MESS düzeni budur: 8 Mart’ta çiçek dağıtır, süt iznine göz diker!

MESS düzeni budur: 8 Mart’ta çiçek dağıtır, süt iznine göz diker!

2025 yılı kapanıyor. Kürsülerden şatafatlı sözlerle “Aile Yılı” ilan edilen 2025 yılı… Sermayenin istibdadı bu kapsamda aileyi güçlendirmekten, nüfus artış hızını desteklemek için doğum teşviklerinden, sosyal ve ekonomik desteklerden bahsetti. Sözde kadınların sorunlarını gözeten politikalar izliyormuş gibi kendisini göstermeye çalıştı. Ama yılı kapatırken “Aile Yılı”nın gösterdiği gerçekler başka: Emekçi kadınlar için artan yoksulluk, fabrikada emeğinin daha değersiz hale gelmesi, evdeki emeğinin daha görünmez olması, bakım yükünün katlanması, şiddete maruz kalan ve kadın cinayetlerinde yaşamını yitiren kadınlar…

İktidarın sözcüleri yine işlerini yaptılar tabii. “1,5 milyon kadını istihdama kazandırdık” diyorlar. Evet, 1,5 milyon kadın “Aile Yılı”nda emekçi ailesi açlıkla terbiye edildiği için, geçinemediği için işgücüne katıldı. Esas soru ise şu: Bu 1,5 milyon kadın ne tür işlerde, hangi şartlarda istihdam edildi? Cevap belli: düşük ücretlerle, güvencesiz, yarı zamanlı, esneklik adı altında kuralsızlığın hâkim olduğu işlerde.

Tüm bunlar ortadayken kadın emeğine yönelik saldırının bir cephesi de metal işkolunun en büyük toplu iş sözleşmesi masası oldu. Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS), yaklaşık 150 bin işçiyi kapsayan grup TİS görüşmelerinde kadın işçilerin günlük bir buçuk saatlik süt iznini birleştirerek haftada bir tam gün izin kullanmasını sağlayan maddenin sözleşmeden çıkarılmasını talep etti. Sözleşmeye bir gün refakatçi izni eklenmesi talebini reddetti. İşyerinde şiddet ve tacizi önlemek için Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun bu konuda temel bir çerçeve sunan 190 sayılı sözleşmesinin referans alınması talebini de yine MESS kabul etmedi. Kim bu MESS fabrikaları? Arçelik’ler Ford’lar, Mercedes’ler, Bosch’lar… Yıllardır 8 Mart’larda pembe kurdelelerle, sosyal medya iletişimleriyle, “HeForShe gönüllüsüyüz”, “cam tavanları birlikte kırıyoruz”, “kadına yönelik şiddete sıfır tolerans” kampanyalarıyla ortalıkta poz kesiyorlar. Bazıları kendini kaptırıp 8 Mart’ı, Dünya Emekçi Kadınlar Günü diye kutlamaya bile kalkıyor. Yılda bir gün fabrikalara, işyerlerine mor balon asıp, çalışan kadınlara çiçek dağıtıp sosyal medyada cinsiyet eşitliği dersi verenlerle bugün süt iznine göz dikenler aynı şirketler! “Şiddete sıfır tolerans” diye boy boy reklam yapanlar, otellerin konferans salonlarında konuşmalar yapanlarla ILO 190’ı reddedenler aynı şirketler! Kadın mühendisliği teşvik ediyoruz diye afişler bastırıp, “İşin cinsiyeti yok, kadınların yapamayacağı iş yok!” diye reklam filmi çekenlerle hafif işlerde çalışabilir raporu alan işçi patronun önerdiği işi kabul etmezse ihbar tazminatını vermeden kapının önüne koyabileyim isteyen aynı patronlar! Ama bu tutarsızlık değil, ikiyüzlülük değil, bu MESS düzeninin ta kendisi, sermayenin çıkarlarını her şeyin üzerinde tutan kapitalist sistemin gerçeği. Sorun kadınların ilerlemesinin önünde görünmez cam tavanlar değil, patronların işçilerin haklarını gasbetmeye yönelik dayatmaları. Sorun eşitlik maskelerinin ardında kadın erkek ayırt etmeksizin bütün işçileri aşağıda gören, hor gören erkek egemen kapitalist düzen.

Gece uykusuz kalan, sabah vardiyasına yetişmeye çalışan, çocuğunu kime bırakacağını bilemeyen bir işçi kadın için süt iznini toplu olarak bir gün kullanmak bu kapsamdaki hakların en kritik olanlarından birisidir. Süt iznini birleştirerek kullanmak, çoğu zaman çalışmaya devam etmesini sağlayan koşullardan biri olabilir. Bunun ortadan kaldırılması kadınların sendikalı, güvenceli, sürekli işlerin dışına itilmesine sebep olacaktır. Bu nedenle MESS patronlarının süt iznine saldırısı sadece MESS grup sözleşmesi kapsamındaki fabrikalarda çalışan işçileri ilgilendiren tek bir madde olarak da görülmemelidir. Orta Vadeli Program’ın zehirli sözcüklerinden “güvenceli esneklik” tabirinin kadınların işgücüne katılımı bağlamında zikredilmesinden ayrı düşünülmemelidir. Sermaye, Orta Vadeli Program’la birlikte emekçi kadınları tümüyle esnek, geçici, düzensiz ve güvencesiz işlere ve düşük ücretlere mahkûm etme hazırlığı yapıyor. İşçi sınıfına topyekûn bir saldırıya hazırlanıyor. Bu bağlamda MESS patronlarının süt iznine göz dikmesini, bu topyekûn savaşın bir muharebesi olarak görmek gerekir. MESS grup sözleşmesi görüşmesi ile yakın zamanlarda doğum izni konusunda yeni yasal düzenlemelerin planlandığı iddialarının basına yansıması da muhtemelen bir tesadüf değildir. İddialardan birisi de işçi ve kamu emekçisi kadınlar arasındaki süt izni kullanımındaki eşitsizliklerin giderileceği şeklindeydi. İktidar vitrini parlatırken gerçek planlarını Orta Vadeli Program’a koyuyor. MESS patronları da programdan önce sahada programın testini yapmaya hazırlanıyor.

Ama bu hikâyenin başka bir yüzü daha var: Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu şubede örgütlü Chen Solar fabrikasında imzalanan sözleşmede kadın işçiye doğum sonrası kendi talebi doğrultusunda bir yıla kadar sabit gündüz vardiyasında çalışma hakkı tanınmış durumda. Yani sadece süt iznini gasbetmeye çalışanlar yok, diğer yanda da kadın işçinin hayatını gerçekten kolaylaştıracak maddeleri sözleşmeye yazdıranlar var. Nasıl yapıyor bunu? Birliği ile, örgütlü gücü ile, patronun karşısına “İşgal, grev, direniş” parolası ile çıkarak! Sermayenin uydurması cam tavanlarla işimiz yok, onlar nasıl kırılır bizi ilgilendirmez. Ama şunu iyi biliyoruz: Süt iznini savunmanın da emekçi kadınlara dayatılan çemberi kırmanın da yolu aynıdır. Parolası yine işgal, grev, direniş olacaktır. Hem MESS muharebesinde hem sermayenin Orta Vadeli Program denen topyekûn taarruzunda. Emekçi kadınlar bu parolaya sahip çıkalım, mücadelenin önüne düşelim. Haklarımız için, 2026’yı büyük işçi sınıfı ailesinin yılı yapmak için!

  Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2025 tarihli 195. sayısında yayınlanmıştır.