Moskova zirvesinde Amerikan gölgesi
Moskova’da gerçekleşen Erdoğan-Putin zirvesi Türkiye’nin Suriye politikasının büyük çelişkiler içinde ilerlemekte olduğunu gösterdi. Görüşme sonrasında Erdoğan yaptığı açıklamalarda olumlu bir hava oluşturmaya çalıştı. ABD ile müzakereleri devam eden güvenli bölge konusunda Rusya ile bir sıkıntı olmadığını dahi söyledi. Ancak Putin’in açıklamalarına bakıldığında Erdoğan’ın, Mınbiç ve Fırat’ın doğusuna ilişkin Rusya’dan istediği desteği alamadığı anlaşılıyor.
HTŞ’nin İdlib’de hâkimiyeti ele geçirmesi Türkiye’yi sıkıştırıyor
Putin’in, Erdoğan’ın önüne İdlib’deki fiili durumu getirdiği ve Astana süreci dolayısıyla Türkiye’nin vermiş olduğu sözleri hatırlattığı anlaşılıyor. Şu anda İdlib’de El Kaide’nin çatı örgütü olan HTŞ tümüyle kontrol sağlamış durumda. Halbuki Astana mutabakatında bu bölgelerin HTŞ’den temizlenmesi ve tarafların “terörist” olarak tanımlamadığı güçlerin İdlib’e hâkim olup zaman içinde çözüm sürecine entegre edilmesi öngörülmüştü. İdlib’deki durum bu haliyle sürdükçe Erdoğan’ın Mınbiç ve Fırat’ın doğusunda Rusya’nın desteğini alması son derece zor gözüküyor.
Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’nin ağzından “Astana sürecinin ipini çekmenin vakti geldi” diyen ABD’nin, İdlib’deki sürecin çıkmaza doğru sürüklenmesinde provokatif bir rol oynamış olması kuvvetle muhtemeldir. Ancak her koşulda ABD’nin gelişmeleri memnuniyetle takip ettiği söylenebilir. Evet! Kendi çıkarları için DAİŞ’in önünü açan ABD pekâlâ çıkarları gerektirdiğinde HTŞ’yi de el altından desteklemekten çekinmeyecektir.
Putin’den Fırat’ın doğusuna henüz bir destek yok
Görüşmenin ardından yapılan açıklamalarda her iki lider de “koordinasyonu arttırmak”, “işbirliği ve dayanışmayı sürdürmek”, “terör örgütlerine karşı ortak mücadele” gibi genel geçer ifadeler kullanırken kritik konularda anlaşmazlık noktaları öne çıktı. Putin, Türkiye’nin ABD ile müzakere ettiği güvenli bölge için önce “BM kararı yok, Suriye hükümetinden de bir davet yoktur” dedi. Ardından Suriye ve Türkiye arasındaki 1998 Adana mutabakatına referans yaptı. Öcalan’ın Suriye’den çıkartılması sürecinde iki devlet arasında imzalanan mutabakat teröre karşı ortak mücadelenin yanı sıra ülkelerin birbirlerinin içişlerine karışmaması ve sınırlarını ihlal etmemesine yönelik vurgular içeriyor. Putin bu mutabakatı hatırlatarak olası bir güvenli bölge girişimi için Türkiye’nin Suriye devletinin resmi rızasını alması gerektiğini belirtmiş oldu.
Rusya PYD’yi meşru gördüğünü yineledi
Her ne kadar tüm terör örgütleriyle ortak mücadele vurgusu yapılsa da Türkiye devletinin “terörist” ve PKK’nin Suriye kolu olarak nitelendirdiği PYD için Putin, “Kürtler” ifadesini kullandı. Putin, “ABD’nin bulunduğu bölge Kürtlerin elindedir” ve “Şam Kürtlerin temsilcileriyle görüşmelidir” diyerek PYD’yi meşru bir siyasal güç olarak tanıdığını bir kez daha ifade etmiş oldu.
ABD’nin çıkarlarını savunan güven kaybeder
En büyük sorun Türkiye’nin NATO üyeliği ve bölgede ABD çıkarları doğrultusunda hareket etmesidir. TSK’nın bugüne kadar ÖSO ile birlikte kontrol ettiği bölgeler bir NATO koridoru özelliği kazanmıştır. Dahası Türkiye her fırsatta Suriye’de ABD çıkarlarını koruma iddiasını yinelemektedir.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un El Cezire’de çıkan makalesinde, Trump’ın çekilme kararını eleştirerek istifa eden Brad McGurk’un değil Türkiye’nin, ABD çıkarlarını koruduğuna dair ifadeler bulunmaktadır. Hem de Erdoğan’ın Rusya’ya uçtuğu gün! Daha önce de Erdoğan New York Times’a bir makale yazmış ve Türkiye’nin bölge siyasetinin ABD çıkarlarına ve güvenliğine uygun olduğunu anlatmıştı. Türkiye ABD çıkarlarını korumaktan ve NATO üyeliğinden ayrılmadıkça hiçbir zaman bölge halklarına güven veremeyecektir.
Tutarsızlık sürüyor
Türkiye’nin, “tüm terör örgütlerine karşıyız” resmi söylemi ile HTŞ’nin İdlib’i ele geçirmesi karşısında “şu ana kadar bir sorun yok” (Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu İdlib’teki tüm silahlı gruplar şehri HTŞ’ye teslim eden anlaşmayı imzaladıktan sonra aynen böyle demişti) rahatlığıyla davranması büyük çelişki oluşturuyor.
Türkiye’nin resmi söylemi “biz Kürtlerle teröristleri birbirinden ayıracağız” şeklinde. Ancak ülke içinde meşru ve yasal bir parti olan HDP’nin liderlerinin tutuklu olması, belediyelerine kayyım atanması, yerle bir olan ilçeler ve yaşanan sivil kayıpları dolayısıyla Türkiye Kürtleri kendilerini korunuyor hissetmek bir yana büyük bir baskı ve tehdit altında görüyor. Dolayısıyla da bu söylemin Türkiye iç siyasetinde milliyetçi çevreler dışında hiçbir geçerliliği kalmıyor.
Bir kez daha: Kürtlerle barış ABD’yle savaş
Her gün büyük oyunlardan, oyun bozmaktan bahsedenler asırlık emperyalist oyunların figüranı olmaktan bir adım öteye gitmiyorlar. Suriye’de 30 kilometrelik güvenli bölgeden bahsedenler, Türkiye ve tüm bölge halklarına karşı en büyük tehdit olan Amerikan ve NATO üsleri gerçeğini gizliyor; hedef saptırıyor; halklar arasına düşmanlık tohumları ekip, emperyalizmin değirmenine su taşıyorlar.
Çünkü emperyalist oyunlar ancak halkların kardeşliği ile ve emperyalizme karşı birleşik mücadeleyle bozulabilir. Ortadoğu’da ve Suriye’de ABD’nin kazandığı her denklemde Türk, Kürt, Arap ve Fars halkları birlikte kaybedecektir. Türkiye, ABD ile anlaşıp Kürtlerle savaşmak yerine, Kürtlerle barışıp ABD ile savaşmayı önüne koymadıkça Ortadoğu’da içine düştüğü çıkmazdan kurtulamayacaktır.