünist hareketinin çalışmalarında da zaman zaman ayakbağı oluyordu. Komünist hareket elbette bütün öteki siyasi hareketlerden farklı olarak kadınlara kendi içinde yer veriyordu. Ama tam da bu, zaman zaman etkisinin genişlemesini önleyecek etkiler yaratıyordu. 1920 yılı içinde Anadolu’nun ilk gerçek legal komünist partisi olan Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (“iştirakiyun” komünizmin yerli adıydı) kurulurken Büyük Millet Meclisi’ndeki sol kanat grubu olan Halk Zümresi’nden davet edilen bazı milletvekilleri, toplantıya üç kadın katılınca şaşkına dönmüşler ve hemen ertesi gün bu nedeni ileri sürerek partiden istifa etmişlerdi!

Kazaklar, Kırgızlar, Tacikler ve diğerleri

Bu anlattıklarımız bütün İslam dünyasında kadınların konumunun 20. yüzyıl başlarında en ileri düzeyde olduğu Türkiye’de yaşanıyor. Bir de tamamen göçebe hayatın sürmekte olduğu Kazakistan, Kırgızistan ya da Dağıstan (o dönemde Dağıstanlılar “Dağ Türkleri” olarak anılıyordu) gibi ülkelerde kadınların ne tür sosyal ilişkiler içinde olduklarını hayal etmek gerekiyor.

İşte böyle bir ortamda Bakû Kurultayı Türkiye’den Naciye Hanım’ı, Azerbaycan’dan Şabanova’yı, Dağıstan’dan ise Bulaç’ı Divan heyetine seçecektir! (“Hanım”ı sadece Türkiye delegesi için kullanmamız, bu, Kurultay tutanaklarında böyle geçtiği içindir. Diğer iki ülke artık Sovyet cumhuriyetleridir. Dolayısıyla onlarda “hanım” “bey” gibi ünvanlar kullanılmamaktadır.)

Bu seçimin büyük ölçüde sembolik olduğunu belirtmek gerekir. Divan, Kurultay başkanı Zinovyev’le birlikte 32 kişiden oluşmaktadır. Bunlara 9 onursal divan üyesi de eklenince sayı 41’e ulaşıyor. Bunların hepsi erkektir. Kadın sayısı ise üçtür. Üstelik resmi tutanaklarda kadınların adı divan üyeleri arasında geçmiyor. Ayrıca bu üç kadının divana seçimi kurultayın beşinci gününde yapılmıştır! Bütün bunlara rağmen Naciye Hanım, Şabanova ve Bulaç’ın divana seçilmesi tarihi bir olaydır.

Bu seçimin pürüzsüz olmadığı anlaşılıyor. Bakû Kurultayı iki gruba ayrılıyordu: Komünistler Grubu (yani kendi ülkelerinde komünist partisine üye olanlar) ve Partisizler Grubu. Komintern Başkanı olan ve Bakû’de de divan başkanlığı yapmakta olan Zinovyev daha sonra raporunda kadınların divana önerilmesinin bazı delegelerin çok sert protestolarına yol açtığını ve Partisizler Grubu’nun kendi iç toplantısında uzun uzun tartışldığını bildirmiştir.

“Yaşasın Şark’ın azat hanımları!”

Muhtemelen bu gerilim dolayısıyla olsa gerek, kadın üyelerin divana seçimi sırasında formel bir oylama yapılmamıştır. Başkan divan üyeliğine önerilen kadınların adını sayarken “Kurultay’ın özlemlerinin altını çizmek ve Doğu’da kadının kurtuluşunu hızlandırmak için Divan’a üç kadın üyenin katılmasını teyit etmenizi talep ediyoruz” dedikten sonra birtakım sesler (belli ki önceden seçilmiş komünist üyeler) “Evet, evet!” diye bağırmış, bu gittikçe yükselen bir alkış tufanına yol açmış, sonunda oylama yapılmaksızın kadın üyeler divana seçilmiştir.

Naciye Hanım seçilir seçilmez kısa bir teşekkür konuşması yapmıştır. Türkçe konuşmuş, konuşması Şabanova tarafından Rusçaya çevrilmiştir. Naciye Hanım’ın kısa konuşması büyük alkışlarla kesilmiştir. Başkan onun konuşmasından sonra “Yaşasın Doğu’nun kadınlarının kurtuluşu!” sloganını atınca büyük bir alkış kopmuş, bütün salon haykırışlarla ayağa kalkarak tezahürat yapmıştır. Bunu hep birlikte atılan bir slogan izlemiştir: “Yaşasın Şark’ın azat hanımları!”

Nihayet Şabanova “Yaşasın Lenin, Zinovyev ve Trotskiy yoldaşlarımız!” diye seslenince salon gerçek bir coşkuyla dakikalarca alkışlamış, bu slogan çeşitli dillerde tekrarlanmıştır.

Naciye Hanım’ın konuşması

Kurultay’ın kapanış günü Komintern başkanı ve Kurultay’ın divan başkanı Zinovyev’in kapanış konuşmasından önce kadınlar adına Naciye Hanım’a söz verilmiştir. Tutanaklardan izleyelim

Başkan: Kadınları temsil eden Naciye yoldaşa da söz vermeye karar verdik. (Alkışlar.)

Naciye: (Türkçe konuşur. Konuşması alkışlarla kesilir.)

Başkan: Konuşmayı Şabanova yoldaş çevirecek.

Şabanova: Yoldaşlar, Naciye yoldaşın şunları söyledi:

Doğu’nun kadınlarının şu anda başlattıkları hareketi, toplumsal hayat içinde kadının yerini narin bir bitkinin veya zarif bir taş bebeğin yeri gibi görmekten memnuniyet duyacak uçarı feministlerin bakış açısından görmemek gerekir. Bu hareket şu anda tüm dünya ölçeğindeki genel devrimci hareketin ciddi ve zorunlu bir sonucu olarak görülmelidir. Doğu’nun kadınları yalnızca bazılarının sandığı gibi çarşafa bürünmeden sokağa çıkma hakkını elde etmek için mücadele etmiyorlar. Yüksek ahlaki gayeleri olan Doğu’nun kadını için, çarşaf sorunu son plandadır. İnsanlığın yarı nüfusunu oluşturan kadınlar, eğer erkeklerin rakibi olarak kalırsa, eğer erkeklerle eşit haklara kavuşamazsa, insan toplumunun ilerlemesi elbette ki olanaksızdır; Doğu toplumlarının geri kalmış durumu bunun tartışmasız kanıtıdır.

Yoldaşlar, emin olunuz ki, toplumsal hayatın yeni biçimlerini gerçekleştirmek için harcayacağımız tüm çabalar ve çekeceğimiz tüm acılar, ne kadar içten olurlarsa olsunlar, eğer siz gerçek yardımcılar olarak  kadınlara gitmediğiniz takdirde sonuçsuz kalacaktır.

Savaşın yarattığı özel koşulların sonucu olarak, Türk kadını türlü toplumsal görevlerin yerine getirilmesi için evini ve aile topluluğunu terk etmek zorunda kalmıştır. Fakat, Türk kadınlarının savaş sırasında o zamana dek erkeklerin bulundukları konumları üstlenmeleri ve yük hayvanlarının bile aşamayacağı yolların bulunduğu Anadolu’nun bazı bölgelerinde birliklerin kullanacağı silah ve cephaneyi çekerek taşıması, çok önemlidir. Ama bu, eşit haklar elde edilmesi anlamına gelmiyor. Kadınların yük hayvanlarının yerini doldurarak toplumsal bir başarı kazandığını ileri sürenlerin iddiasına gelince, bunun üzerinde durmaya bile değmez. 1908 Devrimi’nin başlarında kadınlar lehine bazı gelişmeler olduğunu yadsımıyoruz, ama bu yetersiz ve öngörülen amaçlara ulaşmakta etkisiz gelişmelerin önemini büyütmemek gerekir.

Kadınlar için başkentte ve diğer bazı kentlerde birkaç orta okulun veya lisenin açılması; hatta kadınlara özgü bir üniversite yaratılması, yapılması gerekenlerin binde birini bile oluşturmaz. Siyaseti, zayıfın güçlü tarafından sömürülmesine ve ezilmesine dayanan Türk hükümetinin kadınlar için daha radikal ve önemli ölçülerde kararlar alması zaten beklenemezdi.

Fakat, İran’da, Buhara’da, Hive’de, Türkistan’da, Hindistan’da ve diğer Müslüman ülkelerde kız kardeşlerimizin bizimkinden daha kötü bir durumda olduklarını da biliyoruz; ama kurbanı olduğumuz haksızlık, geri kalmış ve çöküş içerisindeki Doğu ülkelerinin de tanık olduğu gibi, cezasız kalmıyor. Şunu bilin ki yoldaşlar, kadınlara yapılan kötülük hiçbir zaman cezasız kalmamıştır ve kalmayacaktır.

Doğu Halkları Kurultayı’nın sonuna yaklaştığımız için Doğu’nun değişik ülkelerindeki kadınların durumunu zaman yokluğundan gözler önüne seremeyeceğim. Fakat, devrimin büyük ilkelerini yurtlarında yayma görevini yüklenmiş olan delege yoldaşlar unutmasınlar ki, halklarına mutluluk götürme çabaları kadınların gerçek yardımı olmaksızın sonuçsuz kalacaktır.

Komünistler bütün kötülüklere son vermek için sınıfsız bir toplumun kurulması gerekliliğine inanırlar, bu sonuca erişmek için bütün burjuvalara ve ayrıcalıklı sınıflara karşı amansız bir savaş sürdürürler. Doğulu komünist kadınların savaşı daha da zorludur çünkü ayrıca erkeklerin istibdadına karşı savaşıyorlar. Siz Doğulu erkekler eğer geçmişte olduğu gibi kadınların kaderine kayıtsız kalırsanız, emin olun ki, ülkelerimizi ve onunla birlikte kendinizi ve bizi mahvedeceksiniz. Alternatif ise bizim de haklarımızı kazanmak için diğer ezilenlerle birlikte ölümüne bir savaşa girişmemizdir. Kadınların belli başlı taleplerini kısaca ortaya koyacağım.

Eğer kendinizi özgürleştirmek istiyorsanız, taleplerimize kulak verin ve bizimle etkin bir işbirliği içine girin:

1) Haklarda tam bir eşitlik.

2) Kadınlar için erkeklerinkiyle aynı ölçülerde genel ya da mesleki eğitim fırsatı.

3) Evliliğe ilişkin kadın ve erkek arasındaki haklarda eşitlik. Çokeşliliğin kaldırılması.

4) Kadınların bütün idari ve yasama birimlerinde istihdama kısıtlamasız kabul edilmesi.

5) Bütün kent, kasaba ve köylerde kadınların hakları ve korunması amacıyla şûrâların örgütlenmesi.

Hiç kuşku yok ki bu talepleri ileri sürmeye hakkımız var. Komünistler bizim de eşit haklara sahip olduğumuzu kabul ederek bize el uzattılar; biz kadınlar onların en sadık yoldaşları olacağız. Hâlâ yolları seçilemeyen karanlıklar içerisinde olabiliriz. Hâlâ bizi yutacak uçurumların kenarında olabiliriz. Ama korkmuyoruz. Zira biliyoruz ki, gün doğumuna erişmek için gecenin içinden geçmek gerekir.

 


[1] Bu konuda okurumuzun dikkatini etraflı bir incelemeye çekmek isteriz. Armağan Tulunay’ın bu incelemesi iki ayrı dergide yayınlanmıştır: “Özgürlüğe yürüyen kadınların ülkesi: Ekim devriminden sonra Sovyet toplumu”, Devrimci Marksizm, sayı 32-33, Sonbahar- Kış, 2017 ve "Özgürlüğe Yürüyen Kadınların Ülkesi: Ekim Devriminden Sonra Sovyet Toplumu", Praksis, sayı 46, 2018.