İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden bir işçi: Belediyelerde nasıl örgütlenmeliyiz?

Belediyelerde nasıl örgütlenmeliyiz?

Belediyeler, Türkiye’nin en büyük holdinglerinden bile sayıca daha çok işçinin çalıştığı, en büyük işyerleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Belediyeler hem kamu emekçilerinin (memurların), hem iştirak şirketlerine bağlı işçilerin, hem de hizmet alımıyla başka şirket işçilerinin çalıştığı, ayrıca çok fazla iş kolunun olduğu büyük işçi merkezleridir. Haliyle böyle olduğu için de işçilerin örgütlülüğü buralarda çok önemli hale gelmektedir. Belediye başkanları oyla seçilmiş olsalar da ve bu onlara belirli bir temsil gücü verse de sonuçta belediye hizmetleri açısından onlar işçilerin patronu konumundadır. Hangi partiden olursa olsun bu değişmez. Öncelikle sendikal mücadelenin sınıfsal temeli bu noktada berraklaştırılmalıdır. Her nerede bir sendikal mücadele ve örgütlülük varsa bu işçilerin sınıfsal bir mücadelesidir ve belediye hizmetlerinin şirketler eliyle yürütülmesi ve kâr amacı güdülmesi dolayısıyla bu mücadele emeğin sermayeye karşı mücadelesidir.  

Bu mücadelenin en önemli alanlarından birisi belediyelerde sendikal örgütlenmenin sağlanması ve toplu sözleşmeler yapılmasıdır. Mevcut sendikalar kanunu çerçevesinde, belediyelerde birçok farklı iş kolunun bulunması, birçok sendikal örgütlenmenin yapılıyor oluşu, sendikal mücadeleyi küçük parçalara bölmekte, birini diğerinden koparmaktadır. Ayrıca belediyelerde çalışanların çok küçük bir kısmı idari binalarda çalışmaktadır. Büyük bir kısmı da sahada çalışmaktadır ve bu sebeple işçilerin birbiriyle iletişimi de sınırlı hale gelmektedir. Bu durum belediye örgütlenmesinde, fabrika örgütlenmesine nazaran bir dezavantaj oluşturmaktadır.

Bu durumda farklı işkollarında olup, ayrı sendikalarda örgütlü olan işçilerin konfederasyon çatısı altında birbirleriyle olan iletişimi önem kazanmaktadır. Belediyelerde her öncü işçi sadece kendi sendikasının değil konfederasyonunun örgütçüsü olmalıdır. Beraber çalıştığı arkadaşını konfederasyonunun üyesi yapmak için çabalamalıdır. Örgütlenme belediye işçilerinin olduğu her yerde sürdürülmelidir. Bizim açımızdan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde bu DİSK’tir ve her öncü işçi DİSK’in bir neferi olmalıdır.

Ancak DİSK’i örgütlemek, DİSK’in tarihsel prestijine dayanarak işçilere DİSK’li kimliği kazandırmaktan ibaret görülemez. Her işçinin, sınıf bilincini kazanabilmesi sınıf bağımsızlığı temelinde politikaların oluşturulabilmesi şarttır. Bunun için de işçilerin öncelikle talepler temelinde bir araya gelmesi sağlanmalıdır. Zira işçiler sendikalı olsunlar ya da olmasınlar, çalıştıkları birimlerdeki sorunların neler olduğunu çok iyi bilmektedir ve sendikalardan beklentileri bu sorunlara çözüm üretmeleridir. DİSK eğer belediyede örgütlenecekse ve başka sendikalardan işçileri de saflarına kazanacaksa, çözüm önerileri ve iradesi ile farkını göstermek zorundadır.

İşçiler sendikalarla yaşanmış geçmiş deneyimlerine; sendika bürokrasisinin sermayeyle (belediye başkanı ya da temsilcileriyle) olan ilişkisine, diğer toplu sözleşmelerdeki tavrına bakmaktadır. Belediyelerde sendikanın ismiyle, geçmişindeki hatta 70-80’li yıllardaki mücadelenin mirasıyla övünmekle yetinmek ama sınıf mücadelesi tarihine yeni ve güncel kazanımlar yazamamak büyük bir zaaf olarak karşımızda duruyor. Bu durum işçilerin DİSK’li olsa dahi sınıf bilincinin oluşmamasına sebep oluyor. Daha büyük bir tehlike ise DİSK’li sendikaların CHP’li belediyelerinin yönetimiyle sınıf mücadelesine değil sınıf işbirliğine dayanan bir ilişki geliştirmesidir. Sınıf işbirlikçi sendikacılık, işçiyi işverenin ve sermayenin saldırılarına karşı güvensiz bırakmakta ve mücadele zamanı geldiğinde işçilerin ortada kalmasına sebep olmaktadır. Son dönemde birçok CHP’li belediyede yaşanan grevlerin bitiriliş şekli, işten çıkarmalarda sessiz kalınması, doğrudan sendikal sebepli tasfiyelere dahi karşı durulmaması, bazı durumlarda sendika bürokrasisinin belediye ile bu tür tasfiyelerde işbirliği yapması kabul edilemez şeylerdir. 

İşçiler belediyede nasıl örgütlenecek sorusunun cevabını ararken belediyelerin özgün yönlerini gözden kaçırmamak kaydıyla, diğer alanlarda, diğer sendikalarda hatta işçilerin en büyük mücadelesinin sürdüğü, sınıf mücadelesinin ülke tarihine damga vuran metal sektöründeki olumlu örnekleri kendimize yol gösterici olarak benimsemeliyiz. “Sendikaya üye ol, sahip çık ve denetle!” şiarımız her zaman önceliğimiz olarak önümüzde durmaktadır. 

Belediye sendikalarının en büyük ve aşılması gereken sorunlarından birisi sınıf işbirliğine dayanan ve Avrupa Birliği tarafından Türkiye sendikacılığına empoze edilmiş olan sosyal diyalog sendikacılığıdır. Sarı sendika derken biz sadece bir sendikanın geçmişine, adına, konfederasyonuna bakarsak yanılırız. Sarı sendikacılık sermayeyle ilişkisinde, işçinin hakları için sınıf kavgası vermeyi reddeden, sermayeyle ve yönetimle diyalog içinde bulunarak, esas işlevi üyesi olan işçileri sakinleştirmek ve kontrol altında tutmak olan sendikacılıktan bahsediyoruz. Bu konuda sosyalist hareketin tarihinde berrak bir anlayış mevcuttur. Örneğin Trotskiy bu tür sendikacılığı şöyle tanımlıyor: “Eğer bu beyefendiler… burjuvazinin kazancını işçilerin saldırılarından korumaya kalkar; grevlere, ücretlerde artışa, işsizlere yardıma karşı mücadele yürütürlerse, karşımızda sendika değil bir sarı sendika var demektir.” Trotskiy’nin bu sözü son derece açıktır.

Son dönemde Saraçhane eylemleri süresince DİSK’in belediyelerdeki örgütlü gücünü; CHP’nin gücü haline getirmeye çalıştılar. Ekrem İmamoğlu’na yapılanlar haksız, hukuksuz ve gayrimeşru olsa da DİSK’in alacağı tutumda sınıf bağımsızlığının korunması önemliydi. Belediye işçileri açısından CHP, işveren konumundadır. Ayrıca genel siyaseti ve sınıf karakteri açısından bu parti bir patron partisidir. Burjuvazinin çıkarları söz konusu olduğunda işçileri asla düşünmezler. Belediye grevlerinde bunu gördük. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in maaşlarını alamayan İZELMAN ve İZENERJİ işçilerine sizleri not ettik demesi daha bu yılın içinde yaşanmıştır. Dahası ülkeye dair izledikleri politikalarda da patron sınıfının çıkarlarına öncelik vermektedirler. Bugün CHP İngiliz Mehmet’in işçi düşmanı Orta Vadeli Programı’na karşı değildir çünkü bu programın maddeleri daha önce CHP’nin öncülüğündeki Millet İttifakı’nın ekonomi programında da vardır. CHP’nin İngiliz Mehmet’e eleştirisi siyasi amaçlarla programdan sapması dolayısıyladır.  

Belediye işçilerini, birisinin gelip iktidarın motor gücü, başkasının gelip iktidara karşı hazır iş gücü gibi değerlendirmesine karşı işçiler; belediye başkanının partisinden bağımsız olarak, sınıfsal talepler etrafında birleşmeli ve sendika bürokrasisini de bu talepler doğrultusunda baskı altında alarak örgütlenmelidirler. Aynı belediyede birden fazla sendika örgütlü olduğu durumda tüm sendikalara üye işçiler arasında sınıfsal talepler etrafında işbirliğinin sağlanması için her türlü olanak kullanılmalıdır. Sendika bürokrasisinin işçileri bölen sendikal rekabetinin yerine işçilerinin taleplerini en iyi şekilde hayata geçirecek bir birleşik işçi cephesi politikası esas alınmalıdır. DİSK’i örgütlerken sendikamızın mücadelede öncü olması ve işçilerin taleplerini en iyi şekilde gerçekleştirecek öneriler yapması bizim esas dayanağımız olmalıdır. Bu anlamda işçilerin taleplerini gerçekleştirmesi farklı sendikalara üye ya da sendikasız işçilerin bir birleşik cephe içinde hareket etmesini gerektiriyorsa bunun öncülüğünü de DİSK yapmalıdır. 

Her nerede bir belediye işçi örgütlenmesi varsa bu örgütlenmeye diğer sendikaya yergilerle, sövgülerle başlamamalıdır. Örgütlenme taleplerin çevresinde başlar. Belediye işçilerinin çoğunluğu için sahip olduğu sosyal ve ekonomik haklarının çoğu kâğıt üzerinde kalmakta ve fiilî olarak gasbedilmektedir. Biz yasalardaki ve toplu sözleşmelerdeki haklarımızı fiilen uygulatarak işe başlamalıyız. Bunun için tüm işçiler birlikte hareket ettiğinde sonuç alabiliriz. DİSK, bu mücadelenin önünü çektiğinde işçinin doğal ve güvenilir adresi olacaktır. Belediye işçisinin örgütlenmesini; belediye başkanının partisinin DİSK’e yakınlığı üzerinden sağlamaya çalışmak sınıf işbirliğidir. DİSK’in CHP’li belediyelerde, AKP’li belediyelerdeki Hak-İş’in konumuna benzer bir konuma düşmesi asla kabul edilemez. DİSK’in belediye yöneticilerinin yönlendirmesinden bağımsız, icazet almadan, sadece ve sadece belediye işçilerinin gücüne güvenerek örgütlenmesi gerekir. 

Sendikalar işçilerle öncelikle işyeri temsilcileri üzerinden bağ kurmaktadır. İşyeri temsilciği çok önemlidir. İşyeri temsilcisi işçi demokrasisi ilkelerine uygun olarak seçilmeli ve öncelikle işçinin taleplerinin temsilcisi olmalıdır. İşyeri temsilcileri, işçileri yönetimin saldırılarına karşı, mobbing haline dönüşen tutanak terörüne karşı koruyabilecek, sendikacılığı ve iş hukukunu sınıf mücadelesinin içinde öğrenmiş olan, önderlik ve liderlik vasıflarına sahip ve en önemlisi de işçinin güvenini kazmış olan kişilerden seçilmelidir. Konulan sandıklar demokrasi şovu olarak değil, gerçekten de temsilciyi seçme amacıyla işçinin önüne getirilmelidir. Seçilen temsilcilerin keyfi bir şekilde sendika merkezi tarafından görevden alınmasının önüne geçilmelidir. 

Biz bu ilkeler doğrultusunda belediyelerde örgütlenmeyi savunuyoruz. Tüm belediye işçilerine de çağrı yapıyoruz. Sendikaya üye olurken talepleriniz çerçevesinde örgütlenin, talepleriniz sendikal mücadelenin temelini oluşturmaktadır, sendikanıza sahip çıkın çünkü sınıfsal olarak biz işçilerin istibdada, baskıya ve sermayenin her türlü saldırısına karşı korunağımız sendikalardır. Sendikalarımız sınıf mücadelemizdeki mevzilerimizdir. Sendikalarımıza sahip çıkmak sorunlara gözümüzü kapatmak anlamına gelmez. Sendikaları denetleyin; sendikaları işçilerin örgütü haline getirmenin de sınıf mücadelesinin bir parçası olduğunu unutmayın!