Ekim ayaklanması: İşçi sınıfı iktidarı nasıl aldı?
1917 yılında işçi sınıfı, askerler ve köylülerden oluşan emekçi halk nihai taarruza geçmeden önce birçok kez saldırdı, sonra geri çekildi. Her şeyin bittiğinin, karşı devrimin galip geldiğinin düşünüldüğü anlarda yeniden ileri atıldı. Nihayet işçi sınıfı eski Rus takvimine göre Ekim sonunda, modern takvime göre Kasım başında son büyük taarruzun eşiğine gelmişti. Şubat devrimini yapan emekçi halk, iktidarı burjuvaziye kaptırdıktan sonra ondan, yani Geçici Hükümet’ten sorunlarına çözüm getirmesini bekledi. Hiçbir çözüm göremedi. Uzlaşmacı küçük burjuva partilerin çoğunlukta olduğu Sovyetler aracılığıyla iktidara baskı kurmak da işe yaramadı. İşçi sınıfı burjuvaziye siz yönetemiyorsunuz biz de eskisi gibi yöneltilmek istemiyoruz diyerek Nisan’da, Haziran’da ve Temmuz’da ayağa kalktığında her seferinde daha sert bir cevap aldı.
Sonunda burjuvazi, sağda ve solda küçük burjuva ortakları ile birlikte işi darbe girişimine kadar götürdü. Darbe girişimi işçi sınıfının inisiyatifi ile dağıtıldığında sadece darbeci General Kornilov değil, burjuvazinin tüm demokratik maskesi de düşmüştü. Geçen zamanın tüm deneyimi barış, toprak ve ekmek sloganında ifadesini bulan, halkın en yaşamsal ihtiyaçları için devrimden başka yol bırakmamıştı. İşte bu koşullar altında devrim doruk noktasına doğru yükseldi.
Milliyetçiler kaçıyor, enternasyonalistler savunuyor!
Kitlelerin devrimin tek çıkar yol olduğunu anlamasında savaşın gidişatı büyük bir rol oynadı. Cihan Harbi’nin başında Çarlık yönetiminde yağma savaşına giren Rus burjuvazisi, kitleleri bu savaşa razı etmek için milliyetçiliğin her türlüsünü kullandı. Vatanseverlik sosuna batırılmış yabancı düşmanlığı aynı zamanda anti-komünist propagandanın da merkezinde yer alıyordu.
Bolşevikler anti-emperyalistti ve Rusya’nın müttefiki olan İngiliz ve Fransızlara karşı oldukları kadar Alman emperyalizmine de karşıydı. Enternasyonalist olan Bolşevikler her ülkenin kendi yağmacı burjuva sınıfına karşı mücadeleyi yükseltmesini savunuyor ve “asıl düşman içerdedir” diyordu. Kitleler savaş sürecinde giderek Bolşevik etkisine girince Lenin ve Zinovyev başta olmak üzere Bolşeviklerin Alman ajanı olduğu iftirası ortaya atılmıştı. Bu iftiralar bir yere kadar Bolşeviklere zarar verdi, hakkında tutuklama kararı çıkartılan Lenin ve Zinovyev yeraltına çekilmek zorunda kaldı. Trotskiy, kamuoyu önünde Lenin ve Zinovyev’e sahip çıkınca bu sefer kendisi tutuklanıp hapse atıldı. Ancak eninde sonunda iftiralar tutmadı.
Burjuvazinin işçi sınıfına karşı güttüğü sınıf düşmanlığı milliyetçiliğin de maskesini düşürdü. Hem ülkenin hem de devrimin başkenti olan Petrograd devrimcileştikçe, burjuvazi Petrograd’ı işçilere vermektense Almanlara vermeyi tercih etti. Devrimci askerleri Petrograd’dan uzaklaştırıp cepheye göndermeye çalıştı. Böylece işçi ve emekçi kitlelerle birlikte askerler Petrograd’ın savunulmasının ancak işçi sınıfının iktidarı alması ile mümkün olduğunu görmeye başladı.
Burjuva geçici hükümetin kuşatılması
Kornilov darbesinin yenilmesinin ardından Bolşevikler güçlerini arttırmış, işçi, köylü ve asker temsilcileri sovyeti de küçük burjuva sosyalistlerin hakimiyetinden çıkmıştı. Eylül sonunda Trotskiy, sovyet başkanı seçildi. Daha önce Menşeviklerin önerisiyle karşı devrime karşı savunma amacıyla kurulan Askeri Devrimci Komite’nin başına da Trotskiy ve başkaca önde gelen Bolşevikler geçmişti.
Askeri Devrimci Komite savunma vazifesini ancak taarruzla gerçekleştirebilirdi ve bunun için en iyi komuta heyetine de kavuşmuştu. Trotskiy, geçici hükümetin Petrograd garnizonunu cepheye sevk eden kararını geçersiz ilan eden bir emir yayınladı. Petrograd’daki silah fabrikalarından binlerce tüfeğin kızıl muhafızlara dağıtılması emri bunu takip etti. Askerler Trotskiy’in emirlerine uydukça sovyet garnizona, kızıl muhafızlar (işçi milisleri) ise şehre hâkim olmaya başlamıştı. Geçici hükümetin bulunduğu Kışlık Saray’ı tam karşıdan gören Pyotr ve Pavel kalesi stratejik önemdeydi. Buradaki birliklerin tereddüdünü ise bizzat kaleye giden Trotskiy, devrimci ajitasyon ve propaganda konuşmalarıyla gidermişti. Kale artık devrimin kalesi olmuştu. Öyle ki sovyetin, Askeri Devrimci Komite’nin ve ayaklanma süresince Bolşevik Partisi’nin karargâhı konumunda olan Smolniy Enstitüsü’ne bir baskın yapıldığı durumda karargâhın Pyotr ve Pavel kalesine taşınmasına karar verildi. Kışlık Saray'ın kıyısında yer aldığı Neva nehrinde bulunan Avrora zırhlısı da devrimin saflarındaydı. Petrograd’ı koruyan stratejik deniz üssü Kronstadt’ın bahriyelileri ayaklanmanın kısa sürede sonuç alamaması ya da karşı-devrimin direnişini kırmak üzere ezici bir güç olarak alarma geçirilmişti.
Resmi olarak ülkenin başında geçici hükümet, ordunun başında da genelkurmay vardı ama her ikisi de fiiliyatta hükmünü yitirmiş duruma düştü. Bu durumu tersine çevirmek için sovyete yönelik gerici bir karşı taarruz başlatmaları gerekiyordu. Ancak Trotskiy bu olası karşı saldırıyı iktidarı tamamen almak için bir fırsat olarak kullanmaya hazırdı. Geçici hükümetin başı Kerenskiy, Bolşevik matbaasını polisle basıp mühürleterek bu saldırıyı başlattı. Gencecik bir işçi kızı çalıştığı matbaadan koşarak sovyetin karargahı olan Smolniy’e ulaştı. Trotskiy’den mühürleri sökmek için yeterli sayıda güç istedi. Trotskiy, mühürlerin askerler ve silahlı işçiler tarafından sökülmesi talimatını verdi. Gece boyu matbaada basılan binlerce Bolşevik gazetesi sabah Kerenskiy’in karşı devrimci saldırısını teşhir eden manşetlerle çıkmıştı. Kerenskiy savaşı ilan etmişti. Devrimci işçi ve askerlerse Bolşevikler tarafından hem siyasi hem de pratik olarak bu gün için hazırlanmışlardı. Cevap daha önce planlandığı gibi ayaklanma ile verilecekti.
İktidarın ele geçirilmesi
Trotskiy ayaklanmanın zamanlamasını Tüm Rusya İşçi, Köylü ve Asker Temsilcileri Sovyeti Kongresi'ne denk getirmeye özellikle önem veriyordu. Bu zamanlamanın teknik olarak iktidarın ele geçirilmesini sağlayacak bir önemi yoktu. Askeri açıdan bu görevi yerine getirecek güç fazlasıyla toplanmıştı. Harekâtın planları da eksiksiz biçimde yapılmıştı. Ancak Bolşevikler salt bir hükümet darbesi değil, silahlı halk ayaklanmasına dayanan bir devrim örgütlüyordu. İktidar komplo yöntemleri ile ele geçirilebilirdi. Ancak köylülerin ve askerlerin desteğini alan işçi sınıfının kendi iktidarını kurması, burjuva devlet aygıtının yıkılmasını ve yerine yeni ve proleter karakterde bir devlet kurulmasını (işçi diktatörlüğü ya da bir başka deyişle işçi demokrasisi) gerektiriyordu.
Sovyetlerin demokratik iradesi üzerinden yükselecek olan bu devlet, emekçi halkın devrimci enerjisini sürekli kılacak en uygun biçim olarak yükselmekteydi. Bolşevikler devrimin işçilerin, köylülerin ve askerlerin sovyetinde meşruiyet kazanmasına büyük önem veriyordu. Ancak devrim bir oylama meselesi değil, bir irade savaşıdır. Dolayısıyla da Bolşevikler sovyette ayaklanma için oylama yapmayı elbette ki düşünmemiş, bunun yerine derhal tren garlarını, PTT’yi, elektrik santralini, önemli köprüleri, cephanelikleri, erzak ambarlarını, büyük matbaaları ve nihayet işçi sınıfının ekonomi üzerindeki hakimiyet kurmasını ifade eden Devlet Bankası’nı kansız biçimde ele geçirmiştir. Nihayet Kışlık Saray’ın Avrora zırhlısının top atışlarının eşliğinde ele geçirilmesinin ardından sovyet toplantısını açmışlardır. Devrimin iradesi karşısında küçük burjuva sosyalistleri bölünmüş, devrim taraftarları sovyette kalırken Menşevik ve Sosyal Devrimci gruplar sovyet toplantısını terk etmiştir.
Burjuvazinin geçici hükümeti düştükten ve bakanlar tutuklandıktan sonra (Kerenskiy kaçmayı başardı) sovyet delegeleri başkanı Lenin olan Halk Komiserleri Konseyi’ni büyük bir coşkuyla kabul etti. Hayatını devrime adamış savaşçılar bu mücadelenin sonunda “bakan” sıfatıyla anılmayı içlerine sindirememiş, hükümete Halk Komiserleri Konseyi adını vermeyi uygun bulmuşlardı. Hükümetin adı gibi Rusya’da artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Sadece Rusya’da değil dünyada da öyle… Artık proleter devrimler çağı açılmıştı!
Kutu: Ayaklanmada Lenin, Trotskiy ve Bolşevik Partisinin önderliği
Bir demirci nasıl kızgın demiri çıplak eliyle tutamazsa, proletarya da çıplak eliyle iktidarı ele geçiremez: ona bu görev için biçilmiş bir örgüt gerekir. Kitlelerin ayaklanmasıyla konspirasyonun kombinasyonu, konspirasyonun ayaklanmaya tabi oluşu, ayaklanmanın konspirasyon aracılığıyla örgütlenmesi Marx ve Engels’in “ayaklanma sanatı” tabir ettikleri devrimci politikanın karmaşık ve ağır sorumluluklar alanını oluşturur. Bu, kitlelerin doğru bir genel idaresini, değişen durumlar karşısında yön değiştirme esnekliğini, düşünülmüş bir taarruz planını, teknik hazırlıkta temkinlilik ve darbeyi vurmak konusunda cesaret gerektirir.(Lev Trotskiy, Rus Devriminin Tarihi)
Bolşevik Partisi Merkez Komitesi ayaklanma kararını 10 Ekim’de vermişti. Lenin ayaklanmanın genel prensiplerini ortaya koymuştu. Mümkün olan tüm güçler bir araya toplanıp kesintisiz bir taarruzla iktidar alınacaktı. Devrimler tarihi ayaklanmada tereddüt etmenin yenilgiye kapı açmak olduğunu açıkça gösteriyordu. Lenin, 1917 yılı boyunca 1871 Paris Komünü deneyimini yakından incelemiş ve Devlet ve Devrim kitabını yazmıştı. Bu kitap Ekim devriminden sonra basıldı. Ancak Lenin’in bu kitapta ortaya koyduğu perspektif ayaklanmanın dayandığı temel stratejiyi oluşturmaktaydı.
Lenin, 10 Ekim’deki toplantıdan sonra yeniden saklanmak üzere Petrograd’ın işçi semtlerine çekildi. Ayaklanmanın pratik olarak yönetilmesi Askeri Devrimci Komite ile sovyetin ve bu komitenin başkanı olan Trotskiy tarafından üstlenilmişti. Merkez Komitesi’nde Kamenev, Zinovyev ve Stalin gibi üyelerin ayaklanma aleyhindeki tutum ve eğilimleri Lenin’i endişelendiriyordu. Ayaklanmanın önderliğin sarsılmaz bir iradeyle bütünleşmediği halde başarı şansının olmadığını biliyordu. Kamenev ve Zinovyev’in bir gazetede açıkça ayaklanma aleyhinde yazı yazması parti disiplininin ve gizliliğinin vahim bir ihlâli olmuştu. Lenin, partiden atılmalarını istemiş ancak Merkez Komitesi’ni ikna edememişti. Ancak tüm bunlar partinin ayaklanma etrafında tam bir disiplinle ve kararlılıkla bütünleşmesine engel olmadı. Öyle ki parti yayınında Kamenev’le aynı argümanları savunan Stalin, partinin bu kararlılığının yarattığı ortam içinde yayın kurulundaki görevinden istifa etmiş ancak istifası kabul edilmemişti.
Lenin’in yokluğunda partinin odaklanmasını, sovyet ve Askeri Devrimci Komite bünyesindeki askeri siyasi hazırlıkları Trotskiy, tam bir titizlik ve kararlılıkla yönetmişti. Ayaklanma günü olan 24 Ekim sabahı son bir Merkez Komitesi toplantısı yapıldı. Lenin bu toplantıya da gizli yollardan ve tebdili kıyafetle katıldı. Bu toplantıda her şeyin hazır olduğuna kani oldu ve endişelerinden arındı. Trotskiy’in örgütlenme alanındaki kabiliyetleri, kitleler üzerindeki karizmatik etkisi ve liderlik özellikleri elbette ki çok önemliydi. Ancak Trotskiy’in önderliğinde tüm ayaklanmayı yürüten, en önemli anlarda inisiyatif kullanan, kitlelerle canlı bir etkileşim içinde onları siyasi olarak yönlendiren kadroları yetiştiren ve örgütleyen Bolşevik Partisi ise hiç şüphesiz ki Lenin’in eseriydi. Bu anlamda ayaklanmadaki rolü çok daha belirleyici gözüken ve anbean tüm operasyonu yürüten Trotskiy daha sonra kendisi olmasaydı da devrimin yine zafere ulaşacağını, ama Lenin olmasaydı başaramayacaklarını söylemiştir.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ekim 2017 tarihli 97. sayısında yayınlanmıştır.