40 yıl sonra 12 Eylül askeri darbesi: TÜSİAD’ın DİSK’e cevabı

40 yıl sonra 12 Eylül askeri darbesi

15-16 Haziran’ın 50. yıldönümünü yeni kutladık. Aradan üç ay geçince bu kez 12 Eylül’ün 40. yıldönümüne geldik. Arada bir on yıl var. Hem de ne on yıl! 15-16 Haziran’da Türkiye’de proleter devrimleri çağını açan işçi sınıfı, ardından düzenin duvarlarını dövüp durdu. Kimi fabrikalarda on güne yaklaşan o büyük mücadele dalgasının artçı şokları on yıl hissedildi. Faşist hareket Türkiye’yi devletin, MİT’in, Kontrgerilla’nın yardımıyla örtülü bir iç savaşa sürükledi. Böyle bir ortam ancak ya devrimle ya da ağır bir gericilikle sonuçlanabilirdi. İşçi sınıfının Leninist bir önderliği olsaydı, Türkiye devrimci bir krizle sarsılabilirdi. Yoktu. İşçi sınıfı da, büyük yoksul kitleler de, Kürt halkı da büyük bir yenilgi yaşadı.

12 Eylül, burjuvazinin 15-16 Haziran’dan aldığı intikamdır. Kurulduğu 1971 yılından hemen hemen on yıl sonra, TÜSİAD’ın, sınıf bağımsızlığını bir sendikal odağın götürebileceği kadar ileri götüren ve Türkiye’yi bir devrimci krizin eşiğine getirmiş olan DİSK’ten aldığı intikamdır. 12 Eylül çok derin çatlaklarla bölünmüş bir burjuva siyasi sisteminin yarattığı boşluğu dolduracak bir burjuva birleşik cephesidir.

12 Eylül’ün temel amacı, sınıf mücadelesinin, yeniden, kapitalizmi tehdit edecek derecede örgütlü hâle gelmesini engellemektir. Bunun için DİSK yönetimini hapishanede tutmuş, DİSK’i 11 yıl çalışamaz hale getirmiş, sonunda “terbiye ederek” liberalleştirmiştir. Bunun için 1968 sonrası Avrupası’nda en güçlü sol hareketlerden biri olan sosyalist ve devrimci hareketleri işkence, hapis ve ölümle ezmiştir. Bunun için işçi sınıfının ve yoksul halkın mücadelesine dalga dalga militan yetiştiren üniversite sistemini YÖK ile zapturapt altına almıştır. Bunun için 1960’lı yılların ortalarından itibaren eski feodal karakterini geride bırakarak işçi sınıfının müttefiki haline gelmiş olan Kürt halkının hareketlerini Diyarbakır zindanındaki insanlık dışı uygulamalarla ezmeye çalışmış, ama başarılı olamamıştır. Bunun için işçi sınıfını “halkın afyonu” olarak kullanmak istediği dinle uyuşturmak üzere, cumhuriyetin ilk döneminden beri ilk kez Türk-İslam sentezi adı altında dini, devlet ideolojisi haline getirmiştir.

TÜSİAD’ın birleşik cephesi zamanla askeriyenin dışındaki diğer siyasi aktörleri, daha önceki dönemin “hayırsız” partilerini de “adam ederek” sağlamlaşmıştır. Ne demek istiyoruz? Bütün partiler, zamana yayılan bir süreç içinde 12 Eylülcü olmuştur.

Çok sağlam kriterler seçebiliriz. “Erteleme” adı altında grev yasağı ve sendikalaşma girişimlerini daha baştan boğma usulleri (barajlar vb.) 12 Eylül’le gelmişti. Grev erteleme de, sendikanın tanınması prosedürü de 12 Eylül’den beri özünde aynıdır. 1983-2002 arası bütün partiler iktidar ortağı olmuştur. Grev yasağı 40 yıldır duruyor.

Kürt sorunu bir bölgeye odaklandığı için Kürt partilerini, ayrıca sosyalist partileri meclis dışında tutmak açısından etkili olacağı düşünülen, dünyada eşi görülmemiş yüzde 10 barajı 40 yıldır duruyor.

YÖK 40 yıldır duruyor. Din dersi zorunluluğu bir 12 Eylül kuralıdır, Erbakan bile ancak “ahlâk” kılıfına başvurmuştu. Bütün Alevi çocukları ve tabii inanç sahibi olmayan ailelerin çocukları 40 yıldır din dersi alıyor.

En önemlisi, Turgut Özal’ın önce cunta başbakan yardımcısı, sonra başbakan, sonra cumhurbaşkanı olarak yerleştirdiği konvertibilite, özelleştirme, küreselleştirme üçlüsü, 40 yıldır doların ve avronun ekonominin damarlarını zehirlediği bir yapıyı sürdürüyor.

Yani 12 Eylül’ün kurduğu yapı devam ediyor! İstibdad onun sadece uç bir ifadesi. 12 Eylül’ü ve onun ürünü olan bugünkü istibdad rejimini yenilgiye uğratmak mı istiyorsunuz? Bu tablo size ne gösteriyor? Ne yapmalı? Bütün 12 Eylül partilerinin karşısında devrimci bir işçi sınıfı partisinin inşasından başka çıkar yol gören var mı?

Sungur Savran 12 Eylül podcast

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Eylül 2020 tarihli 132. sayısında yayınlanmıştır.