Yalancı bahar
2 Mayıs günü CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve Cumhurbaşkanı (AKP Genel Başkanı) Tayyip Erdoğan bir görüşme gerçekleştirdi. Böyle bir görüşme en son 8 yıl önce 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Kemal Kılıçdaroğlu ve Erdoğan arasında gerçekleşmişti. Taraflar görüşmeyi olumlu bir şekilde değerlendiriyor. Özgür Özel’in Erdoğan’ın yanındaki bir koltuğa oturtulması karşısındaki diğer koltuğun ise boş bırakılması dışında olumsuz herhangi bir bilgi aktarılmadı. Bu olay dahi Erdoğan’ın telafi etmek için en kısa zamanda CHP’ye iade-i ziyaret yapalım demesiyle tatlıya bağlandı. Özgür Özel görüşme sonrasında görüşmenin olumlu bir atmosferde geçtiğini, müzakereye açık olduklarını söyledi. Erdoğan ise daha açık bir tavır ortaya koydu. “Siyasette yumuşama dönemini başlatıyoruz” dedi ve ekledi: “Türkiye’nin buna ihtiyacı var.” İktidar ve muhalefet kanallarında yüzler gülüyor düzen siyasetinde adeta bir bahar havası esiyor!
Bu bahar havası gerçek mi? Türkiye’nin gerçekten buna ihtiyacı var mı? Yoksa “Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır” dedikleri gibi bu bir yalancı bahar mı? Düzen siyasetindeki bahar havası sınıf siyasetinin bakış açısıyla nasıl değerlendirilmelidir?
CHP 1 Mayıs’ta Erdoğan’a, 2 Mayıs’ta Erdoğan’la çalıştı
Sınıf siyasetinin en temel ilkesi işçi sınıfının saflarında birliği sağlamak ve burjuvazinin saflarını parçalamaktır. AKP ve CHP Türkiye’nin en büyük iki burjuva partisi konumundadır. Bu anlamda burjuvazinin birbiriyle ihtilaf içindeki kamplarının birlik, beraberlik ve uzlaşı içine girmesi pek hayra alamet olmasa gerekir. Üstelik görüşmeden bir gün önce 1 Mayıs işçi bayramı kutlanmıştır. İstanbul’da Özgür Özel ve CHP bu süreçte işçi sınıfının safları arasında bölünme ve dağınıklık yaratmak için her şeyi yapmıştır. Taksim diye söze başlamış lafını provokasyon diye bitirmiştir. CHP üyeleri meydandadır ama CHP belediyesi, İçişleri Bakanlığı ve valilikle birlikte 1 Mayıs’a karşı uygulanan fiili OHAL’in gönüllü uygulayıcısı olmuştur. Herkes 1 Mayıs günü yaşananların 2 Mayıs’ta görüşmeyi nasıl etkileyeceğini konuşuyordu. CHP ve Özgür Özel 1 Mayıs’ta Erdoğan’a, 2 Mayıs’ta Erdoğan’la çalıştı.
Halk seçimde Erdoğan’a güvensizlik oyu verdi! CHP seçimden sonra Erdoğan’a sermayenin ve emperyalizmin güven oyunu getirdi!
Perşembenin gelişi Çarşambadan belliydi. Özgür Özel sinyali yerel seçim gecesinden vermişti. O ne centilmenlik o nasıl bir nezaketti öyle. Kaba konuşsun hakaret etsin demiyoruz. Ama seçim gecesi halk Erdoğan’a bir güvensizlik oyu vermişti. Hangi Erdoğan’a? Ülkeyi ekonomik krize sürükleyen, bu krizin faturasını işçi sınıfına ve emekçi halka kesmek üzere Mehmet Şimşek’i kemer sıkma programını yönetmek üzere memur eden, dış politikada dümeni emperyalizme ve Siyonizme kıran Erdoğan’a! Halk sana güvensizlik oyu verdi, bu halka kemer sıktıramazsın diyeceği yerde “erken seçim istemiyoruz” dedi. Erdoğan’ın üzerine gitmedi. Emperyalizme ve Siyonizme doğru çizilen rotayı eleştirmedi. Tam tersine Hamas’ı terörist ilan ederek, NATO’culuk bayrağını yükselterek Erdoğan’ın yolunu açtı. Erdoğan’a özellikle İsrail’le sürdürdüğü kanlı ticaret dolayısıyla gösterilen büyük tepkiyi yatıştırması için manevra alanı sağladı. Bunların hiçbirisi sürpriz değil. Çünkü CHP programıyla politikalarıyla ben sermaye düzenine bağlıyım, TÜSİAD’ın partisiyim, Amerikan muhalefetiyim diye bağırıyor! Dediğini de yapıyor. Problem bu düzen partisine umut bağlayan ve halka sahte umutlar veren Menşevik solcularda.
Devlet Bahçeli’ye ve faşist provokasyonlara dikkat!
Tayyip Erdoğan ve Özgür Özel arasında sevgi kelebekleri uçuşurken Devlet Bahçeli’nin arabeske bağlaması da tabii ki şaşırtıcı değil. AKP’nin içinde güçlü bir eğilim Devlet Bahçeli ve MHP’nin fiili iktidar ortaklığına karşı bayrak açıyor. Gözünü petrol ve doğalgaz bürümüş sömürgeci siyasetin bir kanadı Kürt sorununda yeni bir petrol açılımı için Bahçeli’yi ayak bağı olarak görüyor. Seçimden önce Anayasa Mahkemesi’ne bayrak açarak Can Atalay’ı rehin tutan Yargıtay’ın süngüsü düşmeye başlıyor. 30’a yakın tur yapıldı Yargıtay hâlâ başkanını seçemedi. Sinan Ateş cinayetinde okları MHP’nin üzerine çeviren iddianamenin de tam Erdoğan-Özel görüşmesine denk gelmesi de oldukça manidar. Bahçeli Ferdi Tayfur şarkıları söylemesin de kim söylesin! Ama bu gelişmelerden de iyimserliğe kapılmak yersiz. MHP gücünü halktan değil yarı askeri rejimin silahlı çekirdeğindeki etkisinden alıyor. Erdoğan 2019’da İstanbul’u kaybettiğinde de ilkin “kızgın demiri soğutma zamanı” demiş Türkiye ittifakından bahsetmişti. Sonra Çubuk’ta Kılıçdaroğlu’na bir şehit cenazesinde linç girişimi düzenlendi ve hava tamamen tersine dönmüştü. Yarı askeri rejimin içindeki faşist odaklar Erdoğan’ı “tek adam” zannedenlere tatsız sürprizler yaşatabilir. Erdoğan ise Türkiye’nin değil kendi iktidarının neye ihtiyacı olduğu ile ilgilenir. Bir anda yalancı bahar gider kış gelir.
Düzen siyasetinin baharı bizim kışımızdır! Safları sıklaştıralım!
Burjuvazi kendi içinde neden bahar havası estiriyor. Çünkü saldıracaklar. İşçi sınıfına, emekçi halka kara kışı yaşatacaklar. Orta Vadeli Program ve 12. Kalkınma Planı adı altında uygulamaya konan İMF, Dünya Bankası, uluslararası finans merkezleri ve emperyalist başkentlerden onay alan bir saldırı, ivme kazanarak geliyor. Kürt sorununda yeni bir petrol açılımı ile emperyalizmin himayesinde yürütülecek bir savaşı birleştiren, Türkiye’yi İran’la cepheleştirecek gerici bir plan yürürlüğe sokuluyor. Yeni Anayasa tartışmalarının ise demokrasiyle temel hak ve özgürlüklerle uzaktan yakından ilgisi yok. İstibdad rejimi tel tel dökülüyor. Burjuvaziye istikrar gerekiyor. Çünkü saldırmaya hazırlandıkları işçi sınıfının ve ezilenlerin vereceği tepkiden korkuyorlar. İşçi sınıfı ve ezilenler yalancı bahara kanmamalı onlara korktuklarını yaşatmak için safları sıklaştırmalı ve mücadeleye hazırlanmalıdır. Türkiye’nin esas buna ihtiyacı var. Ayrı gayrı yok birleşik işçi cephesi var demenin zamanı! Yaşasın işçilerin birliği halkların kardeşliği demenin zamanı!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Mayıs 2024 tarihli 176. sayısında yayınlanmıştır.