150. yıldönümünde Amerikan İç Savaşı

Bu yıl Amerikan İç Savaşı’nın (1861-1865) başlamasının 150. yıldönümü. Bu savaş, burjuva devrimlerinin doğası, farklı burjuva fraksiyonları arasındaki sınıf mücadeleleri ve proletaryanın ve tüm ezilenlerin burjuvazinin iç savaşları karşısındaki tutumu konularında zengin dersler içeriyor. Günümüz Türkiyesi açısından özel bir anlamı da var. Partimiz, Türkiye’de burjuvazinin politik bir iç savaş yaşadığını vurguladıkça, bazıları sınıf içi mücadelelerin bu kadar büyük sonuçlar doğuracağını bir türlü kabul edemiyorlar. Oysa Amerikan İç Savaşı, burjuvazinin iç savaşının çok şiddetli askeri biçimler bile alabileceğini ortaya koyuyor!

Britanya sömürgeciliğine karşı verilen başarılı savaşın ardından 1776’da Amerika Birleşik Devletleri’nin kurulmasıyla sonuçlanan Amerikan Devrimi tarihin ilk muzaffer burjuva devrimlerinden birisidir. Günümüzde bir tarihsel olayı “burjuva devrimi” olarak kabul etmek için idealize edilmiş bir sürü kıstas belirlemeye kalkan, sözde Marksist özde idealist aydınların ve politik çevrelerin iddialarının aksine, burjuva devrimini yapan politik güçlerin aynı anda başka ulusları veya ırkları ezmeye devam etmeleri burjuva devrimi gerçeğini ortadan kaldırmaz. Burjuvazinin hâkim sınıf olarak devlet aygıtını eline geçirmesini ve gelişimi önündeki tüm engelleri hızla ortadan kaldırmasını sağlayan burjuva devrimleri, burjuva demokrasisi ile açıkça çelişen bir dizi uygulamayı uzun süre devam ettirebilmiştir. “Eşitlik, kardeşlik, özgürlük” sloganlarını benimseyen Fransız Devrimi’ne ilham kaynağı olan Amerikan Devrimi’nin ardından kurulan burjuva devletinin, Amerika kıtasının yerli halklarına uygulanan soykırımın 19. yüzyılda devam etmesi bir yana, köleliği derhal ortadan kaldırmamış olması bu olgunun sayısız örneklerinden bir tanesidir. Yeni kurulan ABD’de kapitalizm ile kölelik bir arada yaşamaya devam etmiş, bunun yarattığı çelişkiler seksen beş yıl sonra patlayarak dünya tarihinin en kanlı savaşlarından birisi olan Amerikan İç Savaşı’na yol açmıştır. 

Sınıfsal temel

Amerikan kapitalizminin 19. yüzyılın ortasında belirginleşen parçalı yapısı iç savaşın sınıfsal temelini oluşturmuştur. Ülkenin kuzeyinde yoğunlaşan sanayi burjuvazisi ücretli emek sömürüsü temelinde hızlı bir gelişme gösterirken, güneyde yoğunlaşan tarım burjuvazisi ücretli emek yerine köle emeğinin sömürüsü temelinde gelişmiştir. Bu iki kutbun haricinde, aynı dönemde kapitalist gelişime açılmaya başlayan ülkenin batısındaki geniş topraklarda aile tarımı temelinde bir tarım kapitalizmi gelişmeye başlamıştır.

Karl Marx’ın tespit ettiği gibi, köleci burjuvazi toprak ve emek verimliliğini artırmayı amaçlayan entansif (yoğun) tarımın yerine, geniş toprakları köle emeğiyle işlemeyi tercih eden ekstansif (yaygın) tarım temelinde gelişmişti. Dolayısıyla, köle sahiplerinin sürekli olarak yeni topraklar elde etmeye ihtiyaçları vardı. Meksika’dan gaspedilen Teksas eyaletinde köleliğin yerleştirilmesi bu ihtiyacın ürünüydü. Batıda kapitalizme açılmaya başlayan geniş topraklarda köleciliğin mi yoksa (ilk aşamada) küçük aile tarımı temelinde gelişmeye başlayan, ücretli emek kullanan kapitalist çiftliklerin mi egemen olacağı sorusu iç savaşın yolunu döşeyen en büyük çelişkilerden birisiydi.

Ek olarak, kuzeydeki sanayi burjuvazisi gümrük vergilerinin artırılmasını talep ederken, güneydeki köleci burjuvazi servetini (başta Britanya olmak üzere) dış pazarlara pamuk ihraç etmeye borçlu olduğu için gümrük vergilerinin artırılmasına karşı çıkıyordu. Kuzeyin sanayi burjuvazisi güneydeki köle sahiplerinin batıda geniş toprak elde ederek kendilerini ekonomik bakımdan zayıflatmasından çekinen kapitalist çiftçileri kendi yanına çekmeye çalışıyordu. İç savaş, kuzeyin sanayi burjuvazisi ile güneyin köleci tarım burjuvazisi arasındaki bu çelişkilerin ürünü olarak gündeme geldi.

Amerikan burjuvazisinin bu iki kanadının kozlarını rahatça paylaşabilmesine izin veren en önemli faktör burjuvazinin iktidarını tehdit eden bir işçi hareketinin henüz doğmamış olmasıydı. Oysa aynı dönemde örneğin Almanya’da işçi sınıfının ciddi bir politik güç haline gelmesi Junkerler olarak bilinen büyük toprak sahipleri ile sanayi burjuvazisini birbirleriyle savaşmaktan alıkoymuş ve işbirliğine zorlamıştı. ABD işçi sınıfı böyle bir güce sahip olsaydı kuzey ile güneyin hâkim sınıfları muhtemelen işbirliği yapmak zorunda kalacak, bunun sonucunda kölelik belki de uzun bir süre daha devam edecekti. Böyle bir tehdidin mevcut olmaması Amerikan burjuvazisinin iki kanadının kozlarını rahatça paylaşabilmesini mümkün kıldı. Amerikan işçi sınıfı ise ancak 19. yüzyılın sonunda çok güçlü bir hareket oluşturacaktı. 

Savaş ve köleliğin sonu

Cumhuriyetçi Parti’nin adayı Abraham Lincoln’ün 1860’da başkan seçilmesinin ardından Güney Carolina, Misisipi, Florida, Alabama, Georgia, Louisiana ve Teksas gibi güney eyaletleri ABD’den ayrılarak 4 Şubat 1861’de Amerika Konfedere Devletleri adında yeni bir devlet kurdular. 12 Nisan 1861’de iç savaş başladı. Savaşın başlaması kuzey ile güneyin arasında sıkışan bir dizi sınır eyaletini savaşta saflarını seçmeye zorladı. Tennessee, Arkansas, Kuzey Carolina ve Virginia bu aşamada güneydeki konfedere devlete katıldılar. Ancak, bir süre sonra kuzey askeri üstünlüğü eline geçirdi. Bir dizi deniz muharebesinden zaferle çıkan kuzey güçleri etkili bir deniz ablukası kurmayı başararak güneyin pamuk ihracatını durma noktasına getirdiler. Ekonomisi çökmeye başlayan güneyin askeri gücü giderek azalmaya başladı.

Bu dönemde yüz binlerce siyah kölelikten kaçarak kuzeye sığındı. Ayrıca, çok sayıda siyahın kuzey saflarında savaşması yalnızca beyazlara dayanan güneyin gücünü kırmakta etkili oldu. Siyah askerlerin kahramanca savaşması köleliğin kaldırılmasında siyahların aktif bir rol oynadığını ortaya koymaktadır.

Sanayi burjuvazisinin politik sözcüsü Abraham Lincoln köleliği derhal ortadan kaldırmakta başlangıçta isteksizdi. Siyahların Orta Amerika’da kurmayı planladığı kolonilere göç etmelerini teklif etmişti. Bir kısmı Küba ve Orta Amerika’ya göçse de siyah nüfusun büyük çoğunluğu ABD’de kalmaya ve köleliğin kaldırılmasını ısrarla talep etmeye devam etti. Bu politik basınç Lincoln’ü tutumunu değiştirmeye zorladı. 1 Ocak 1863’te Emansipasyon (Azad Etme) Beyannamesi’ni yayımlayarak çok sayıda eyalette köleliği kaldırdı.

9 Nisan 1865’te Konfederasyon ordusunun teslim olmasıyla iç savaş kuzeyin zaferiyle sonuçlandı. Bundan sadece beş gün sonra, 14 Nisan 1865’te güney yanlısı bir tetikçinin suikastine uğrayan Lincoln yaşamını yitirdi. Nihayet 6 Aralık 1865’te ABD anayasasında yapılan 13 sayılı değişiklik ile kölelik ülke genelinde tamamen ortadan kaldırıldı. 

Siyahlar hâlâ eziliyor

Amerikan İç Savaşı’nın güneyin yenilgisi ve köleliğin kaldırılmasıyla sona ermesi siyahlar bakımından elbette büyük bir kazanımdı. Ancak, siyahlar ile beyazlar arasında mutlak eşitliğin sağlanabilmesi için herşeyden önce köle sahiplerinin geniş topraklarının eski kölelere dağıtılmasıyla başlamak gerekiyordu. Savaştan galip çıkan kuzeyin sanayi burjuvazisi toprak reformu yapmaya yanaşmadı. Güneydeki eski köle sahipleri topraklarını ellerinde tutmaya devam ederken, eski köleleri aynı tarlalarda ortakçı olarak boğaz tokluğuna çalışmaya başladılar. Ekonomik eşitsizlik büyük ölçüde devam etti. Dahası, siyahlar temel yurttaşlık haklarını iç savaştan neredeyse bir yüzyıl sonra, 1950’lerin sonundaki Medeni Haklar Hareketi sayesinde ve büyük bedeller ödeyerek kazanabildiler.

Siyahlar günümüzde Amerikan işçi sınıfının en fazla sömürülen kesimini oluşturuyor. Beyazların yaşadığı bölgelerden büyük ölçüde ayrılmış mahallelerde işsizlik, yoksulluk ve polis baskısıyla iç içe yaşıyorlar. ABD’de siyahların özgürlüğü ve ırkçılığın kesin olarak yenilgiye uğratılması ancak proleter devrimiyle mümkündür. ABD’de devrimin ön koşulu başta en çok sömürülen kesimler olan siyahlar ve Latin kökenli işçiler olmak üzere Amerikan işçi sınıfına önderlik edecek Leninist partinin inşasıdır. 

Marx ne demişti?

Dolayısıyla, Güney ile Kuzey arasında günümüzdeki mücadele iki toplumsal sistem arasında, yani kölelik sistemi ile özgür emek sistemi arasında bir mücadeledir. Bu mücadele patlak verdiyse, bunun nedeni iki sistemin Kuzey Amerika kıtasında artık bir arada yaşayamayacağıdır. Mücadele, ancak bir sistemin öteki üzerindeki zaferi ile sona erdirilebilir. (Karl Marx, “ABD’de İç Savaş,” Die Presse, 7 Kasım 1861).

 

* Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Temmuz 2011 tarihli 21. sayısında yayınlanmıştır.