Emperyalist taşeronu milliyetçilik
Joseph Biden’ın Amerikan başkanlık koltuğuna oturmasının ardından Türkiye-ABD ilişkilerinin gerginleşeceği yönünde bir beklenti hâkim olmuştu. Trump başkan seçilmesinin ertesinde hemen Erdoğan’la görüşmüşken Biden aylar geçmesine rağmen Erdoğan’ın tebrik mesajına dönüş yapmadı. S-400 füzeleri ve Suriye’de PYD sorunu ciddi gerilim başlıkları olmaya devam ediyor. Bununla birlikte, ABD’nin Türkiye’deki muhalefeti destekleyeceğini, ülkedeki hak ihlallerine karşı Erdoğan’ı sıkıştıracağını, hatta bu yüzden yaptırımların devreye sokulacağını bekleyen liberaller büyük bir hayal kırıklığı yaşadı.
Erdoğan ve iktidarı ABD ve AB’ye nasıl hizmet ediyor?
ABD herhangi bir yaptırımı devreye sokmadığı gibi Avrupa Birliği’nden de Türkiye’ye karşı öngördüğü yaptırım kararlarını ertelemesi tavsiyesinde bulundu. Avrupa Birliği de Mart ayında gerçekleştirdiği ve yaptırımların da gündemde olduğu liderler zirvesini Türkiye ile ilgili her yana çekilebilecek söylemlerle geçiştirdi. Aynı süreçte adı Rıza Zarrab’la anılan ve Türkiye ekonomisini ciddi sıkıntıya sokma potansiyeli olan Halkbank davasını bir üst mahkemeye taşıyarak uzattı. ABD cephesinden de Türkiye’nin stratejik önemine ilişkin bolca gazete makalesi görüyor ve siyasilerden de sık sık aynı yönde demeçler duyuyoruz.
Tüm bunların sebebi ABD’nin ve AB’nin Erdoğan ve müttefiklerinin “yerli ve milli” duruşlarından çekinmesi değil tabii ki. Avrupa emperyalizmi, Suriyeli göçmenlerin Türkiye’de tutulması ve hükümetin Doğu Akdeniz, Ege, Kıbrıs başlıklarında pasif konuma geçmesi karşılığında teskin edilmiş gözüküyor. Erdoğan ile asker/sivil iktidar ortakları, ABD’den gelen baskıları yumuşatmak için ise yeni askerî ve siyasi taşeron ihalelerini üzerlerine almış bulunuyorlar. Bunların başında NATO’nun acil müdahale gücü olan Çok Yüksek Hazırlık Seviyeli Müşterek Görev Kuvveti’nin komutanlığının Türkiye tarafından devralınması geliyor. Peşinden TSK’nın NATO’nun Irak Operasyonu’nu genişletmesi kapsamında 25 personelini Bağdat’a gönderdiğini görüyoruz. Yetmiyor, Türkiye’nin Nisan ayında Afganistan barış görüşmeleri kapsamında Taliban ile Afgan hükümeti arasında arabuluculuk rolü (tabii ki ABD adına) oynayacağını öğreniyoruz.
Milliyetçi güruhun emperyalist yandaşlığı
Türkiye’nin NATO’da üstlendiği görevler karşılığında ABD’den gelen baskıyı nispeten hafiflettiği ortada. Ancak S-400, F-35, PYD, Halkbank davası gibi sorun başlıkları durdukları yerde duruyor. Tüm bunlar önümüzdeki zaman zarfında ABD’nin Erdoğan ve iktidarından daha fazla taviz koparacağını gösteriyor. Bunların neler olacağını ise iktidar medyasını takip ederek görebiliyoruz. Sabah, Yeni Şafak grupları, Yeni Akit gibi yayın organları son dönemde Rusya ve İran aleyhtarı söylemlere ağırlık vermeye başladı. İktidarın dış politikasına gayriresmi olarak yön veren SETA, sürekli Rusya ve Türkiye arasındaki rekabet ve çatışma başlıklarını işliyor. Mete Yarar gibi “güvenlik uzmanları” Rusya ile gerilimin Türkiye-ABD ilişkilerini yakınlaştıracağını, Türkiye’nin İran ile ilişkilerinin bozulmasını beklediğini güle oynaya anlatıyor. İktidarın en açık sözlü kalemşorlarından Hasan B. Yalçın’ın şu ifadeleri ise her şeyi anlatıyor: “Rusya ile Türkiye neredeyse her alanda mücadele ediyor. Bu nedenle ABD Rusya ile zıtlaştıkça Türkiye’nin elinin daha da rahatlayabileceğini düşünebiliriz. Gerçi bu zıtlaşmaların ne kadar ciddiye bineceği de apayrı bir tartışma konusu. Ama neresinden bakarsanız bakın ABD’nin Rusya karşıtı bir dönüş yapması bizi pek üzmez.”
Anti-emperyalizmin gereği şovenizme karşı halkların kardeşliğini savunmaktır!
Bunlar sizi üzmüyor olabilir ama memleketin genç evlatlarının emperyalist çıkarlar için cephelere sürülmesi ve haksız savaşlarda can vermesi bizi sadece üzmez, öfkelendirir de! Türkiye’ye maddi ve manevi büyük bedeller ödetecek, kardeş kavgasını körükleyecek, ölüm ve kan getirecek bu taşeron siyasetini “Türkiye’nin jeostratejik önemi” masallarıyla halka yutturmaya çalışıyorlar. Türkiye’nin “jeostratejik önemi” diye böbürlenerek anlattıkları hikayelerin ana fikri Türkiye’nin her milletten, memleketten, dilden vatandaşlarının canının ve istikbalinin ne kadar önemsiz olduğu ve tüm bunların emperyalizme ne kadar ucuza satılmak istendiğidir. Gerçek bir anti-emperyalist siyaset, kardeş kavgasını körükleyen şovenizme karşı halkların kardeşliğine dayanan enternasyonalizm üzerinden yükselecektir.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Nisan 2021 tarihli 139. sayısında yayınlanmıştır.