Şiddet, katliam kader değil! Emekçi kadınların mücadelesi değiştirecek!

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü tüm dünya kadınları için önemi büyük bir gün. Tıpkı kadınların yaşamak için verdiği her mücadele dolu gün gibi 25 Kasım da mücadeleyle yazılmış bir tarih. Günümüzden 65 yıl önce, 1931’den 1960 yılına kadar Dominik Cumhuriyeti’ni yöneten Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden Clandestina hareketinin öncülerinden Patria, Minerva ve Maria Mirabel adındaki 3 kız kardeşin, diktatörlük askerlerince vahşice katledildiği tarihtir 25 Kasım. Mirabel kardeşleri vahşice katlettikten sonra ölümlerine “kaza” diyen diktatörlük, bir yıl sonra tarihin çöplüğüne gömüldü. Fakat Mirabel kardeşlerin mücadelesi tüm dünyada bir simge oldu ve yaşamaya devam ediyor. 1980 yılında toplanan Kolombiyalı Kadınlar Kurultayı’nda, 25 Kasım günü Mirabel kardeşlerin mücadelesinin anısına Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü ilan edildi. O tarihten bu yana 25 Kasım, tüm dünyadan kadınların meydanlarda mücadelelerini haykırdıkları; şiddetsiz, sömürüsüz, eşit bir yaşam isteklerini tek bir ağızdan dile getirdikleri gün oldu. Çünkü erkek egemen kapitalist sistemin, yaşam hakkını çok gördüğü ne ilk ne de son kadın oldu Mirabel kardeşler.

Ayrımcılık devlet politikalarıyla yeniden üretiliyor

Türkiye’de 2025 yılının ilk on ayında 384 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Hem de iktidarın yılın başında “müjdelediği” aile yılı olan 2025 yılında. Sene başında ilan edilen, önümüzdeki on yıl uygulanacak olan bu politikanın önüne koyduğu hedefler, kadınların maruz kaldığı eşitsizliği daha da derinleştirecek şekilde özenle seçilmiş. “Aile yılı” politikası ile nüfusun azalmasının önüne geçmek; esnek, güvencesiz çalışma ile patronların ekmeğine yağ sürmek isteyen iktidar kendince önüne kârlı bir hedef koyduğunu düşünüyor.

Öncelikle kadın; kadın olarak değil, aile, eş vasıfları ile varsayılıyor. Mevcut ekonomik krizin, kadınların eve kapanmasına imkân vermediğini bildiklerinden projede “yeni nesil çalışma” süsüyle kadınların esnek, düşük ücretle ve güvencesiz çalışması tasarlanıyor. Projeye ek olarak, kamusal hizmet olarak sunulması gereken çocuk, yaşlı, hasta bakımı gibi işler de kadınların omuzlarına yükleniyor. Devlet eliyle teşvik edilen politikalar, eşitsizliklerle mücadele eden kadınların üretime katılmasını, ekonomik bağımsızlığını elde etmesini engelliyor ve nihayetinde kadını eve hapsediyor. Evler ise kadınların güvenilir alanları değil. Evler kadınlar için her türden şiddetin yeniden üretildiği yerler. Bugün Türkiye’de kadınlar en çok aile üyesi erkek tarafından “evinde” şiddete maruz kalıyor, dahası öldürülüyor. Kadınların hapsedilmeye çalışıldığı evler, hayattan koparıldıkları yerlere dönüşüyor.

Kadınlara yönelen her türlü şiddetle mücadele etmesi, şiddeti engelleyecek yeni uygulamalar yapması gereken devlet; ayrımcı politikalarıyla şiddeti körüklüyor, şiddet gösterene uyguladığı cezasızlık politikasıyla şiddetin boyut atlamasına olanak sağlıyor. İnfaz yasası bu cezasızlık politikasının en güncel, en yakıcı örneklerinden sadece biri. 10. Yargı Paketi ile birlikte yapılan af düzenlemesiyle devlet, failin adeta sırtını sıvazlıyor. Adli sicil kayıtları şiddet geçmişi ile dolmuş taşmış kişiler, iyi hâl-haksız tahrik indirimleri alarak salıverildiklerinde ilk önce kadınları hedef alıyor. Sayısız kadın cinayeti bu örneklerle dolu.

Kadınlar şiddete, tacize, tecavüze maruz kaldığında devletin kolluğunu yanında değil karşısında buluyor. Şiddete karşı kadını koruması, yasaları uygulaması gereken kolluk, şiddet gören kadını evine göndermek, eşiyle barıştırmak için adeta arabuluculuk görevine soyunuyor. Kadınlar aldıkları tedbir kararlarına, failleri şikayet etmelerine rağmen öldürülüyor. 2025 yılı başından Kasım ayına kadar 12 kadın, haklarında uzaklaştırma kararı olan erkekler tarafından öldürüldü. Kadınlar, Yargı Paketi’ne yönelik yaptıkları protestolarda, 25 Kasım, 8 Mart eylemlerinde meydanlara çıktıklarında karşılarında devletin kolluğunu buluyor. Fakat aynı kadınlar, sokak ortasında şiddet gördüğünde yanlarında kendini koruyan kolluğu göremiyor.

Yukarıda örneklerini saydığımız bu uygulamalar birer münferit olay değil, tepeden tırnağa örgütlü erkek egemen kapitalist sistemin politikalarının sonuçları. Kadınlar, bu sisteme karşı bulunduğu her yerde kelimenin tam anlamıyla yaşam savaşı veriyor. Erkek egemen kapitalist sistem, her gün yeniden ürettiği kadın düşmanı politikalarla kadının emeğini ucuzlaştırıyor; canına, hayatına, kararlarına kast ediyor.

Nasıl ki karşımızda politikasıyla, yargı sistemiyle baştan aşağı örgütlenmiş bir sistem varsa biz de bu sisteme karşı tek başımıza mücadele veremeyiz. Bulunduğumuz her alanı, hayatlarımızı korumak, yaşamımız hakkında karar veren olmak için mücadele alanına çevirmek zorundayız. Bugün devlet bizim haklarımızı, yaşamlarımızı koruyamıyorsa bunu yapacak olan bizleriz. Kadınlara yönelik şiddete karşı caydırıcı cezaların uygulanmasını sağlamak için örgütlenmeli, bir kız kardeşimiz daha eksilmesin istiyorsak şiddeti şiddet anında savuşturacak öz savunma örgütlenmelerini kurmalıyız. Üstelik bu da yetmez! Öz savunmanın bir hak olması ve öz savunma yapan kadınların yargılanmaması için mücadeleyi büyütmeliyiz.

Bu sistem bütün eşitsizliği kadınlara en ağır biçimiyle dayatıyorsa emekçi kadınlar da mücadelede daha da öne çıkarak erkek egemen kapitalist sistemden hesap sormalıdır. Ancak bu mücadeleyle kadınlar işini, aşını büyütebilir ve hayatlarını kazanabilir.

            •          Erkek egemen kapitalist şiddete karşı emekçi kadınlar en öne!

            •          Sömürüye karşı emekçi kadınlar en öne!

            •          Şiddete karşı öz savunma örgütlenmeleri kuralım!

            •          Kadın cinayetlerinde iyi hâl ve haksız tahrik indirimlerine son!

            •          Kadına yönelik suçlarda ağırlaştırılmış, caydırıcı cezalar uygulansın!

            •          Kamu kaynakları şiddet gören kadınlar için seferber edilsin!

            •          Yeterli sayıda kriz merkezi ve kadın sığınma evi açılsın!

            •          Şiddet gören, tehdit altındaki tüm kadınlara güvenceli iş!

            •          Korunma ve sığınma talep edenler başta olmak üzere her kadına iş ve sosyal güvence sağlansın!

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Kasım 2025 tarihli 194. sayısında yayınlanmıştır.