Mahkemeden işkence kararı
KHK ile ihraç edilen ve işlerine geri dönmek için 76 gündür açlık grevinde olan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın haklarında yakalama kararı verildi, evleri basıldı, gözaltına alındılar. Ardından uydurma gerekçelerle tutuklandılar. Ankara'da İstanbul'da ve başka yerlerde protesto eylemlerine polis saldırdı. Pek çok kişi gözaltına alındı. İnsanlar yerlerde sürüklendi. Bir annenin polis tarafından tekmelenmesi devletin zalimliğinin sembolü oldu.
Üzerlerinde önlükleri, ellerinde pankartları dışında hiçbir silahları olmayan ve eylemleri açlık grevi olan, savunma hakkı dahi verilmeden ihraç edildikleri işlerine dönmek için mücadele eden bu insanların tutuklanması haklı da hukuki de değil. Her gün polisin önündeler. Evleri basılmadan saatler önce karakola denetimli serbestlik kapsamında imza atmaya gitmişlerdi. Mahkemenin talimatla tutuklama kararı verdiği o kadar açık ki doğru dürüst gerekçe bile bulamamışlar, "tutuklanmamaları halinde adaletin işleyişine zarar vereceklerinin anlaşılması" gibi ucube bir gerekçe uydurmuşlar.
Açlık grevini "zorla besleme" yoluyla bitirmek, bunun için açlık grevi direnişçilerini hücrelere kapatmak gibi bir düşüncesi olduğu anlaşılan devletin mahkemeye yaptırdığı şey zulmün hangi boyutlara ulaştığını gösteriyor. Türkiye tarihinde mahkemelerin işkenceye kayıtsız kaldığı, göz yumduğu sıkça görülmüştür, bugün de görülmektedir. Ancak eğer Nuriye ve Semih'e işkenceyle zorla besleme dayatılırsa bu sefer mahkeme doğrudan işkence suçunun faili haline gelecektir.
Diğer yandan tüm bunlar karşısında zulüm görenlerin değil zalimlerin acınacak halde olduğu da ortadadır. Artık KHK'ların 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili olduğuna, cemaatle mücadele edildiğine, muhaliflerin değil teröristlerin ihraç edildiğine kendileri dahil kimse inanmıyor. Direnişçilerin iradesini kırmak için olmadık işlere kalkışan istibdad her adımında dayandığı OHAL rejiminin ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor.