DİP'in Arjantin'deki FIT-U'ya destek mektubu
Aşağıdaki metin, Arjantin’de 27 Ekim’de yapılacak olan cumhurbaşkanı seçimi de dâhil genel seçimlerde bütün burjuva partilerine karşı yarışmakta olan, aralarında DİP’in kardeş partisi Partido Obrero’nun da (PO-İşçi Partisi) yer aldığı FİT-U (Frente de la Izquierda y de los Trabajadores-Solun ve İşçilerin Cephesi) adlı cepheye destek için DİP tarafından yazılmış olan mektubun Türkçe çevirisidir. Metnin İspanyolcası (https://prensaobrera.com/internacionales/65876-declaracion-del-dip-de-turquia-en-apoyo-al-fit-u) ve İngilizcesi (https://prensaobrera.com/en/65877-declaration-of-the-dip-of-turkey-in-support-of-the-fit-u) PO’nun sitesi olan Prensa Obrera sitesinde yayınlanmış bulunuyor. Her iki metin ayrıca DİP'in enternasyonalist faaliyetinin sitesi olan RedMed'de de yayınlanmıştır.
Compañeras y compañeros del FIT-Unidad,
Değerli FIT-Unidad’lı Yoldaşlar,
Biz, DİP (Devrimci İşçi Partisi) olarak size Arjantin’in aynadaki aksi denilebilecek bir ülkeden sesleniyoruz. Siz kıştan bahara geçerken biz yaz mevsimini arkamızda bırakıyoruz ve kışa giriyoruz. Siz uyurken biz yataktan kalkıyoruz ya da biz yatağa girerken siz günün henüz ortalarında oluyorsunuz. Fakat mevsimlerden ve günün hangi saatinin yaşandığından bağımsız olarak, bu iki ülkenin halkı yani işçileri, geniş emekçi kesimleri ve yoksulları tıpatıp aynı koşullar altında yaşamını sürdürüyor. Bir tarafta yükselen işsizlik, halkı her geçen gün daha da yoksullaştıran enflasyon ve açlığa mahkûm eden düşük ücretler, diğer tarafta yoksulların ve garibanların seslerini yükselttikleri zaman karşı karşıya kaldığı polis şiddeti ve burjuvazinin sözünün dışına çıkmayan bir sendika bürokrasisi. Özel bir durum olduğu için Venezuela’yı bir kenara bırakırsak yoldaşlar, ekonomik krizi en sert biçimde siz yaşıyorsunuz. Hemen arkanızda ise biz varız!
Tüm benzerliklerimize rağmen, aramızda çok önemli bir fark var. Siz, burjuvaziyi temsil eden çeşitli güçlerin karşısında işçi sınıfının ve emekçilerin bağımsız bir şekilde politika yapmasını sağlayabilecek bir siyasi aracı Arjantin’de yıllar içinde vücuda getirmeyi başarırken, Türkiye solu derinlere kök salmış nedenlere bağlı olarak derin bir durgunluk döneminden geçiyor. Aslında Arjantin’in bu açıdan biricik olduğunu söyleyebiliriz. Arjantin, Yunanistan’daki Syriza’dan ABD’deki Amerikan Demokratik Sosyalistleri’ne uzanan, açıkça reformist politikaları savunan, işbirlikçi, sözüm ona “radikal muhalefet”in aksine, sermayenin hâkimiyetine karşı solun devrimci bir program ilan ederek mücadele ettiği belki de tek ülkedir. Bu nedenle, devrimci sosyalizmin siyasi geleneğinde gayet doğal olarak var olabilecek politik farklılıklarımız her ne olursa olsun, FIT-U’nun Arjantin işçi sınıfının politik bağımsızlığını sağlamaya yönelik çabasını destekliyoruz. Bağımsız bir politik hat izlenmesi yalnızca Arjantin’de değil, dünyanın tüm ülkelerinde işçi sınıfının prangalarını kırmasının ve kendi iktidarını kurmasının yegâne yoludur.
Kendisini Marksist olarak adlandıranlar (Tarık Ali, Daniel Bensaïd ve Alex Callinicos gibileri) ve başka eğilimlerden sosyalistler (Chomsky ve Wallerstein gibileri) geçmişte süslü ifadelerle yazılmış bildirilerle Lula ve Çipras’a destek vererek uluslararası sosyalist harekette yıllar boyunca büyük bir kafa karışıklığına neden oldular. Lula’ya cumhurbaşkanı seçiminden önce destek çağrısı yaptıklarında o çoktan İMF’ye boyun eğmişti. Çipras’ın Troyka’ya teslim oluşu ise, Marquez’in Kırmızı Pazartesi romanında olduğu gibi, herkesin işleneceğini önceden bilmesi gereken bir cinayetti. Şimdi, solu ve işçileri bayrağı altında toplayarak işçi sınıfı iktidarını hedeflediğini deklare eden bir programla yürüyen bir cepheyi uluslararası sosyalist harekete tavsiye etme sırası artık bizde, devrimci Marksistlerdedir.
FIT-U’lu yoldaşlar, ülkelerimizin boğazına kadar battığı krizlerin, DİP’in Üçüncü Büyük Depresyon olarak adlandırdığı, 2008 yılının Eylül ayında, bir Wall Street bankası olan Lehman Brothers’ın batmasıyla başlayan dünya çapındaki ekonomik krizin bir sonucu olduğunun hepimiz farkındayız. Ancak şunun da farkında olmalıyız: Bu ekonomik depresyon, kapitalizmin tarihsel gerilemesinin, kapitalist özel mülkiyet ile üretim araçlarının toplumsallaşması ve bunun sonucu olarak uluslararasılaşması arasındaki çelişkinin bir tezahürüdür. Bu çelişki, kapitalizmin önümüze çıkardığı tehlikeleri bertaraf ederek üretim araçlarının dünya ölçeğinde ve demokratik merkezi bir planlama çerçevesinde yeniden örgütlenmesine çağırıyor bizi.
Bu tehlikelerden biri insanlığın ufkunda yeniden beliren dünya savaşıdır. Emperyalizm, yükselmekte olan dünya güçleri Çin ve Rusya’ya diz çöktürmeyi arzuluyor. Savaş çığırtkanlarının ellerinde bulunan ve insanlık tarihinin herhangi bir dönemiyle karşılaştırılamayacak bir yıkım gücüne sahip olan silahlar düşünüldüğünde, bu arzunun neden olacağı bir savaş yalnızca insanlığı değil, tüm canlı türlerini yok edebilir. Diğer bir tehlike ise gezegenimizin karşı karşıya kaldığı ekolojik felakettir. Emeği olduğu gibi, doğayı da sömüren sermayenin bu felakete bir çözüm üretmesi olanaksızdır. Birleşmiş Milletler eliyle pazarlanan “yeşil kapitalizm” bir kandırmacadan ibarettir.
Bu tehlikeler arasında belki de en önemlisi, finans kapitalin barbarca akımlarının, yani uzun zamandır uykuda olan faşizmin gerçek anlamda yeniden baş göstermesidir. Kendilerini faşist olarak adlandırmaya henüz cesaret edemeyen ve ön faşist bir niteliğe sahip olan bu akımlar, kitleleri boğuştukları sorunların kaynağının kapitalizm değil, işçi sınıfının diğer kesimleri olduğuna ikna etmeye çalışıyor. Bu kesimler, Trump’ın Amerikası’nda “Meksikalı tecavüzcüler”dir, Marine Le Pen, Salvini, Farage ve hatta Boris Johnson’un Avrupası’nda ise “Müslüman teröristler”dir. Nazi sembollerini kullanmaktan çekinmeyen ve Hitler’i Ukrayna’yı işgal eden değil, kurtarmaya gelen bir kahraman gibi gören ve tarihin bu şekilde yeniden yazılmasını açıktan talep eden, bazı solcuların bile “devrim” olarak selamladığı Maidan olaylarının ürünü olan, anti-semitik Sağ Sektör, Ulusal Müfreze ve diğerleri ise faşizmin yükselişinin en açık örnekleridir.
Değerli FIT-U’lu yoldaşlar, dünya çapındaki bu eğilim sizin ve bizim gibi emperyalizmin boyunduruğunda olan ülkelerde de faşizmin tohumlarını ekmektedir. Komşu ülkeniz Brezilya’daki Bolsanora’dan Asya kıtasındaki Modi ve Duterte’ye, faşizm tüm kıtalarda yükselmektedir. Finans kapitalin yükselişinin bir ürünü olmayan, kapitalist dünya sisteminin baskıcı doğasına karşı sapkın ve zehirli bir tepkinin ötesine geçmeyen, farklı bir barbarlık biçimi olan tekfirci mezhepçi hareketler Asya, Orta Doğu ve Afrika’da yani Müslüman dünyasında, El Kaide, IŞİD, HTŞ, Boko Haram ve Eş Şebab gibi örgütler vasıtasıyla yaşam bulmaktadır. Erkeklerin başını kesen, kadınları köleleştiren, çocukları zehirleyen, diğer mezheplerin camilerini yakan, müziği yasaklayan, heykelleri yıkan bu hareketler soldaki bazı kişilerce akıl almaz bir şekilde Marksistlerin desteklemesi gereken “ilerici” ve hatta “devrimci” güçler olarak sunuluyor.
Bir yandan 21. yüzyıl kapitalizminin ürünü olan bu gerici ve barbar akımlar yükselirken, diğer yandan emekçi kitleler bir dizi halk isyanı ve devrimlerle tüm dünyada hem öfkeyle, hem de umut ve daha iyi bir dünya özlemiyle ayağa kalktı. 2001-2002’deki Argentinazo’dan, 2002’de iki milyon kişinin Chavez’i devirmeyi amaçlayan darbeye karşı sokaklara dökülmesine, 2003 ve 2005 yıllarında Bolivya’daki sonuçsuz devrimci krizlere, sizin kıtanızdaki devrimci çıkışlar Üçüncü Büyük Depresyon’un öncesinde meydana gelmişti. 2011 yılında Tunus ve Mısır’da başlayan ve büyük bir hızla –birkaç istisna hariç- tüm Arap ülkelerine yayılan Arap devrimleri ise Üçüncü Büyük Depresyon’la eş zamanlı olarak gerçekleşiyordu. DİP, Arap dünyasındaki bu çıkışları kapitalizmin tarihinde dünya devriminin üçüncü dalgasının başlangıcı olarak görmektedir. Akdeniz havzasını halk isyanları ve devrimlerinin beşiği haline getiren bu kitlesel hareketler, Yunanistan ve İspanya’dan Türkiye’ye ve Balkanlara ve hatta İsrail’e sıçradı. Tel Aviv’deki iki aylık oturma eylemine katılanlar, Akdeniz devriminin merkez üssüne, Kahire’nin Tahrir meydanına selam gönderiyorlardı! New York’tan başlayıp 50’den fazla şehre yayılan, ABD’deki Wall Street’i İşgal Et hareketi ve 2013 yılında Brezilya’nın 600 kentinde gerçekleştirilen protestolar aynı eğilimin Batı yarımküredeki ifadesiydi.
Bu fırtına dinmiş gibi görünüyordu. Arap devrimi, Mısır’da 2013 yılında Sisi’nin Bonapartist hükümet darbesiyle ve Suriye’de ise ABD ve bölgesel gerici güç odaklarının semirttiği tekfirci mezhepçi hareketler eliyle devrimin daha başlangıç aşamasındayken bir iç savaşa dönüşmesiyle boğulmuş oldu. Emekçi kitleler yüzünü parlamenter çözümlere, Anglo-Amerikan dünyasında Bernie Sanders ve Jeremy Corbyn’e; Avrupa’da Syriza, Podemos ve Portekiz’deki Sol Blok’a; Meksika’da ise Andrés Manuel López Obrador’a döndü. Ancak şimdi rüzgâr yeniden isyan ve devrimden yana esmeye başladı. Ürdün, Tunus ve yeni bir halk ayaklanmasının eşiğinde olan Irak’ta (ve elbette Arap olmayan İran’da) 2018 yılında gerçekleşen halk isyanları, Sudan ve Cezayir’de hâlihazırda sürmekte olan devrimler, Arap dünyasının bir kez daha ayağa kalktığını gösteriyor. Baskının akıl almaz boyutlara ulaştığı Mısır’da bile kitleler bir kez daha düzene meydan okumaya başladı. Sizin kıtanızda da durum farklı değil. Puerto Rico’da kitleler valiyi alaşağı etti. Yoksul Haiti’de, kitleler yaklaşık bir yıla yakın bir zaman zarfında ve tam da bu günlerde altıncı kez sokaklara akıyor. Ekvador, bir ulaştırma grevi ve sokak eylemleriyle sarsılıyor.
Değerli FIT-U’lu yoldaşlar, insanlığın önünde iki seçenek var: ya devrim ve sosyalizm ya barbarlık. Bizler, devrimciler olarak kapitalizmin tarihi bir çöküş yaşadığını ve onun insanlığın başına musallat ettiği barbarlığın tek çözümünün proletarya diktatörlüğü olduğunu asla unutmamalıyız. Kapitalizme toz kondurmayan çevreci, savaşı güzel sözlerle durdurabileceğini sanan pasifist ve kimlikçi politikalar bizden uzak olsun. Bunlar, işçi sınıfından kopuk oldukları sürece–bırakın birer sapma olmayı- gerçek çözümün önündeki engellerdir. Elbette ezilenlerin sesine kulak verilmelidir ve sorunlarına çözüm bulunmalıdır. Ancak bu, işçi sınıfı politikalarından yalıtık bir şekilde yapılmamalıdır. Unutmamalıyız ki, Trump, Bolsonaro, Le Pen, Farage, Erdoğan, Orban ve Modi’lerin yükselişinin esas nedeni uluslararası solun yüzünü kimlik politikalarına dönmesidir. Bu nedenle, değerli yoldaşlar, işçi sınıfı politikalarını Bolşevik bir tarzda ısrarla sürdürmeliyiz. Daha açık bir şekilde söylersek, ezilen uluslar ve halklardan, kadınlara ve eşcinsellere kadar tüm ezilen gruplar, işçi sınıfı mücadelesini ve emperyalizme karşı mücadeleyi merkeze alan bir Leninist özgürleşme programı etrafında bir araya getirilmelidir.
Mevcut durum göz önünde bulundurulursa, Arjantin, işçi sınıfı hegemonyasının kapitalizme karşı mücadele içinde kurulabileceği ülkelerden biridir ve hatta belki de tek ülkedir. Tüm kıtaların dönek Syriza’larının aksine, FIT-U uluslararası proletaryanın devrimci mirasına sahip çıktığını ilan etmektedir. Değerli FIT-U’lu yoldaşlar, yerine getirmek için yola çıktığınız bu büyük görevi nihayete erdirmek için, zamanın sınavından geçmiş Leninizm’in kılavuzluğunda, işçi sınıfı hegemonyasını kurma hedefinden sapmadan mücadelenizi sürdürmenizi kuvvetle ve ısrarla öneriyoruz.
Davamız aynı davadır. Ülkelerimizin ve dünyanın tüm ülkelerinin işçi sınıfları ancak dünya devrimini zafere ulaştırarak kapitalizmin yarattığı yıkımı ve barbarlığı ortadan kaldırabilirler. Bu nedenle, kavganız kavgamızdır.
Yaşasın Arjantin işçi sınıfının kapitalist sömürü ve baskıya karşı mücadelesi!
Viva la lucha de la clase obrera de Argentina contra la explotación y opresión del capitalismo!
Yaşasın uluslararası işçi sınıfının birliği!
Viva la unidad del proletariado internacional!
Tüm ezilenlerin kurtuluşu için dünyanın her yerinde işçi sınıfının iktidarı için ileri!
Por el poder obrero en todos paises, emancipando a los oprimidos de su sufrimiento!
Yaşasın dünya devrimi!
Viva la revolución mundial!
Yaşasın Komünist Enternasyonal’in tek gerçek varisi Dördüncü Enternasyonal!
Viva la Cuarta Internacional, sola heredera verdadera de la Internacional Comunista!
DİP
(Devrimci İşçi Partisi)
Türkiye
3 Ekim 2019