İngiltere ve Kuzey İrlanda’da yükselen faşizme karşı mücadele

İngiltere ve Kuzey İrlanda’da yükselen faşizme karşı mücadele

Temmuz ayının sonunda İngiltere’nin kuzeybatısında Southport kasabasındaki bir yaz kampında üç kız çocuğu bıçaklı bir saldırıda öldürüldü. 18 yaşından küçük olduğu için polis tarafından kimliği açıklanmayan saldırganın, sosyal medyada faşist gruplar tarafından “Müslüman bir mülteci” olduğu yalanı hızla yayıldı. Bunun üzerine İngiliz Savunma Birliği (EDL), Vatansever Alternatif ve UK Reform gibi faşist örgütlerin öncülüğünde Southport’ta Müslümanlara ve yerel camilere saldırılarla başlayan faşist eylemler hızla İngiltere ve Kuzey İrlanda’nın 40’tan fazla kasaba ve kentine de sıçrayarak Müslüman ve Asyalı göçmenlere karşı bir pogrom girişimi dalgasına dönüştü. Faşist çeteler yaklaşık 10 gün boyunca göçmenlerin araçlarını ve dükkanlarını yaktı, yerel camilere ve ibadethanelere saldırılar düzenledi, konakladıkları otelleri ateşe verdi, gösteri yürüyüşlerinde Nazi selamları verdi ve hatta Londra’da düzenlenen bir Filistin ile dayanışma eylemini hedef aldı.

Fakat emekçi halkın antifaşist dayanışması İngiltere ve Kuzey İrlanda’nın birçok bölgesinde göçmen pogromlarına engel oldu. Sendika, göçmen dernekleri, kitle örgütleri ve sosyalist partiler faşistlerin sokağa çıkmayı planladığı 40 noktada karşı eylem çağrısı yaptı. Daha eylem saati bile gelmeden binlerce antifaşist, faşistlerin toplanmayı planladığı noktalara akın etti. Bunlardan ikisi Londra’da gerici eski Birleşik Krallık Başbakanı Margaret Thatcher’in milletvekili olduğu Kuzey Finchley ve eski Muhafazakâr Parti lideri Ian Duncan Smith’in milletvekilliği yaptığı Walthamstow bölgesiydi. Bu iki bölgede antifaşistler mahalle örgütleriyle eylemler organize ederek kitleleri faşistlerin saldırmayı planladığı noktalara yönlendirdi. Kuzey Finchley’de yaklaşık 3 bin, Walthamstow’da ise 10 bin antifaşist faşistlerin eylem noktalarına akın etti. Bunun üzerine faşistler sokağa bile çıkamadı.

İngiltere ve Kuzey İrlanda’da yükselen faşizme karşı mücadele

İngiltere ve Kuzey İrlanda’da göçmenlere yapılan bu saldırılar Avrupa’nın ve dünyanın diğer bölgelerinde yükselen faşizmden bağımsız münferit hadiseler olarak görülemez. Dünya kapitalizminin içine girdiği Üçüncü Büyük Depresyon ile birlikte kitleler kutuplaşarak öfkelerini ya sınıf mücadelesinde birleştiriyor ya da faşist örgütlerin öncülüğünde derinleşen krizin öfkesini göçmen emekçilere yöneltiyor. İngiltere’nin hâkim sınıfları bu krizi adım adım derinleştirip faşizme kan taşımıştır. 14 yıl iktidarda kalan Muhafazakâr Parti kemer sıkma politikalarıyla ekonomik krizi emekçi sınıfların üstüne yıkmış, “yasadışı göçle mücadele” adı altında Ruanda planını devreye sokarak göçmenleri ve Müslümanları yoksulluğun sebebi olarak göstermiş ve Filistin gösterilerini nefret eylemleri olarak hedef göstererek faşizmin yükselişine alan açmıştır. Daha yeni iktidara gelen İşçi Partisi’nin sicili de Muhafazakâr Parti’den parlak değil. Muhafazakâr Parti’den “enkaz” devraldıklarını ileri sürerek kemer sıkma politikalarını devam ettirerek krizin bedelini emekçilere ödetmekte ve Filistin’de süren soykırıma desteğe hâlâ devam etmektedir. Bu eylem dalgasının gösterdiği gibi, yükselen faşizme set çekilecekse, bunu mülteciymiş, dili, mezhebi farklıymış ayrımı yapmadan sımsıkı kenetlenen emekçi halk başaracak.

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Eylül 2024 tarihli 180. sayısında yayınlanmıştır.