Yaklaşan bölgesel savaşta Siyonistlerin, emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin karşısında, Filistin’in ve Batı Asya’nın tüm emekçi halklarının yanında olalım!

Yaklaşan bölgesel savaşta Siyonistlerin, emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin karşısında, Filistin’in ve Batı Asya’nın tüm emekçi halklarının yanında olalım!

Ekim ayında yürürlüğe giren Trump imzalı ateşkes, İsrail’in her gün yüzlerce Filistinliyi katlederek sürdürdüğü soykırımı yavaşlatmış olabilir. Fakat ateşkes, ne Filistin’in Siyonistlerce işgali ne bölgede emperyalizmin çıkarları doğrultusunda yürütülmeye çalışılan dönüşüm ne de bu ikisinin bir parçası olarak yaklaşmakta olan bölgesel savaş konularına köklü bir değişiklik getirdi. Trump, tahayyül ettiği Batı Asya’yı (Ortadoğu) Netanyahu ile el birliği içinde şekillendirmeye devam ediyor. Türkiye’deki istibdad rejiminin de desteğini alan bu girişim, Filistin devletinin kurulmasına dair hiçbir güvence içermiyor, Trump başkanlığında bir geçiş yönetimi ve bir askerî gücün Gazze’ye yerleşmesini öngörüyor. Direniş örgütlerinin sert tepki gösterdiği plan, adeta Filistin’de Siyonist işgalin sürmesinin teminatı gibi. Üstelik oluşturulacak yapıların görevleri arasında “insan hareketliliğinin düzenlenmesi” de var. Yani, etnik arındırmanın hızlanarak devam edeceği sır değil. Diğer yandan, Filistinlilerin silahlarını nasıl ve hangi aşamada bırakacakları konuşuladursun, İsrail Gazze’de canının istediği gibi, türlü bahaneler ileri sürerek yeni saldırılarla ve yardım girişlerini zorlaştırarak insan öldürmeye devam ediyor.

ABD’nin planı ve önündeki engeller

ABD emperyalizminin Trump önderliğindeki planı, merkezinde İsrail’in olduğu, etrafında İbrahimî anlaşmalar ya da başka tür “hizalanmalarla” bir araya gelmiş geniş bir Batı Asya, Kuzey Afrika, Kafkaslar ve (son olarak da) Orta Asya koalisyonu. Bu güçlerin bir araya gelme sebebi Filistin meselesinin bir şekilde ayak bağı olmaktan çıkarılması, ardından bölgenin önce İran’dan ama hemen ardından da Rusya ve Çin’den temizlenmesi. Çin’in Kuşak ve Yol projesinin bölgedeki mevzilenmesinin engellenmesi, İran’da rejim değişikliği veya en azından İran’ın nükleer teknolojiden kesin bir şekilde mahrum bırakılmasını temin etmek. Bu arada hizaya giren herkese de bazı ödüller veriliyor. Fas’a Batı Sahra meselesinde elini rahatlatan bir BM kararı, Emirliklere istediği ileri teknoloji askerî malzeme vb.

Ama bunların ilerledikleri yolda önemli engeller var. Öncelikle Filistin, yüzbinlere ulaşan kayıplarına karşın Siyonist düşmana teslim olmadı. İsrail’in ateşkes sonrasında yaptığı yüzlerce saldırı da Filistinli mahkumların gerektiğinde idam edilmesini içeren ya da idarî tutukluluk adı verilen uygulamayı 48 topraklarındaki Filistinlilere de yayan düzenlemeleri ilan etmesi de sonucu değiştirmedi. Hatta, Batı Şeria’ya yaptığı baskınların son günlerde dayanılmaz bir hal alması da Filistin halkının ve direniş örgütlerinin direncini kıramadı.

Silahsızlandırılmaya çalışılan İran, henüz nükleer teknoloji sahibi olmaktan vazgeçmedi. Tüm düşmanları nükleer silahlara sahip olan İran’ın sivil nükleer teknolojiye sahip olması da nükleer silah sahibi olması da meşru elbette. Ama bu durum, ABD’nin de İsrail’in de yeniden İran’a saldırmasının zeminini hazırlıyor. Sadece İran değil. Lübnan, Yemen ve Irak’ta konuşlu direniş cephesi güçleri de emperyalizmin bunları silahsızlandırma konusundaki ısrarına karşın silahlarını muhafaza etmekte. İsrail ve ABD bölgesel savaş arayışlarını mutlaka sürdürecekler.

Emperyalizm ve Siyonizm cephesinde toplananlar

İsrail’in yanında ise çok sayıda güç artan bir hızla toplanıyor. 2020’de Trump’ın başlattığı İbrahimî Anlaşmalar furyası, Emirlikler, Bahreyn, Fas ve Sudan’ın İsrail ile yakın ilişkiler tesis etmesi ile sonuçlanmıştı. Suudi Arabistan bunlardan biraz daha dişli bir güç olarak kendisini pazarlamaya çalıştı ve henüz bu kervana katılmadı. Bazıları bunun Filistin’in tanınması şartını ileri sürmesinden kaynaklandığını düşünse de asıl neden Suudi Arabistan’ın ABD’den nükleer teknoloji istemesi. ABD değilse de İsrail şimdilik buna izin vermiyor. Ama bu durum, Muhammed Bin Selman (MBS) idaresindeki bu krallığın bir orta yola ikna edilemeyeceği anlamına gelmiyor. MBS yakın zamanda Beyaz Saray’ı ziyaret etti. Bunun ayrıntılı sonuçlarını yakında öğreneceğiz. 

Diğer taraftan, İsrail ile yan yana gelmenin başka yolları da var. Mısır’da Sisi ve Ürdün’de Kral Abdullah yönetimleri, İsrail ile İbrahimî Anlaşmalar’a gerek kalmayacak denli sıcak ilişkilere sahip. Ürdün ordusu, 12 Gün Savaşı’nda Suudi Arabistan’la birlikte İran füzelerine karşı İsrail’e kalkan olmuştu. Azerbaycan benzer şekilde İsrail’in çok önemli bir müttefiki oldu. Katar, toprakları her türlü diplomatik teamül ve uluslararası hukuk kuralı çiğnenerek İsrail tarafından bombalanmışsa da İsrail’den bir özür bile alamadan tekrar emperyalistlerin yanına geldi. Türkiye’nin başına çöreklenen istibdad rejiminin İsrail karşıtı tüm sözlerine karşın, tüm eylemleri İsrail ile bir ittifaka işaret ediyor. Bunu yakın zamanda ABD’nin Ankara Büyükelçisi Thomas Barrack, “Hazar Denizi’nden Akdeniz’e kadar bir hizalanma göreceksiniz” diyerek de bir kez daha ifade etti.

Barrack’ın bahsettiği “hizalanmanın” bir ucunda Azerbaycan var, hat Türkiye’den geçiyor ve sonunda da herkesi bir sürpriz bekliyor: HTŞ’nin ele geçirdiği Suriye! Bu ülkede yaşananlar o denli ibretlik ki, emekçi halkımıza “devrimci” diye yutturulmaya çalışılan, İngiliz istihbaratı tarafından desteklendikleri bu teşkilatın görevlilerince de itiraf edilmiş bulunan bu kravatlı tekfirciler, İsrail ile uzlaşmak istediklerini neredeyse ağızlarına her mikrofon tutulduğunda söyleme ihtiyacı duyuyorlar.  Oysa yönetimini ele geçirdikleri ülkenin toprakları yıllardır İsrail işgali altında olduğu gibi, İsrail Esad’ın gidişinden sonra Lübnan ve Suriye’ye hâkim, Şam’a yakın bir nokta olan Şeyh Dağı’na da yerleşti, bu konuda HTŞ’den çıt yok. Gerçi HTŞ’nin bir yandan da ABD emperyalizmine Şam yakınlarında bir üs vereceği de konuşuluyor. Dahası Kasım ayı ortalarında Tom Barrack çıkıp HTŞ ile Hamas ve Hizbullah’ı savaştıracaklarını söylüyor, tekfircilerden teki bile çıkıp “bu ifadeler yalandır” demiyor.

Yeni bir gelişme, Siyonist-emperyalist virüsün yakın zamanda Orta Asya’ya sıçraması oldu. Kasım’da Beyaz Saray’da bölge liderlerini bir araya getiren bir Orta Asya zirvesi gerçekleşti. Sürpriz biçimde aynı toplantıda Kazakistan’ın da İbrahimî Anlaşmalar’a gireceği duyuruldu. Böylelikle bir kez daha, bu anlaşmaların sadece bir İsrail ile uzlaşı anlaşması olmadığı, İran, Rusya ve Çin’e karşı emperyalizmin ve Siyonizmin büyük stratejisinin bir parçası olduğu görüldü.

Rusya’nın pozisyonu

Rusya ve Çin ikilisinin emperyalizme karşı zayıf karnının bunların önderlikleri olduğunu her fırsatta zikrediyoruz. Bu ikiliden Putin’in oportünizminin bir ayağı doğrudan bölge siyasetine bastığı için burada özel olarak ele alınmayı hak ediyor. Zira Rusya güney Suriye’ye (İsrail’in de onayı ile) yerleşerek kontrol noktaları kurmayı, böylelikle İsrail için bir tampon bölge çalışmasına girişmeyi planlıyor. Karşılığında oligarklarının şirketlerinin Suriye’deki ayrıcalıkları devam edecek, askerî anlaşmalar ve Suriye parasının Rusya’da basımı sürecek.

Acil görevler

İsrail karşısında güvenebileceğimiz tek güç, emekçi halkımızın, işçi sınıfının gücüdür. Onu bir araya getirecek olan ise daha fazla örgütlülük, işyerlerimizden sendikalarımıza, oradan siyasi partilerimize ve enternasyonal birliklerimize varana dek Siyonizme karşı savaşır gibi örgütlenmektir. Düşmanlarımız önce bölgesel sonra da dünya çapında bir savaşa hazırlık için hizaya giriyor. Biz de safları sıklaştıralım. Yaklaşan bölgesel savaşta Siyonistlerin, emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin karşısında, Filistin’in ve Batı Asya’nın tüm emekçi halklarının yanında olalım.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2025 tarihli 195. sayısında yayınlanmıştır.