Gülşen’in tutuklanması istibdadın yeni bir politik operasyonu

Gülşen’in tutuklanması istibdadın yeni bir politik operasyonu

Şarkıcı Gülşen bir konserde söylediği sözlerin sosyal medyaya servis edilmesinin, sonrasında sosyal medyada organize bir “tutuklansın” kampanyası açılmasının ardından ve nihayet vazifelendirilmiş savcı ve hakimlerin kararıyla tutuklandı. Gülşen, uzunca bir süredir istibdad medyası ve sosyal medya trolleri aracılığıyla hedef tahtasına konmuştu, sonu tutuklamaya varan süreç Gülşen’in bir konserde söylediği sözlerin değil organize bir kampanyanın sonucu oldu. Bunun için medyaya servis edilen görüntüler de yeni değil Nisan ayındaki bir konsere aitti ve belli ki ilgili arşivlerden bu operasyon için çıkarılmıştı. Her şeyden önce Gülşen istibdadın gadrine uğramıştır. Tutuklanmasının herhangi bir hukuki dayanağı olmadığı gibi meşru bir gerekçesi de yoktur. Derhal serbest bırakılmalıdır.

Gülşen’e karşı yürütülen ve tutuklanmayla sonuçlanan kampanya çöken bir istibdad rejiminin, halkı inanç ve kimlik temelinde bölme amacının bir tezahürüdür. Tutuklama gerekçesi olarak gösterilen “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” eyleminin Gülşen’in sözlerinden ziyade Gülşen’e karşı açılan organize kampanya ile gerçekleştirilmiş olduğu, halkın infiale kapılmadığı, istibdadın organize biçimde belirli bir kesimde infial yarattığı çok açıktır. Gülşen politik bir figür değildir. Popüler bir şarkıcı figürü olarak seçtiği sahne kıyafetlerinin ve benimsediği tarzın da herhangi bir özgürlük mücadelesinin parçası değil popüler sanat piyasasının yarattığı talep ve getirdiği yüksek kâr olduğu açıktır. Gülşen’in muhalefetin bir politik figürü haline getirilmesi ve laiklik gibi emekçi halk için son derece önemli bir kavramın onunla özdeşleştirilerek tartıştırılması istibdadın politik kampanyasının bir parçasıdır. 

Ekonomiyi derin bir ekonomik krize, milyonları giderek artan bir sefalete sürükleyen istibdad rejimi, dış politikada da büyük bir çıkmaz içine girmiş, geçmişte Rabiacı perspektifle düşman ilan ettiği güçler karşısında utanç verici bir ricat içine girme durumunda kalmıştır. Bu bozgun havası içinde istibadın kendi içindeki çelişki ve çatışmalar artmıştır. Tüm veriler istibdad partilerinin halk desteğinin giderek azalmakta olduğuna işaret etmektedir. Böyle bir ortamda istibdadın kendisinden yüz çeviren muhafazakâr seçmeni tekrar kazanmak için, ekonomik krizden muzdarip emekçi kitleleri bölmek için, siyasetin merkezine din, mezhep, etnik kimlik ve yaşam tarzı konularını çekmek, bir laiklik-şeriat ikiliği yaratmak istediği açıktır. 

AKP ve istibdad cephesinin kadın düşmanı politikaları ortadadır. Bu kadın düşmanlığının hakkını arayan kadın işçiyi yerlerde sürükleyen istibdad polisleri üzerinden değil Gülşen üzerinden tartışılması elbette ki AKP’nin bir tercihidir. İktidarın İstanbul sözleşmesinden çıkmasıyla kadına yönelik şiddette 6284 sayılı kanunun gereğini yapmakta hep ayak diremiş olan karakollar, artık çok daha aktif biçimde erkek şiddetine kol kanat germeye başlamışken ve bu farklı hayat tarzlarından emekçi ve yoksul kadınları en çok etkiliyorken, istibdadın meseleyi hayat tarzına çekerek, tepkiyi saptırmayı, kadınların bir bölümüne de kendi safına çekmeyi istediği çok açıktır.  

AKP bunu ilk defa yapmıyor. Dahası düzen muhalefeti de daha önce defalarca olduğu gibi AKP’nin bu politikasına gönüllü şekilde eşlik ediyor. Toplumun iş ve aş ekseninde sınıfsal olarak kutuplaşması istibdad cephesi kadar burjuva partilerinden müteşekkil düzen muhalefetini de korkutuyor. Örneğin Kılıçdaroğlu halk ekonomik kriz dolayısıyla öfkeye kapıldığında “sokağa çıkmayın ve seçimi bekleyin” derken son dönemde valiliklerin konser yasaklama kararlarına karşı “AKP’nin değil devletin valisi olun konser yasaklamaya devam ederseniz milyonları karşınızda bulursunuz” gibi iddialı çıkışlar yapmaktadır.  

Dolayısıyla Gülşen’in uğradığı gadre karşı çıkmak, onun derhal serbest bırakılmasını savunmak, hayat tarzını, şarkıcılığını, sahne şovlarını beğenen, beğenmeyen, sarf ettiği sözleri mazur gören ya da görmeyen herkes için bir gerekliliktir. Çünkü Gülşen’i hapse tıkan irade tüm emekçi halka zincir vuran istibdadın iradesidir. Ancak bu Gülşen’i bir politik mücadele figürü olarak benimsemeyi gerektirmez. Çünkü bu politika da istibdadın iradesine teslim olmak anlamına gelir. Kadınlar, istibdadın kadın düşmanı politikalarına karşı haklarına sahip çıkmak ve dahası canlarını korumak için birleşmeli ve mücadele etmelidir. Bu mücadelenin esas öznesi ve öncü gücü her zaman olduğu gibi emekçi kadınlar olacaktır. İstibdada karşı hürriyet mücadelesi ise toplumun hayat tarzı ve kimlikler temelinde değil sınıfsal bir ayrışmasını gerektirir. Yani yüzde 50’lerin çarpıştığı bir saflaşma değil sömürücü yüzde 1’e karşı yüzde 99’un birleşmesi şarttır. İstibdad saldıracak biz direneceğiz! Onlar bölecek biz birleştireceğiz!