6 Şubat depremlerinin iki yıllık bilançosu: Düzenin yaşattığı felaket!

6 Şubat 2023’te depremler sarstı sistem yıktı. Sabaha karşı gerçekleşen depremleri felakete dönüştüren kapitalist sistem ve istibdad rejimi oldu. 53 binden fazla insanımız kâr için yapılmış, parayla ve nüfuzla denetimden kaçırılmış, bina adı altındaki çürük beton yığınlarının altında can verdi. İstibdad rejimi, kendi iç kavgaları sebebiyle ilk gün halkı kendi kaderine terk etmişti. 7 Şubat’ta gelen ilk açıklamada Erdoğan “günü geldiğinde şu anda tuttuğumuz defteri de açacağız” diyerek halkı tehdit etmişti. Ardından yardım isteyen depremzedeler hedef gösterildi. Yardım toplayan demokratik kitle örgütleri ve meslek odalarının yardım tırlarına el konuldu. Binlerce insan arama kurtarma faaliyetlerindeki eksiklikler sebebiyle can verdi. İstibdadın tüm kurumların içini boşalttığı, depreme hazır olmadığı görüldü. Kayıpların akıbeti aylarca belirsiz kaldı. Daha sonra cenazelerin DNA örnekleri alınmadan toplu mezarlara gömüldüğü ortaya çıktı.
İstibdad yaşananlara “asrın felaketi” ismini layık gördü ancak eldeki veriler bunun doğru olmadığını kanıtladı. Depremi felaket haline getirenin düzenin kendisi olduğu gözler önüne serildi. Devletin yapması gereken arama kurtarma faaliyetlerini, depremzedeler ve işçiler yaptı. Maden işçileri işten kovulma tehditlerine aldırış etmeden taburlar halinde deprem bölgesine akın etti. Kızılay çadır satarken halk elindekini bölüşüp büyük bir yardım ağı oluşturdu.
Aradan geçen sürede iktidar da muhalefet de kendi çıkarlarının derdinde
İki yıl içerisinde yaşananlar, iktidar ve muhalefet için düzenin ve ticaretin halktan daha önemli olduğunu gösteriyor. Yaptığı binalar depremde yıkılan müteahhitlere, yeni konut ihaleleri verildiği ortaya çıktı. Hatay İskenderun’da yıkılan Cemil Çapar Apartmanının müteahhidi davada, teslim etmesi gereken TOKİ işleri olduğunu söyleyerek tahliyesini talep etti.
Adıyaman’da Kıbrıslı çocukların da aralarında bulunduğu 72 kişinin hayatını kaybettiği İsias Otel davasında binada yapılan değişikliklere ve ihmallere rağmen sanıklardan beşi beraat etti, otel sahibine ise 17 yıl 17 ay hapis cezası verildi. İsias Otel davasında ve karar verilen davaların çoğunda mahkemeler halen “kasten” suçtan ceza vermek yerine hukuken daha hafif olan “taksir” suçundan ceza veriyor. Yıkılan binaların çoğu için hala dava açılmadı. Dosyalara teknik üniversitelerden gelen bilir kişi raporları ölenleri suçlu buluyor. Açılan davalarda istibdadın hakimleri patronları korumak için elinden geleni yapıyor. CHP ve burjuva muhalefeti ise kâr için işlenmiş bu büyük katliamın suç ortağı patron ve müteahhiti saflarında barındırıyor. Bu yüzden de davaları görmezden gelmeyi ve ciddi şekilde takip etmemeyi tercih ediyor.
Sorumlu kamu görevlileri ile ilgili açılan bir dava yok.
Depremden önce, ruhsat verilemeyecek binalara ruhsat verildiği için, deprem anında ve sonrasındaki ihmallerden ötürü binlerce insan can verdi. Ruhsatlar ve ihmaller irdelendiğinde sadece AKP değil, düzen partilerinin tamamının kirli yüzleri ortaya çıkıyor. Hatay’daki yıkımın baş sorumlularından Lütfü Savaş’ın 31 Mart 2024’teki yerel seçimlerde CHP tarafından halka aday olarak dayatıldığını da düşünürsek düzen partilerinin yüzünün bile kızarmadığı ortadadır. Hiçbir siyasetçiye soruşturma açılmış değil. Düzen siyaseti bir bütün olarak birbirini kolluyor ve birbirlerinin suçlarını görmezden geliyor.
Yeni binalarla ilgili planlama yok. İlan edilen birçok rezerv yapı alanının bölgenin yapısından bihaber olarak yapıldığı ortaya çıktı ve halkın tepkisi sonucu bir kısmı iptal edildi. Arazi sahiplerine tebligat göndermeden, arazilerine ve bazı yerlerde sağlam olan evlerine el konuldu. Arazi sahipleri depremin yarattığı yıkımla uğraşırken bir de arazilerinden ve evlerinden oldu. Bu konuda da istibdadın gündemi depremzedelerin hayatını bir an evvel normale döndürmek ve yaşanabilir koşullar sağlamak değil, müteahhitlere para kazandırmak.
Teslim edilecek evler için istibdadın kalemşörleri sıraya geçerek reklam yapıyorlar. Ancak bu evler sebebiyle depremzedelerin büyük bir borç altına sokulduğu, teslim edilen evlerin çoğunun elektrik ve su bağlantılarının yapılmadığı açıklanmıyor.
Neler yapılmalı?
Yaşanan hak ihlallerine her geçen gün yenileri ekleniyor. Tamamını sıralamaya kalkmak mümkün değil. Depremzedelerin sorunları çözülmeyi bekliyor. Acil iki gündem ise ortada tüm yakıcılığı ile duruyor: sorumlulardan hesap sorulması, depremzedelere yaşayabilecekleri ve çalışabilecekleri alanların yaratılması.
Müteahhitler, alan açmak için kolon kesen işyeri sahipleri ve onların suçlarına ortak olan görevlilerin tamamı hakkında etkin soruşturma yürütülmeli, kâr amacıyla yapılan ihmallerin tamamının kasıtlı olduğu kabul edilerek davalar görülmeli. Deprem anında ve sonrasında ihmali olan tüm kamu görevlileri hakkında ceza yargılamaları yapılmalı.
Tazminat davalarında kusurlu görülerek tazminat ödemeye mahkûm edilen sorumlular ceza davalarında da aynı şekilde sorumlu tutulmalıdır. Alpargün apartmanı davasında müteahhitte verilen cezalar tüm mahkemeler tarafından örnek alınmalıdır.
Evleri, işyerleri yıkılan depremzedelere, konut, yaşama ve maddi ve manevi varlığını koruma hakları kapsamında konutlar ve işyerleri ücretsiz verilmelidir. Depremzedeleri yıllarca borç altında kalacakları kredilere mahkûm etmek iyileşmeyi geciktirmekten başka bir şey değildir.
Yıkım işlerinin ve inşaatların özel şirketlere teslim edilmesi, hava kirliliğine ve can kayıplarına varacak kazalara sebep olmaktadır. Özel şirketler insan canını değil kârlarını önemser. Depreme dayanıklı binaların yapıldığından emin olmanın tek yolu denetimi işçiye, yani sendikalara ve meslek odalarına bırakmaktır. Bütün şantiyelerde işin ve işyerinin denetimi sendikalar ve meslek odaları tarafından yapılmalı, inşaat sektöründe taşeron çalışma düzenine son verilmelidir.
Unutmayalım: Deprem sarstı, düzen yıktı! Ayağa kalkmak için sömürü düzenini yıkmalıyız!
Depremden iki yıl geçtikten sonra esas felaketin deprem değil kâra ve ranta dayanan kapitalist düzen olduğu daha net anlaşılıyor. Bu depremi büyük acılarla ve kayıplarla geride bıraktık fakat yeni depremlerin kapımızda olduğunu tüm bilim insanları bağırıyor. Bu depremin yaralarını sarmak için emekçi halkın birlik olup mücadele etmesinden başka çare yok. Sorumlulardan hesap sorulmasını istibdadın yargısına bırakamayız. Yeni binaların, yaşam alanlarının yapımını tek derdi kâr ve rant olan şirketlere bırakamayız. Gelecekte yaşanacak depremlerin katliama dönüşmesine engel olmanın yolu kapitalist sömürü düzenini yıkmaktan geçiyor. Bizim ihtiyacımız emekçi halka sağlıklı ve güvenli bir yaşam sağlayacak bir işçi emekçi iktidarıdır!