Her eve bir Ahmet Şık kitabı!
Gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın Ergenekon davasında tutuklanması ve Şık’ın yayınlanmamış kitabı etrafında gelişen olaylar, insanın hayalgücünün sınırlarını zorlayan bir nitelik kazanıyor. Gazetecilerin mafya mensuplarına benzer bir muamele görmesi ve tam bir yargısız cezalandırma işlevini taşıyan tutuklama uygulaması alışıldık şeyler haline geldi. Ama bu sefer sorun çok daha ileriye gidiyor: Polis, Türkiye ve belki de dünya tarihinde örneği görülmemiş bir uygulamayla, henüz matbaaya dahi gitmemiş, elektronik halde bulunan bir kitaba mahkeme kararıyla el koyuyor. Bununla da yetinmeyerek kitabı “görüldüğü her yerde ezme” telaşına girerek bulunduğu bütün bilgisayarlardan siliyor.
Ergenekon davasının önde gelen savcısı Zekeriya Öz ise, tutuklama karşısında doğan kamuoyu tepkisi karşısında, Devrimci İşçi Partisi’nin “İkinci Ergenekon Dönemine Hayır!” başlığıyla yayınladığı bildirideki nitelemesi ile söylersek, bir “muhtıra” yayınladı. Bu muhtıranın bir özelliği, savcının, kendini savunmak için, sadece on gün sonra yalanlanacak bir şeyi iddia etmekten utanmamasıydı. Öz, bildirisinde şöyle diyordu: “Yürütülmekte olan soruşturma, bir kısım basın mensubunun gazetecilik görevleri, yazdıkları, yazacakları yazılar, kitapları ve ileri sürdükleri görüşlerle ilgili olmayıp...” Oysa, çok kısa süre içinde soruşturmanın doğrudan doğruya “zanlı”ların “yazdıkları, yazacakları” kitaplar ile ilgili olduğu ortaya çıkmıştır.
Savcı Öz bildirisinde aynı zamanda ağır bir tehdit de savuruyordu: “Bu istikametteki yayınlar tarafımızca özenle izlenmekte, hassasiyetle değerlendirilmektedir.” Bununla tutarlı olarak Şık’ın kitabı ile ilgili mahkeme kararı, polis içinde cemaatin varlığı ile ilgili her türlü yayını yasaklayabilecek bir hüküm de içeriyor; mahkeme kararı ayrıca Şık’ın yayınlanmamış kitabı konusunda kendi taleplerine uygun davranmayanları “terör örgütüne yardım etmek”le suçluyordu. Bunun cezasının ise Silivri’de uzun bir tutukluluk olduğunu artık herkes biliyor.
Kısacası, Şener ve Şık’a uygun görülen muamele basın ve genel olarak düşünce özgürlüklerine dehşet verici bir darbe niteliğini taşıyor. Bu muamele, bunun yanı sıra, Ergenekon davasını sulandırmayı ve Veli Küçük ve benzerlerinin kamu vicdanında mahkûm edilmesini zorlaştırma başarısını gösteriyor!
Ama halk bu vahim uygulamaya cevabını verdi. Kitabın internette dolaşmaya başlamasıyla birlikte, şimdi hemen hemen her evde Ahmet Şık’ın kitabından bir tane var!
Liberallerin sefaleti
Cemaatin polis gücü içindeki örgütlenmesi bu düzeye ulaşıp hukuk yeni bir “derin devlet” oluşumu tarafından “esnetilmeye” başlayınca, AKP’nin peşine takılmış liberallerin bir bölümü, örneğin Ahmet Altan ve Murat Belge gibileri bile, “ileri demokrasi”den kuşku duymaya başladılar. Ama Taraf gazetesinde Tayyip Erdoğan’ın fedailiğini yapan daha genç yazarlar yüzleri kızarmadan bu gelişmeleri bile savunmakta ısrar ediyorlar. Bunların bazıları, 1933’te Kâzım Karabekir’in kitabına da matbaada basılırken el konulduğunu ileri sürerek, karşı tarafa bu tür şeyleri siz de yaptınız demeye getiriyor. Liberallerin yerden yere vurduğu tek parti diktatörlüğü döneminde yapılan şeylerin “ileri demokrasi”nin uygulamaları için bir gerekçe oluşturamayacağı anlaşılan akıllarına gelmiyor! Bazıları ise Şık’ın kitabının yayınlanmasının yasaklanmasının sansür anlamına gelmeyeceğini, çünkü kitabın iddianamenin eki olarak “yayınlanacağını” (ciddi ciddi!) söylüyorlar. Liberalizm iktidarın paçasına yapışarak alçalmaya devam ediyor!
İkinci Ergenekon’a fren!
Savcı Zekeriya Öz’ün görevinden alınması ve terfi yoluyla kızağa çekilmesi, hükümetin emniyetteki Fethullah Gülen cemaatinin saldırgan politikasına karşı frene basması anlamını taşıyor. Ergenekon davasının en önemli savcısı olan Öz, son dönemde özellikle Nedim Şener ve Ahmet Şık’a ilişkin uygulamaları ile çok yaygın bir tepki yaratmış, Ahmet Altan’dan Murat Belge’ye AKP taraftarı bir dizi liberali bile yabancılaştırmıştı. Bu bakımdan, Öz’ün başına gelen, Şener ve Şık’ın tutuklanmasının hemen ardından İstanbul Emniyeti’nin İstihbarat Müdürlüğü görevinden alınan Ali Fuat Yılmazer ile ortak bir kaderi simgeliyor.
Savcı Öz’ün özellikle Ahmet Şık’ın polisteki Gülenci örgütlenmeyi deşifre eden kitabının gün yüzünü görmemesi için inanılmaz çabalara girişmiş olması, meselenin cemaat örgütlenmesiyle ilgili olduğunu neredeyse tartışmasız biçimde ortaya koyuyor. AKP, DİP’in bildirisinde “İkinci Ergenekon” olarak nitelenen örgütlenmeye bütünüyle kayıtsız kalmaya, muhtemelen kendisini çeşitli düzeylerde yıpratmaya başladığı için daha fazla göz yumamamıştır.
Bu adımın önemi büyüktür. Şimdi cemaatin bu atağa nasıl tepki vereceğini dikkatle izlemek gerekir.