Ya…?
Aşağıdaki yazı Şubat başında yazıldı. Gerçek gazetesinin Şubat 2023 tarihli 161. sayısının 6. sayfasında yayınlandı. Ancak gazete çıktığında Maraş merkezli deprem yaşandığı için Gerçek gazetesinin Şubat sayısındaki tüm yazılar siteye konulmadı. Dolayısıyla, bu yazı sitemizde ayrı bir yazı olarak ilk kez yayınlanıyor. Yazının önemi, Millet İttifakı’nın (Altılı Masa’nın) aday seçimi yüzünden çöküşünün bir ay öncesinden öngörülmüş, elle tutulur bir ihtimal olarak ileri sürülmüş olması. Yazının Gerçek gazetesi Yayın Kurulu’na teslim edilmesinden tam bir ay sonra öngörü gerçekleşmiş bulunuyor.
Sosyalist hareketin hiçbir odağı, Emek ve Özgürlük Cephesi de Sosyalist Güç Birliği de yaklaşan seçimde Altılı Masa veya yeni adıyla Millet İttifakı diye bilinen burjuva muhalefetinden bağımsız bir siyasi tutum koymuyor ortaya. Sosyalist Güç Birliği’nin cumhurbaşkanı adayı göstermeyeceği kesinleşmiş gibi. Emek ve Özgürlük Cephesi’nin başını çeken HDP aday çıkaracağını söylüyor ama bunun aslında taktik bir adım olduğu, Millet İttifakı mesela Kılıçdaroğlu’nu aday gösterirse HDP’nin kendi adayını geri çekeceği biliniyor. Meclis seçimlerinde istediğiniz kadar görünün. Herkes biliyor ki bu rejimde ağırlığı olan yürütmedir, cumhurbaşkanıdır. O konuda burjuva muhalefetini destekleyen, bu seçime onun yanında katılıyor demektir.
Hesap hep seçimi Millet İttifakı’nın kazanması sonucunda Türkiye’nin düzlüğe çıkacağıdır. Ama ya böyle olmazsa? Ya… başka olasılıklar gerçekleşirse? O zaman Türkiye’de politik hayat duracak mı? O durumda sosyalist hareket, bizim Devrimci İşçi Partisi olarak savunduğumuz gibi bağımsız bir sosyalist odak inşa ederek halkın karşısına bir güç olarak çıkmak ve sınıf politikası ile kitleleri kendine çekmek için hiçbir şey yapmamış olduğu için öteki olasılıklara en ufak bir hazırlık yapmamış olacak. Kumar değil mi bu?
Son bir-iki yılın dünya politikasını biraz takip edenler, Türkiye’nin geçmişinden ders çıkaranlar, yukarıda “başka olasılıklar”dan ne kastettiğimizi daha kolay anlayacaklardır.
Macar modeli: Macaristan’da Erdoğan’la çok sıkı fıkı olan Orbán adlı cumhurbaşkanına karşı oluşturulan altılı koalisyon hık demiş Millet İttifakı’nın burnundan düşmüştü. Kamuoyu yoklamalarına bakılsa Orbán kesin kaybediyordu. Ama rahatça kazandı! Ya böyle olursa, sosyalistler…?
İsrail modeli: Bundan bir buçuk yıl önce, ilk kez bir Arap partisinin de hükümette yer aldığı bir koalisyon Erdoğan gibi uzun yıllar başta kalan Netahyahu’yu düşürüp bir koalisyon kurdu. Beş benzemez koalisyon partileri kendi aralarında anlaşmazlığa düştüler, mecburen seçime gittiler. Netanyahu bu sefer neredeyse faşist bir koalisyonun başında geri geldi. Yani daha da kötüsü oldu. Bizde yeni seçime falan da gerek yok. Altılı’dan üçü AKP’nin eski kardeşi, biri MHP’nin kardeşi, biri zaten yok. Seçimden sonra doğacak meclis aritmetiğine bağlı olarak her türlü ayak oyunu öngörülebilir. Ya böyle olursa, sosyalistler…?
ABD ya da Brezilya modeli: ABD’nin eski başkanı Trump ve Brezilya’nın eski başkanı Bolsonaro, seçim sonuçlarını tanımayı reddettiler, taraftarları parlamento ve hükümet binalarını bastı. Onlar başarısız oldular, ama bu tür girişimler hep başarısız olacak diye bir şey yok. Ya böyle olursa, sosyalistler…?
Özellikle bu son olasılık düşünüldüğünde sosyalist solun Millet İttifakı’na bağımlılığı çok büyük bir tehlike doğuruyor. Geçenlerde Gelecek Partisi’nin bir sözcüsü televizyonda bir emekli generalle tartışıyordu. Adam eski asker, Cumhur partilerinin seçimin sonuçlarını kabul etmeme olasılığını gündeme getirdi. Gelecek Partisi sözcüsü “seçim güvenliği”nden başlayınca hemen itiraz etti, “ondan bahsetmiyorum, fiili durumlardan söz ediyorum” dedi. Sözcü “oraya da geliyorum” dedi ve… sadece “bu millet artık bu tür gelişmelere izin vermez, yapamazlar” dedi. Yani görevi Millet İttifakı’nın sırtından attı, milletin kendisinin üzerine yıktı!
Şimdiden belli değil mi Millet İttifakı’nın ne yapacağı? Kılıçdaroğlu Erdoğan’ın anayasaya aykırı adaylığı için ne dediyse onu derler. Bugün “Yüksek Seçim Kurulu zaten Erdoğan’ın elinde” dedi. O gün, “ordu onun elinde (Hulusi Akar), MİT onun elinde (Hakan Fidan), polis-jandarma onun elinde (Süleyman Soylu)” der, yerine oturur! Ya böyle olursa, sosyalistler...?
Bitmedi.
İsmail Cem modeli: 2002’de Ecevit’in bir ayağı çukurda iken, DSP’nin içinden bir ekip çıktı ve Türkiye sosyal demokrasisinin saatini nihayet AB’ye ve finans kapitale göre ayarlayacağı vaadinde bulundu. Dışişleri Bakanı İsmail Cem, İMF-Dünya Bankası’nın koalisyon hükümetindeki Başbakan Yardımcısı Kemal Derviş ve “büyük örgütçü” Hüsamettin Özkan. Burjuvazi ile beraber Türkiye’nin bütün düzen içi solcuları heyecana kapıldı: Yeni kurulacak parti seçimde toprak kayması yaratacak, iktidara geçecek, AB ile bütünleşecek ve Türkiye’ye demokrasi getirecekti.
Kemal Derviş yarı yolda koptu. Hüsamettin Özkan çekildi. Ve “demokrasi” yerine… AKP geldi!
Bunun şimdi, seçimden önce bile bir benzerinin yaşanmayacağını kim garanti edebilir. “Olur mu canım?” diyen, İmamoğlu’nun seçim gezilerine başlamış olduğunu görmüyor demektir.
Evet, ya sosyalistler…?
Bu yazı Gerçek gazetesinin Şubat 2023 tarihli 161. sayısında yayınlanmıştır. Bu yazıyı Gerçek'in podcast hesaplarından sesli olarak dinlemek için aşağıdaki resmin üzerine tıklayın.