Patron devlet el ele: Üst üste iki katliam!
Sakarya-Hendek’teki havai fişek fabrikasında yaşanan patlama ve işçi katliamı ile ilgili gerçekler bir bir ortaya çıkmaya başladı. Patlamanın hemen ardından devletin yetkili bakanları derhal olayın üzerini kapatma gayreti içine girmişti. Özellikle İçişleri Bakanı Soylu ve Çalışma Bakanı Selçuk, ağız birliği ederek denetimlerin düzenli olarak yapıldığını söylemişti. Oysa bu denli büyük bir katliamın ardından herhangi bir devlet yetkilisinin doğal refleksinin, denetlemelerin düzgün yapılıp yapılmadığını incelemek olması gerekirdi. Tabii eğer o yetkililer suçun ortağı değillerse…
İş güvenliği uzmanı ve işçiler yaklaşan felaketi haber vermiş
Nitekim günler içinde işçilerin basına yaptığı konuşmalardan söz konusu denetimlerin usulüne uygun yapılmadığı, denetimcilerin idari binada patronlarla görüşüp, yedirilip içirildikten sonra geri gittiği anlaşıldı. Fabrikanın iş sağlığı ve güvenliği uzmanının uyarıları ise kesinlikle hiçe sayılmış. İSİG (işçi sağlığı ve iş güvenliğ) uzmanının ifadesinde işçilerin gerekli koruyucu donanım olmadan çalıştırıldığı ve üretim baskısı ile üretim esnasında yanlarında, olması gereken sınırı çok aşan miktarda patlayıcı hammadde bulundurduklarını anlatıyor. İSİG uzmanının uyarılarına yöneticiler “bir şey olmaz” diye cevap verip herhangi bir düzenlemeye gitmeyince İSİG uzmanı 22 Mayıs 2020’de istifa etmiş. İSİG uzmanı işçilerin “burası patlayacak başımıza bir şey gelecek, bir şey yapın” diye adeta yakardığını ancak elinden bir şey gelmediğini söylüyor.
Nitekim son patlama da göz göre göre yaşanmış. Felaket geliyorum demiş. Katliamdan yaralı kurtulan bir işçi, muska ya da Çin mahallesi adlarıyla bilinen patlayıcı içerikli bir ürünün bulunduğu yerde kendi kendine ısınmaya başladığını, yöneticilerin işçilerden gelen uyarıları dinlemediğini ve üretimi devam ettirdiğini anlatıyor.
İşçiler örgütlü, fabrikada işçi denetimi olsaydı ölümler önlenirdi
Katliamın meydana gelişi İSİG uzmanlarının patronlardan maaş alarak görevlerini yapamayacağının bir yeni kanıtıdır. Bu yüzden İSİG uzmanlarının denetimi fiilen yok hükmünde olmaktadır. Eğer işçiler bu fabrikada örgütlü olsaydı ve sendika aracılığıyla bir işçi denetimi gerçekleştirilebilseydi bu takdirde önceki patlamaların ve son katliamın önlenebileceği açıktır. İSİG uzmanından farklı olarak, işçiler örgütlü olsaydı önlemler alınmadığı takdirde üretimden gelen güçlerini kullanabilirdi. Ancak her yerde olduğu gibi bu fabrikada da bırakın sendikal örgütlenmeye girişmeyi, güvenlik gerekçesiyle sigara içilmesine itiraz eden bir işçinin dahi işten atıldığını öğreniyoruz. Patronun işçilere karşı bu fütursuzluğunun ve baskılarının da arkasında tabii ki yine siyasi iktidar ve devlet bulunuyor.
Patronlar kazayı önlemekte değil suçu örtbas etmekte uzmanlaşmış
Daha önce 6 defa daha patlamanın yaşandığı fabrikada her olayın ardından örtbas mekanizması işletilmiş. Bilirkişi raporları sümen altı edilmiş. Patronlar kazaları önlemekte değil örtbas etmekte uzmanlaşmış. Devlet de tüm bunlara basbayağı göz yummuş. Son patlamadan sonra da bu göz yummanın devam ettiğini gördük. Patron Ali Rıza Coşkun ve oğlu Yaşar Coşkun ancak dört gün geçtikten sonra gözaltına alındı. Geçmiş 6 patlamanın ardından kazaları önlemede değil suçlarını örtbas etmekte ve delilleri karartmakta uzmanlaşan bu patronlar dört günü de bunun için kullandılar. Hatta ölen işçilerden birinin ikiz kardeşi olay sonrasında patronlardan Yaşar Coşkun’u bilgisayar ve klasörleri kaçırmaya çalışırken yakalamış ve ancak memurlarla epey bir mücadele ettikten sonra kaçırılmak istenen dosyaları jandarmaya teslim etmeyi başarmış.
İşçilerin kanı hem patronun hem devletin elinde
Devlet yetkilileri, suç ortaklığı psikolojisi içinde Sakarya’daki katliamın üzerini örtbas edici ifadeler ve ölü/yaralı sayısı açıklamak dışında hiçbir ciddi girişimde bulunmamıştır. Devletin önceliği sorumlulardan hesap sormak, güvenlik önlemlerini arttırmak yerine meselenin üstünü kapatmak olunca, aceleyle enkaz kaldırılmaya çalışılırken yeni bir katliam haberi daha geldi. 9 Temmuz günü fabrika enkazından çıkartılan ve imha edilmek üzere kamyonla taşınan ham maddeler de yolda patladı, üç asker öldü biri ağır 6 personel yaralandı. İlk katliamda telaşla “denetimler yapılmıştır” diyen Süleyman Soylu’nun sözleri hızla yalanlanmış vaziyettedir. İkinci katliamın ardından gittiği Sakarya’da fabrikanın çalışma izninin iptal edileceğini açıklayan Soylu ayrıca fabrikanın olduğu alandaki imar planlarının da değiştirileceğini belirtti. Soylu kendi kendini tekzip ediyor. Eğer katliamın ardından peşinen söylediği gibi denetimler gerçekten yapılmış olsaydı çalışma izninin askıya alınması ve iptali, imar planlarının değiştirilmesi daha önce gerçekleşen 6 patlamanın ardından gündeme gelmiş olurdu. Oysa devletin adım atması için iş cinayetinin ört bas edilemeyecek kadar büyük katliamlara dönüşmesi gerekti.
Derhal bağımsız soruşturma!
Patlayıcı maddelerin taşınması sırasında yaşanan ikinci katliamın bizzat İçişleri Bakanlığı’nın yani Süleyman Soylu’nun sorumluluğu altında gerçekleşmesi son derece çarpıcıdır. Bu aşamadan sonra Süleyman Soylu’nun sorumluluğu ve müdahalesi altında her iki katliamın soruşturmasının sağlıklı bir şekilde ilerletilmesi mümkün değildir. Soylu görevden alınmalıdır. Soruşturma derhal baroların, sendikaların ve bağımsız İSİG uzmanlarının denetimine açılmalıdır.