Saatleri ayarlama cephesi
Sol 1990’lı yılları AB üyeliği hülyalarına dalarak geçirdi. 2000’li yıllarda bu hayaller bir bölüm solcuyu AKP’nin destekçiliğine kadar düşürdü. 2010 anayasa referandumuna verilen destek bunun doruğu oldu. 2010-2015 arası ise AKP’nin “petrol açılımı” peşinde harcandı. 2015’te ayaklar suya erdi. Devrimci İşçi Partisi’nin “Kahrolsun istibdad, yaşasın hürriyet!” şiarı solda bu kadar çok yankılanıyorsa, bunun bir hikmeti var demektir.
Hayal ve yanılsama güçlü olunca sol, toplumun verdiği sinyalleri de almayı beceremiyor. 1990’lı yıllarda yaşanan ağır krizleri (en önemlisi Susurluk’u) bir yana bırakalım. 2000’li yıllarda Tekel işçilerinin Sakarya seferinin, 2010’lu yıllarda ise Gezi’nin (2013), Kobani eylemlerinin (2014) ve “metal fırtına” olarak anılan büyük metal işçisi isyanının (2015) mücadele için ne büyük olanaklar yarattığını sol göremedi, daha doğrusu görmek istemedi. Hem Türk solunda hem de Kürt hareketinde düzen partilerinin düzenindeki çatlaklar politikanın tek biçimi haline gelmişti.
Sözü edilen bütün bu krizler ve mücadeleler kendi başlarına solun yükselişi için yetersizdi. Tekel işçileri çok güçlü bir mücadele verdi, yansımaları bugün bile gıda sektöründeki mücadelelerde görülüyor. Ama Sakarya çadırkenti son tahlilde bir artçı savaşıydı. Gezi, bütün Akdeniz’i saran bir devrim dalgasının küçük kardeşiydi, ama işçi sınıfını ve yoksul emekçileri (bir ölçüde Türk ve Kürt sollarının kendi kabahatiyle) yanına çekemedi, çekmek istemedi. Kobani, tek ayak üzerinde yürüyordu, Gezi ne kadar “Türk” kaldıysa, Kobani de o kadar “Kürt”tü. “Metal fırtına” sınıf mücadeleleri açısından muazzam bir atılımdı ama tek bir sektöre özgüydü.
2013-2014-2015’te yaşanan bu fırsatlar heba edilince Türkiye bir gericilik dönencesine girdi. 7 Haziran 2015 seçimleri, daha önceki atılımın kuğu şarkısı oldu. AKP’nin yenilgisinin doğurduğu fırsatlar “barışçı çıkış” hayalleriyle harcandı. 20 Temmuz 2015’te patlatılan bombanın sadece Suruç’a değil bütün Türkiye’ye atıldığı, 10 Ekim’de Ankara’da Gar katliamı ile anlaşıldı. 2016 başarısız darbe yılı, 2017 OHAL altında “atı alan Üsküdar’ı geçti” uğrağı, 2018 “adam kazandı” aşaması oldu. Bütün bu dönem boyunca kısmi ve mevzii mücadeleler yaşandı elbette. Ama son dönemin karanlığını yırtamadı bunlar.
2022 başka türlü açıldı. Ocak ve Şubat ayları boyunca metalden petrokimyaya, tekstilden gıdaya, perakendeden kargoya, belediyeden sağlığa birçok sektörde işçiler ve kamu çalışanları, yani bir bütün olarak proletarya yaygın bir mücadeleye girişti. Bu, tek atımlık bir mücadele değildi, tekrarlanacaktır. Zira ardında işçi sınıfını ve bütün emekçileri sarsan, emeklileri çok ağır bir hayat memat sorunu ile karşı karşıya bırakan bir büyük ekonomik kriz var. 2021 sonuna kadar enflasyonu yüzde 19,99’da sabitleyen köyün yalancısı TÜİK bile artık yıllık tüketici enflasyonunun yüzde 70’e dayandığını itiraf ediyor. Bağımsız ölçüm yapan ENAG adlı kuruluşun ölçümü ise yüzde 150’nin üzerine çıkmış durumda. Hayat pahalılığı yakıyor kavuruyor. Çok ağır bir baskı mekanizması kurulmadıkça Ocak-Şubat aylarındaki yükseliş, bir kısa soluk almadan sonra yeniden bir atılım yapacaktır. Ve en önemlisi, bu genel bir harekettir, proletaryanın tamamının desteğini henüz alamasa bile onayını alıyor.
İstibdad cephesi işçi sınıfı ve emekçilerin öfkesinin hedefi haline geliyor. Ama “altılı masa”da Ali Babacan oturuyor, masanın tepesinde TÜSİAD’ın ruhu dolaşıyor. Proletaryanın toplumsal hareketinin sosyalistler dışında bir politik ifadesi olması bugünün Türkiye’sinde mümkün değildir. Sosyalist hareketin bir atak yapması için ortam bütünüyle müsaittir.
Seçimlere sadece bir yıl kaldı. Gün küçük hesaplarla, kısmi kazanımlarla geçiştirilecek gün değildir. Krize farklı bir çözüm önerisi temelinde berrak bir sınıf politikasının güdüleceği gündür. Sosyalist partiler sapasağlam bir ekonomik program temelinde, halkın acil sorunlarına ilişkin somut taleplerle, var olan siyasi çerçeveyi altüst edecek bir yönelişle, sermayeden, emperyalizmden, devletten bütünüyle bağımsızlaşmış bir sosyalist odak kurmak üzere bir araya gelmelidir.
Türkiye solu saat ayarını yapmak zorunda. Gecikmeden, bir an önce, bir sosyalist masa kurulmalı!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Mayıs 2022 tarihli 152. sayısında yayınlanmıştır.