İstibdadın iç çatışması sürüyor! Can Atalay rehin tutulmaya devam ediyor!
Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Can Atalay’ın serbest bırakılması doğrultusundaki kararını yenilemesi ve kararın uygulanması için İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne göndermesinin ardından, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi dosyayı tekrar Yargıtay’a havale ederek bir kez daha AYM kararını uygulamamakta direnmiş oldu. Daha önce AYM kararını uygulamayan, üstüne üstlük AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunan Yargıtay’ın aynı tutumunda ısrar etmesi ve krizi uzatması en büyük olasılık olarak öne çıkıyor. Durum açıktır: Can Atalay istibdad rejimi tarafından rehin tutulmaya devam etmektedir. Tutsak tutulan sadece Can Atalay değil aynı zamanda başta Hataylılar olmak üzere halkın iradesidir.
Erdoğan-Bahçeli yerel seçimlere hazırlanırken AYM kararının uygulatılması zor olacaktır
Öte yandan AYM’nin de onun arkasında duran düzen güçlerinin derdinin de ne Can Atalay’ın özgürlüğü ne Hatay halkının iradesinin gasp edilmesinin engellenmesi olduğunu biliyoruz. AYM ve Yargıtay arasındaki kavga yarı askeri nitelikteki istibdad rejiminin iç çatışmasının bir sonucu. MHP’nin yarı askeri rejim içerisinde dayandığı odaklarla birlikte AYM’nin tam karşısında ve Yargıtay’ın yanında yer aldığı malum. Erdoğan ise şu ana kadar MHP’nin tutumunu gözeten ama kendisine bir hakem rolü atfederek manevra alanı kazanmaya çalışan bir görüntü verdi. AKP’nin ve istibdadın içinde AYM’nin pozisyonunu destekleyen önemli bir kesim de mevcut. Dahası Erdoğan’ın inisiyatifiyle ve yeni İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya eliyle bilhassa polis teşkilatında Bahçeli-Soylu ekseninde yerleşmiş olan kadroların tasfiyesi ya da etkisizleştirmesi süreci de devam ediyor. Ne var ki yerel seçimler öncesinde Erdoğan ve Bahçeli, ittifaklarını tazelemiş görünüyor. Cumhur İttifakı bir kez daha asker cenazelerini yerel seçim propagandası için kullanarak, seçimde “terör” temasını öne çıkaracağını göstermeye başladı. Bu koşullarda Erdoğan’ın hakem rolünü öne çıkararak AYM’den yana ağırlık koyması kolay olmayacaktır. Bunun yerine krizin yerel seçimler sonrasına ertelenmesi ve çözüm için yeni Anayasa tartışmalarının adres gösterilmesi beklenebilir. Yerel seçimler sonrası sürecin nasıl gelişeceği ve Erdoğan-Bahçeli ittifakının kaderinin ne olacağı ise belirsizdir.
AYM’nin ve düzen muhalefetinin gerçek derdi ne?
AYM’nin derdinin Can Atalay’ın özgürlüğü olmadığını söyledik. Düzen muhalefetinin de AYM ile aynı pozisyonda olduğunu bir kez daha vurgulamalıyız. CHP bu konuda ne kadar sert tondan açıklamalar yaparsa yapsın pratik olarak hiçbir şey yapmıyor ve yapmayacak. Kamuoyu haklı olarak Anayasa’nın alenen çiğnendiği, Can Atalay şahsında sadece Hatay halkının değil genel olarak TBMM’nin iradesinin de zincire vurulduğunu görüyor ve bu konuda duyarlı olan milletvekillerinden sine-i millete dönmeyi tartışmasını bekliyor. Ancak CHP iktidarın ekonomi politikalarına tam destek verirken, İsveç’in NATO üyeliği ve NATO’nun genişlemesi oylamasında Cumhur İttifakı’yla tek bir cephe olarak hareket ederken yani stratejik konularda istibdad rejimi ile ortaklaşmış iken TİP milletvekili Can Atalay için bu ortaklığı bozmayacaktır. Bu süreçte CHP için temsil ettiği sermayenin ve hizmet ettiği emperyalizmin çıkarlarının her şeyden önce geldiğini bir kez daha göreceğiz.
Gözünü MHP’nin yerine dikenlerden hürriyet gelmez
Muhalefette bulunan ama Erdoğan’la yakınlaşarak MHP’nin yerine göz dikmiş olan İyi Parti’nin de yarı askeri rejimin içindeki “ülkücü” kadrolar üzerinde sürdürdüğü rekabet dolayısıyla AYM’nin arkasında duracağı ama asla Erdoğan’ı zora düşürecek bir hamleye girişmeyeceği açıktır. Zafer Partisi de bir yanda Can Atalay ve TİP’e “vatan ve Türk düşmanı” diye hakaret edip diğer yanda Yargıtay’ı suç işlemekle itham ederek İyi Parti ile aynı pozisyonu paylaşmaktadır. CHP’nin meclise taşıdığı siyasal İslamcı blok (Deva, Gelecek ve Saadet) da bu süreci AYM’nin kararının uygulanmasını talep eden açıklamalar yayınlayarak geçirecektir. Bu blok yerel seçim sonrasında Anayasa tartışmaları vesilesiyle Erdoğan ve Bahçeli’nin arasının açılmasını ve iktidar pastasından tekrar pay kapma özlemiyle tabii ki kılını kıpırdatmayacaktır.
Ateş düştüğü yeri yakıyor
Ateş düştüğü yeri yakmaktadır. Mecliste TİP yalnız başınadır. Her ne kadar Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı AYM-Yargıtay krizi dolayısıyla tüm muhalefetle ortak bir strateji geliştirmek istediklerini söylemişse de durum ortadadır. TİP’in ortak strateji geliştirme hayali gördüğü burjuva partilerinin hepsi (CHP dahil!) Erdoğan’ın Bahçeli ile ayrılacağını umdukları senaryolara göre stratejilerini belirlemektedir. Evet! Son seçimlerde TİP’in de “tek adam” rejimine karşı destek verdiği bu burjuva partileri şimdi “tek adam” ile stratejik bir işbirliğinin koşullarını aramaktadır. Dem Parti’nin durumu elbette ki farklıdır. Dem Parti de mevcut rejimin sürekli saldırısı ve baskısı altındadır. Ne var ki onlar da bir yanda “kent uzlaşısı” diyerek CHP, diğer yanda “üçüncü yol” diyerek AKP arasında taktik mülahazalarla gelgitler yaşamakta, mevcut rejimin içindeki çatışmada “açılımcı” bir kanadın galebe çalmasına dayanan stratejileri de gündeminde tutmaktadır.
Hürriyet mücadelesinin sahibi emekçi halktır
Tüm bunlar bize Can Atalay’ın özgürlüğü için düzen içi saflaşmalardan medet ummanın yanlışlığını göstermektedir. Can Atalay yarın bir gün bu saflaşma ve çatışmaların neticesinde pekâlâ serbest kalıp meclise de girebilir. Ancak Can Atalay’ın özgürlüğü ile birlikte halk iradesi üzerindeki zincirlerin de kırılmasını istiyor isek bu, emekçi halkın devletten, sermayeden ve emperyalizmden bağımsız ve kitlesel seferberliğinin sonucu olacaktır.