Washington'dan Brüksel'e: Cumhurpatronu ihale peşinde, Kürt sorunu emperyalizmin masasında
Trump'ın Erdoğan daha Washington'a gelmeden YPG'ye ağır silah verilmesini öngören kararnameyi imzalaması, ABD'nin Rakka'da Türkiye ile işbirliği yapmasına dair beklentileri boşa çıkaran ilk gelişme oldu. Erdoğan'ın Trump'la Washington'daki ilk görüşmesinin 20 dakika ile sınırlı olması, ardından da Türkiye açısından çok önemli addedilen konuların bir "çalışma yemeğinde" görüşülerek geçiştirilmesi kimilerinin hayal kırıklığını arttırdı.
Emperyalizme angajman
Erdoğan Washington'a gitmeden önce Sincar ve Karaçok'a hava saldırısı düzenlenmişti. Böylece, ABD'nin Rakka ihalesinde YPG karşısında Türkiye’nin konumunu güçlendirme politikası uygulanıyordu. Dönüşte ise bu epeyce alt düzeye düşürüldü: Eğer YPG'ye verilen silahlar Türkiye'ye karşı kullanılırsa "angajman kurallarını uygularız" dendi. Angajman kuralları örgütlere karşı değil devletlere karşı uygulanacağından bu ifade tartışma yarattı. Ancak bu tutum daha sonra Brüksel'de yapılan NATO toplantısında da tekrarlanacaktı.
Brüksel'de YPG'ye verilen ABD desteği NATO desteğine dönüştü. Bu durum NATO'nun DAİŞ karşıtı koalisyona katılmasıyla oluştu. DAİŞ karşıtı koalisyonun başını ABD çekiyor ve DAİŞ karşıtı askeri operasyonlarda YPG önemli bir rol oynuyor. Türkiye ise sürekli olarak ABD'yi, kendisinin “terörist” olarak tanımladığı YPG ile NATO üyesi Türkiye arasında tercih yapmaya çağırıyor. NATO, ABD'nin YPG'ye destek politikası hiçbir şekilde değişmeksizin DAİŞ karşıtı koalisyona dâhil olunca, Türkiye'nin izlediği politika bir anda kendisine karşı dönmüş oldu. Önümüzdeki dönemde Türkiye'nin NATO'ya baskısından çok NATO'nun Türkiye'ye baskı yapmasına uygun bir ortam oluştu.
ABD emperyalizmi Türkiye'ye Şengal'i sunuyor
Rakka ve Suriye ihalesini kaybeden Türkiye, yüzünü Irak'a ve Şengal'e dönmüş durumda. Bu konuda ABD ile Suriye'de olduğu gibi derin çelişkiler bulunmuyor. ABD emperyalizmi, PKK'nin askeri olarak Rojava'ya yönelmesini, siyaseten de PKK'nin boşluğunu Barzani'nin doldurmasını istiyor. Bu bağlamda ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Vekili Jonathan Cohen'in YPG ile ilişkilerini geçici ve taktiksel olarak niteleyip, PKK'nin Şengal'den çıkartılması için Irak hükümeti ve Barzani ile çabaları yoğunlaştıracaklarını söylemesi son derece çarpıcı. Cohen'in PKK'nin Şengal'dan çıkması ile ilgili olarak kullandığı "ister gönüllü isterse başka türlü" ifadesi ise askeri girişimlerin de masada olduğunun bir göstergesi.
Kürt sorununda olası gelişmeler
Tüm bu gelişmeler önümüzdeki dönemde Kürt sorununda hem Türkiye sınırları içinde hem Kuzey Irak'ta askeri hareketliliğin artacağına işaret ediyor. Ancak sadece askeri operasyonlara tanık olmayacağız. İktidarın, bir "yeni açılım" beklentisi yaratarak Kürt hareketi içinde Barzaniciliğe yakın isimlerin önünü açacak, karşı çıkanları ise hapishaneye tıkacak bir politika izlemesi olasıdır. Demirtaş'ın içeride olduğu, HDP'nin sözcülüğünü Baydemir'in yaptığı, yeni seçilen sosyalist Eş Başkan Serpil Kemalbay'ın hareketi temsil etmekten ziyade solla ilişkiler alanına hapsedilmeye çalışıldığı bir dönemden geçiyoruz. Yakın gelecekte toprak sahibi Ahmet Türk'lerin daha fazla inisiyatif alacağı, İslamcı Altan Tan'ların daha fazla görünür olacağı, kritik aşamalarda Barzanici çizgideki Leyla Zana'ların devreye gireceği, liberallerin tekrar tribünlerden sahalara ineceği bir sürecin yaşanacağını görmek zor değil.
ABD'nin şemsiyesi altında ve burjuvazinin çıkarları doğrultusunda yürüyecek olan bu süreç ne Kürt sorununu çözebilir ne de barış getirebilir. ABD'nin tek amacı Türkü, Kürdü, Arabı kendi savaşında asker yapmaktır. Burjuvazinin derdi ise kârıdır. Akan ve akacak olan kan Türkü, Kürdü, Arabıyla emekçinindir, yoksulundur. Emekçinin çözümünde ise ne ABD'ye ne de patronlara yer olmayacaktır.