Başyazı: Krizin yükü işçiye ve Kürde mi yıkılacak?
Günlerce, haftalarca yalan üstüne yalan. İnşaat çukurları üzerine çıkıp basın toplantısı yapan devlet, halkı 30 metrelik çukurlardan koruduğunu söylüyor. Sonra Tayyip Erdoğan 1 Mayıs’ın üzerinden günler geçtikten sonra dilinin altındaki baklayı çıkarıyor. Taksim ileride de miting alanı olmayacak. Yani çukurlar kapanınca da Taksim’de miting yok. Yani İçişleri Bakanı ve vali yalan söylemiş! Yeni alanlar hazırlanınca Kadıköy’e de izin verilmeyecek. Peki, nerede yapılacak mitingler? Erdoğan onun işaretini de daha önce vermişti: Kazlıçeşme (ve ona benzer başka alanlar). Hiç yüzü kızarmadan, işçi sınıfıyla ve örgütleriyle alay eder gibi, Kazlıçeşme’nin deniz manzarasından, böceğinden çiçeğinden bahsetmişti. Yürüyüşler ve mitingler piknik değildir, ey Erdoğan! Halkın mücadeleye girmiş kesiminin, henüz harekete geçmemiş kesimine sözünü taşıma eylemidir. Mücadele eden insanlar bulaşıcı hastalık mı yayıyor ki karantinaya almak istiyorsunuz?
Erdoğan mitingleri kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde yaptırma çabasında, sözde saltanatına son verdiği 12 Eylül’ü izliyor. İşçi düşmanı askeri rejim, mitingler için yıllarca sadece Çağlayan’ı verdi. Yürüyüş kolu Perpa civarından başlıyor, insan bulunan herhangi bir yere uğramadan ıssız Çağlayan meydanında son buluyordu. Amaç o zaman da karantinaya almaktı. Yalnız, askeri rejimin bu operasyonu neden yaptığı biliniyor: 12 Eylül öncesinde sel olup akan işçi sınıfı hareketinin ve solun, aynen 12 Mart sonrasında olduğu gibi, askeri müdahale biter bitmez yeniden canlanmasını engellemek için. Oysa, Erdoğan hükümetinin rahat olması gerek. İşçi hareketi son yıllarda, kahraman Tekel eylemi hariç, durgun. AKP’nin işçi ve memur bürosu gibi çalışan konfederasyonlar güçlenmiş durumda. Türk-İş’in başında memurları var. Neden korksun?
Hükümetin gözünü korkutan Arap devrimi oldu. Türkiye hâkim sınıflarında “Tahrir sendromu” var. Bugün değil, ama Arap devriminin de etkisi altında uzak olmayan bir gelecekte Taksim’in Tahrir olabileceğinden korkuyorlar. Neden? Çünkü dünya ve Avrupa krizinin er geç burjuvazinin çıkarlarıyla işçi sınıfının çıkarları arasında çok sert bir çatışma yaratacağını biliyorlar. Türkiye burjuvazisi ve hükümet yaklaşan sınıf savaşına tahkimat yapıyor. Sınıf mücadelesi alanına da kentsel dönüşüm uyguluyor. İşçi sınıfını şehir dışına sürüyor. İstanbul’un merkezini alışverişin merkezi haline getiriyor.
Krizin yükünü sadece işçi sınıfının sırtına değil, Kürdün de sırtına yüklemeyi planlıyor. Türkiye kapitalizminin en büyük ekonomik sorunu olan dış ödemeler cari açığını, Irak’taki Kürdistan Bölgesi’ni Türk lirası alanı haline getirerek ve Kerkük petrolüne ve gazına döviz ödemeyerek hafifletmenin temellerini hazırlıyor. Bunun için Kürt hareketini tasfiye ederek Türkiye içindeki savaşı bitiriyor, ama Kürt gençlerini Türkiye dışındaki savaşlara hazırlamak amacıyla.
İşçi ile Kürdün çıkarlarının, kendilerini işsizliğe, yoksulluğa ve savaşa mahkûm eden patronlar sınıfı ve onların devletine karşı birleştirilebileceği, birleştirilmesi gerektiği yeniden ortaya çıkıyor. Patron devletinin ve onun şimdiki nöbetçisi AKP hükümetinin planlarını birlikte bozalım. Gerçek barış için Irak ve Ortadoğu halklarıyla değil ABD ile savaşalım. Türk ve Kürt bütün işçilerin insanca yaşaması için mücadele edelim.
Ne Kerkük’ün gazı, ne Kazlıçeşme’nin kazı! Taksim meydanı ile Dağkapı meydanında çifte Tahrir için mücadele edelim!
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Mayıs 2013 tarihli 43. sayısında yayınlanmıştır.