İktidarın tarımı taşıdığı nokta: Anadolu’ya buğday ithalatı
Erdoğan 20 Şubat günü çiftçileri Cumhurbaşkanlığı sarayına toplayarak bir konuşma yaptı. Konuşması büyük oranda “tarımsal üretim” hakkında gerçekleşti. Daha önce gerçekleşen tarımsal desteklemelerden, bundan sonrası için mazot masrafının yarısını ödeyeceklerinden, üreticilere 300 baş koyun ve bunların yemini vereceklerinden bahsetti.
Buğdayın 8 bin yıllık öyküsünün başlangıç noktası olan topraklarda saman ithal eden bir ülke haline gelmiş olmamız dolayısıyla Erdoğan’ın bu söylemleri bir tartışmayı başlattı. Tartışmanın konusu Türkiye’nin tarımda geldiği nokta.
Destek mi köstek mi?
Öncelikle anlata anlata bitiremedikleri desteklemelere bir bakalım. Desteklemeler pratikte şöyle olmaktadır: üreticinin buğday tarlası mevcutsa devlet tarafından dekar başına mazot için 13 lira, gübre için 4 lira yıllık ödeme yapılır. Yani 50 dönüm buğday yetiştiren bir çiftçi yılda ancak 850 lira destekleme alabilmektedir. Tabii bu desteklemeyi alabilen çiftçiler için geçerli. Bu desteklemelerden faydalanabilmek için öncelikle Ziraat Odası’na kaydolmak gerekiyor (bu kayıt işlemi için 50 lira civarı bir para ödenmekte) sonrasında İlçe Tarım Müdürlüklerine Çiftçi Kayıt Sistemi için başvurması gerekiyor (bunun da 30 lira civarı bir ödemesi var). Yani dekar başına 17 lira destekleme veren devlet çiftçiden işlem başına yaklaşık 80 lira alıyor.
Erdoğan’ın konuşmasında bahsettiği ve son zamanlarda medyada “köyüne dönene 300 koyun verilecek” başlığıyla tartışılan meselede ise durum çok daha vahim. Bu uygulama için en az 150 dekar (150bin metre kare) mera arazisine sahip olma şartı koşuluyor. Mevcut durumda bu kadar arazisi olan kimselerin zaten bir an evvel tarlaları satıp kente göç etme çabası içerisinde olduğu aşikâr.
Gelelim mazot desteğine. Erdoğan diyor ki: “mazot masrafının yarısını biz ödeyeceğiz”. Şu an mazot fiyatı 5.65 lira dolaylarında seyrediyor. Yarısının ödendiğini varsayalım. Mazotun litresi 2.80 lira civarına gelir. Son dönemde gündeme gelmişti. Yatlara yani lüks denilen deniz araçlarına mazot vergisiz verilmekte. Yani litresi 1.70tl civarında. Henüz mazotun masrafının yarısını devletin ödeyeceğine dair bir resmi bildirim de bulunmamakta. Gel gelelim müjde gibi pazarladıkları bu işi yaptılar, yine de yoksul köylüye satılan mazotun fiyatı, zengin yat sahibinin alacağı mazot fiyatının neredeyse 2 katı!
Buğday Anadolu’nun öz evladıdır
Yukarıda da bahsettiğimiz üzere buğdayın yaklaşık 8 bin yıla dayanan bir tarihi mevcuttur. Bu da tarımsal üretim tarihiyle eş değerdir. İnsanlığın ilk kültüre aldığı bitkinin buğday olduğu bilinmektedir. Bu sürecin yaşandığı yer ise “bereketli hilal” diye isimlendirilen, bir kısmı da Anadolu’da olan bölgedir. Bugün tarımsal ihracat oranları bir takım spekülasyonlar çerçevesinde tartışılmaktadır. Gelin Anadolu’nun öz evladı olan buğday üzerinden Türkiye’nin ithalat ve ihracat meselesini net rakamlarla inceleyelim.
TÜİK verilerine göre, 2007 Buğday ithalat miktarı yaklaşık 2 milyon 150 bin ton olurken 2016 yılında bu rakam 4 milyon 226 bin tonu bulmuştur. Bu tablo en temel gıda olan buğday üzerinden çok net bir şekilde bize gösteriyor ki tarımsal ithalat 9 sene içerisinde neredeyse 2 katına çıkmıştır. Erdoğan’ın konuşmasında “tarım ve hayvancılıkta Türkiye’yi çok farklı bir noktaya taşıdık” diye vurguluyor. Evet bir noktaya taşıdınız… Anadolu’daki tarımsal faaliyetleri el birliğiyle rezil ettiniz!
Tarım Alanlarını Talan Etmekten Vazgeçin !
Erdoğan aynı konuşmada diyor ki: “tarımsal alanların amaç dışı kullanılması ve imara açılmasıyla alakalı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu çıkarttık”. Evet, böyle bir kanun çıkarttınız, bu kanuna göre toprakları tarımsal değere göre sınıflandırdınız, sonrasında ise istediğiniz her yerde 1. derece tarım arazilerinin üzerine inşaat molozu dökmek suretiyle mevcut toprağın tarımsal değerini sıfırlayıp, belgeleyip, yandaş inşaat şirketlerinize peşkeş çektiniz! Bugün Eskişehir’de en verimli tarım alanlarından biri olan Alpu Ovası’na termik santral yapmak için harekete geçtiniz. Çok aşikâr ki Alpu Ovası’nda bir termik santral faaliyete geçerse o ovadaki tarım da bitmeye yüz tutacaktır. Bu örnekler onlarla hatta belki yüzlerle çoğaltılabilir. Saman ithal ediyorsak müsebbibi sizsiniz!
Sürdürülebilir tek yol tarımda kamulaştırma ve planlama
Tarım alanlarımız yönetenler tarafından yıllardır talan ediliyor. Ama ülke tarımını sürdürülemez bir hale sokan yalnızca bu değil. Teknik olarak, aşırı kimyevi gübre ve tarımsal üretimin her alanında hibrit tohum kullanımı tarımı sürdürülemez hale getirmektedir. Münferit ve küçük aile işletmelerinin bilinçsiz kimyevi gübre kullanımı tarım topraklarının tuzluluk derecesini artırmakta ve giderek canlılığını yok etmektedir. Her ne kadar bugün bu durum gündeme taşınmasa da önümüzdeki yıllarda karşımıza ciddi bir problem olarak çıkacağı su götürmez bir gerçekliktir. Bunun çözümü ise tarımsal girdileri daha bilinçli bir şekilde planlamaktan geçmektedir. Bu da ancak tarımda küçük üreticilerin kooperatifleşmesi ve büyük tarım arazilerinin kamulaştırılmasıyla mümkündür. Bu durum sadece sürdürebilirlik açısından değil, güncel tarımsal ürün yeterliliği ve ihracatı açısından da oldukça mühimdir. Şu bir gerçek ki Türkiye’nin tarımsal ürün tüketimi bellidir. Devlet tarafından görevlendirilen ziraat mühendisleri hangi ürüne ne kadar ihtiyaç varsa bu ihtiyacı karşılamak için iklimsel olarak hangi bölgelerimizde hangi ürünün tarımının yapılması teknik olarak daha tutarlı olacağını planlamalıdır. Ancak bu yolla ürün fazlası ve eksiği gibi sorunlar çözülebilir.