Sokaklar emekçi halk için hâlâ güvensiz, sokak hayvanları hâlâ katliam tehdidi altında: AKP’nin sokak hayvanları yasası sadece halkı bölmeyi ve gündem saptırmayı başardı

Sokak hayvanları

Sokak hayvanları yasası AKP ve MHP oyları ile meclisten geçti. Tartışmaların ardından sahipsiz hayvanların öldürülmesine olanak tanıyan ötanazi kelimesi yasadan çıkarıldı ancak yasada atıf yapılan Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu ile Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi belediyelere sahipsiz hayvanları katletme kararı vermeleri için yasal boşluklar bırakıyor. AKP iktidarı bu yasada “Öldürme yok, sahiplenme var, teşvik var” dese de gerçek öyle değil. Sahipsiz hayvanların kısırlaştırılarak yaşam alanlarına geri bırakılması yerine barınaklarda toplanmasını öngören yasa, hayvanların kitlesel olarak ölmesine yol açacak. Zira barınaklarda kapasitenin çok üzerinde hayvanın toplanması, hayvanların birbirlerini öldürmeleri ya da bulaşıcı hastalıklar dolayısıyla kitlesel şekilde telef olmaları anlamına gelecek.

Peki hayvanların barınaklara tıkılması, oralarda ölüme terk edilmesi ya da belediyelerin yasal boşluklardan yararlanıp köpekleri katletmesi başıboş köpek sorununu çözecek mi? Bir an köpeklerin sokaklardan yok olduğunu düşünelim, bu sorunun en çok yaşandığı, şehirlerin çeperinde yer alan yoksul mahallelerin sokakları güvenli hale gelecek mi? İşçi kadınların servislerden ya da toplu taşımadan indikten sonra eve kadar yürümek zorunda kaldığı düzgün aydınlatılmayan sokaklar güvenli olacak mı? Çocuklarımız için sokaklar istismarcılardan, uyuşturucu, hırsızlık, gasp çetelerinden temizlenecek mi? Tabii ki hayır!

Ama yasayı savunan iktidar cephesinin sorunu zaten emekçilerin ve yoksulların güvenliği olmadı hiçbir zaman. Onlar başıboş köpek sorununu en çok yaşayan yoksul kesimlerin korkularını manipüle ettiler ve hedef saptırdılar. Kentlerin yoksul banliyölerinde zengin semtlerin refahı olsa, belki de hayvanlar aç kalıp vahşileşmezdi. Yoksul mahallelerin çocuklarının elinde kediye köpeğe atacak taş yerine, zengin semtlerin çocuklarında olduğu gibi köpekleri besleyecek yiyecekler olsa, başıboş köpekler tehdit olmaktan çok oyun arkadaşı olabilirdi. Ama bunlar yerine suni şekilde, “insan düşmanı hayvanseverler” imgesi yaratılarak insanların öfkesi buraya yöneltildi.

Bağcılar ya da Sultanbeyli Moda’ya ya da Cihangir’e düşman olurken, düzen partileri meşrebine göre halkın farklı kesimlerini kendi arkalarında toplarken, rekabet içindeki uluslararası hayvan maması tekelleri ve Avrupa Birliği IPARD isimli kırsal kalkınma programı kredi ve hibeleri ile mama sektörüne giren küçük ve orta ölçekli firmalar orta yolu buldular. Büyükler 100 milyon dolardan büyük pazarın en büyük oyuncusu olmaya devam ederken, yeni mama üreticileri de belediyelerin ağzına kadar köpekle dolduracakları barınaklar için açacağı ihalelerden paylarını alacaklar. Hayvan nüfusunun kontrolsüz artışından şikâyet edenler, evcil hayvan üretim çiftliklerine ve hayvan ithalatına da sınırlama getirmiyor. Sermayenin kârı dokunulmaz çünkü! Öte yandan bu kirli kapitalist düzen, üzerinden kâr elde edemediği hayvanları ya öldürüyor ya da hapsediyor.

Özetle meclisten geçen yasa ne sokakları güvenli hale getirdi ne de sokak köpeklerini katledilmekten kurtardı. Yasanın tek kazananı hayat pahalılığının can yaktığı, asgari ücretin açlık sınırının altına düştüğü, emeklinin sefalete mahkûm olduğu bir ortamda emekçi halkı bu yasa etrafında bölmeyi başaran istibdad rejimi oldu. Bu yasa etrafında, sınıfsal gerçekleri ıska geçerek, iktidarın manipüle ettiği yoksul kesimlere karşı düşmanca tutum ve tavırlar gösteren düzen muhalefeti ise istibdadın ekmeğine bir güzel yağ sürdü.

 

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ağustos 2024 tarihli 179. sayısında yayınlanmıştır.