Emekçi kadınlara iş yok, iş varsa geçinebilecek ücret yok, kreş hiç yok

Emekçi kadınlara iş yok, iş varsa geçinebilecek ücret yok, kreş hiç yok

Aile yılı ilan edilen, ekonomi toparlanacak, istihdam artacak denilen 2025’in ilk dokuz ayı, emekçi kadınlar için hiç de öyle pembe tablolarda çizildiği gibi yaşanmadı. DİSK-AR’ın son verilerine göre Türkiye’de geniş tanımlı işsizlik %29,6, kadınlarda bu oran %39,4. Yani Türkiye’de her üç kişiden biri işsizken, kadınlarda bu oran neredeyse her iki kişiden biri düzeyinde. Kadın istihdam oranı ise sadece %32. İş bulabilenlerin yarısından fazlası ise güvencesiz, kayıt dışı ya da yarı zamanlı işlerde çalışıyor. Yine DİSK-AR’ın verileri gösteriyor; çalışma çağındaki 33,5 milyon kadından sadece 6,6 milyonu kayıtlı ve tam zamanlı istihdamda.

Türkiye bir asgari ücretliler ülkesi. Asgari ücret kapsamında yani asgari ücretin yüzde 10 fazlası ve altında çalışanların oranı %48,9 iken kadınlarda bu oran %58,4. Asgari ücret zaten çoktan açlık sınırının altına inmiş durumda. Türk-İş’in Eylül’de açıkladığı rakamlara göre açlık sınırı 27 bin 970 lira, yoksulluk sınırı ise 91 bin 109 lira. Yani bu ülkede dört kişilik bir ailenin her bir ferdi asgari ücretle çalışsa bile haneyi yoksulluk sınırından çıkarmaya yetmiyor. Kadınların çoğu açlık sınırının bile altında çalışıyor. Yaklaşık 2 milyon kadın asgari ücrete bile erişemiyor.

Asgari ücret açlık sınırının bile altında çalışmakken, asgari ücret üzerindeki ücretlerde de kadınlar için daha iyi şartlar yok. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 2019’da kadın işçilerin erkeklerden daha düşük ücretlere mahkûm edilmelerine dikkat çekmek için 18 Eylül’ü Eşit Ücret Günü ilan etmişti. Bu yıl bu kapsamda açıklanan ILO rakamlarına göre dünya genelinde erkeklerin 9 ay çalışarak aldığı ücreti kadınlar ancak bir yıl çalışarak alabiliyor. Yani kadınların erkeklerle aynı ücrete ulaşması için üç ay daha fazla çalışmaları gerekiyor. Bu eşitsizlik Türkiye’de de her geçen yıl artmaya devam ediyor. TÜİK’in Gelir Dağılımı İstatistiklerine göre 2013 yılında erkeklerle kadınlar arasındaki gelir farkı %21 iken, 2023’te bu oran %27’ye çıkmış.

Cinsiyete dayalı bu ücret eşitsizliklerinin en önemli sebeplerinden birisi de kadınlara yüklenen bakım sorumluluğu. Yani bu erkek egemen kapitalist düzende çocuk, hasta, yaşlı bakımının tümüyle kadınların omuzlarına yüklenmesi. Bakım yükü hem kadınları işgücünün dışında bırakarak kadın işsizliğinin artmasına hem de iş bulabildikleri durumlarda da daha düşük ücretlere çalışmalarına neden oluyor. Konuya sadece nüfus artış hızı penceresinden bakarak, hasta ve yaşlıların bakımı kısmını görmezden gelerek Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği Temmuz ayında kamu kurum ve kuruluşlarına kreş ve çocuk bakımevlerinin kapasitelerinin ve sayılarının artırılmasına yönelik çalışmalara önem verilmesi gerektiğini bildirdi. Ortada kadınların omuzlarında her gün artan, krizle, yoksullukla, işsizlikle derinleşen soruna devletin yanıtı hâlâ bir genelge düzeyinde. Ortada yeni kreşler, artan kapasiteler değil, adeta bir niyet mektubu var, binlerce mahallede bir tek kamu kreşi yok. Var olanlar özel işletmelere teslim edilmiş durumda. Ortalama bir özel kreşin ücreti aylık en az 10 bin lira. Yani bir kadının maaşının yarısı, bazen tamamı çocuğun bakımına gidiyor. Kadınlar, çalışmakla çalışmamak arasında sıkışıyor, üretimin dışına itiliyor.  

Mahallelerde devlet kreşleri, bakım evleri elbette hem kapasite hem sayı hem de nitelik olarak artmalı. Ama sermayenin ölü taklidi yaparak yasal zorunlulukları bile yerine getirmeyip bu işten kendini sıyırmasına da izin vermeden. 150’den fazla kadın çalışanı olan işyerlerinde kreş açmak yasal zorunluluk. Ama patronlar bu zorunluluktan ya kadın işçi sayısını azaltarak kaçıyor ya da “kreş yardımı” adı altında bir günlük kreş parasına bile yetmeyecek tutarlar ödeyerek kurtulmaya çalışıyor. Yargıtay’ın kreş yardımının kreşin yerini tutmayacağı yönünde emsal kararları var. Ama patronlar kârını korumak için hukuk tanımıyor, devlet görmezden geliyor ve sonuçta faturayı yine kadınlar ödüyor.

Her gün biraz daha kabaran faturayı ödemek de artan eşitsizliklerin altında ezilmek de kader değil. İşçi kadınlar, erkeklerin dokuz ayda kazandığını on iki ayda kazanmak zorunda kalıyorsa, o fark üç aylık ücret değil, yüzlerce yıllık eşitsizliğin sonucu. Erkek egemen kapitalist düzen bu eşitsizliği derinleştiriyorsa, tersine çevirmek için de yol belli: Bu sermaye düzenine ve erkek egemenliğine karşı mücadele! O fark kapanana kadar emekçi kadınlar sadece çalışmaya, üretmeye değil, mücadeleye de devam edecek! Çalışmak isteyen her kadına iş için! Her işyerine kreş için! Eşit işe eşit ücret için!

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ekim 2025 tarihli 193. sayısında yayınlanmıştır.