Kırmızı fular size, siz de halkınıza layıksınız!
Cihan bugün savunmasını yapacak. Ne mutlu ki utanacağı sıkılacağı savunamayacağı hiçbir şey yapmadı. Aynı beraber yargılandıkları Murat Sezgin ve Ayşe Deniz Karacagil gibi. Haksızlığa uğradılar, aylardır tutuklular ama ezilmediler. Dik durdular çünkü yanlış bir şey yaparken değil inandıkları uğruna mücadele ederken tutsak edildiler.
Kamuoyunda kırmızı fular davası olarak bilinen dava bugün Antalya’da görülüyor. Davanın adının kırmızı fular davasına çıkması 4 Ekim’de tutuklanan Mustafa Cihan Yılmaz’ın boynundaki kırmızı fuların “sosyalizmin simgesi” ve “suç delili” olarak iddianameye girmesi. Cihan, Devrimci İşçi Partisi yöneticisidir, yoldaşımızdır. Sosyalist olduğuna şüphe yok. Sosyalistliğin hakkını verdiğine de. Öğrencidir, onu bir gün üniversite yemekhanesinde zamlara karşı konuşma yaparken, başka bir gün YÖK yasa tasarısına karşı basın açıklamasını okurken görürsünüz. Sadece üniversitede değil katı atık işçilerinin mücadelesinde, turizm işçilerinin örgütlenme çabalarında, Tekel direnişinde… Cihan, Gezi ile başlayan halk isyanında da en öndeydi. Halkın isyanını emekle büyütmek isteyenlerdendi. Nitekim kırmızı fularıyla birlikte tüm bu eylemleri de iddianameye girdi.
Cihan bugün savunmasını yapacak. Ne mutlu ki utanacağı sıkılacağı savunamayacağı hiçbir şey yapmadı. Aynı beraber yargılandıkları Murat Sezgin ve Ayşe Deniz Karacagil gibi. Ayşe Deniz’i tutuklanmadan önce mahkemeye başı dik giderken görmüştüm. Murat’la yine gazlı bir Taksim akşamında nezarethanede tanışmıştık. Zor durumlardaki tanışmalar yıllar içinde zor oluşacak düşünceleri kısa zamanda yaratabiliyor. Dürüstlük, cesaret ve ancak devrimci bir samimiyetle oluşabilecek sarsılmaz bir iyimserlik. Benim için Murat’ı tanımlayan özellikler bunlar.
Cihan’ın annesi Fiskobirlik, babası Köy Hizmetleri işçisiydi. Murat ve Ayşe Deniz de emekçi çocukları. Onlara kol kanat gerecek, evlerini basan polisleri sürecek, haklarında iddianame hazırlayan savcıları görevden alacak hatırlı tanıdıkları, aile büyükleri yoktu kuşkusuz. Haksızlığa uğradılar, aylardır tutuklular ama ezilmediler. Dik durdular çünkü yanlış bir şey yaparken değil inandıkları uğruna mücadele ederken tutsak edildiler.
Bir de yaptıklarının altında ezilenler var. Evlerinden dergi, gazete, bildiri yerine para sayma makineleri, içi milyonlarla dolu ayakkabı kutuları çıkanlar var. Onlar yaptıklarını savunamıyor. Ellerindeki tüm güçle her tarafa saçılmış pisliği örtmeye çalışmaktan başka bir şey yapamıyorlar. Güya büyük adamlar. Ama her savcıyı görevden aldıklarında, her internet sitesini kapattıklarında her biber gazı sıktıklarında küçülüyorlar. Halkın isyanı karşısında ufalıyor, eziliyorlar.
Milli irade imiş! Hesap sandıkta verilirmiş! İnsanlara, 5 yılda bir sandığa oy vermekten başka hiçbir siyaset alanı tanımazsanız, 5 yıl önce sandığa attıkları pusulayı yaptığınız hırsızlık ve yolsuzluklara verilmiş açık çekler gibi kullanırsanız bunun adı milli irade değil milleti iradesizleştirmektir. İrade dediğiniz hakkını aramak için sokağa çıkmaktır. Gazla, copla, mermiyle saldırdıklarında yine çıkmaktır. Taksim’i Tahrir yapmaktır! İrade öyle perdeden bozma güpürlü kefenlerle şov yapmak değildir. İrade, Mehmet, Abdullah, Ethem, Ali İsmail, Medeni, Ahmettir! Gençler birer birer toprağa düşerken işin ucundaki gözaltına alınma, tutuklanma, gözünü kaybetme, aylarca komada kalma ve ölme olasılıklarını bile bile yine ileri atılmaktır. İrade 81 ilin 80’inde sokağa çıkan 3 buçuk milyon insanın yaptığıdır.
İrade bugün Antalya’da Cihan, Murat, Ayşe Deniz’dir. Adliyenin önünde halkın isyanı yargılanamaz diyenlerdir. Kırmızı fular size, siz de halkınıza layıksınız. Bu yüzden onlar küçüldükçe küçülüyor. Siz halkın mücadelesiyle büyüyorsunuz!